Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos 1071)

Malazgirt Meydan Savaşı nerede kimlerle neden meydana gelmiştir bakalım.

Sultan Alp Arslan, Büyük Selçuklu tahtına geçtikten sonra amcası Tuğrul Bey’in bıraktığı yerden Anadolu akınlarına devam etti. Özellikle 1064-1071 yılları arasında Anadolu’ya sık sık akınlar düzenlendi. Bu akınlar Anadolu coğrafyasında etkili güç olan Bizans İmparatorluğu’nu rahatsız etti. Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes (Romen Diyojen) (1067-1071) Anadolu’ya yavaş yavaş yerleşmeye başlayan Türkleri bu coğrafyadan çıkarmak için istiyordu.

Bu amaçla IV.Romanos Diogenes, Balkanlar’da bulunan Peçenek, Uz (Oğuz), Kıpçak ve Hazar Türkleriyle Slav, Got, Frank, Ermeni ve Gürcü kuvvetlerinden oluşan büyük bir ordu hazırladı. Bu kuvvetle yola koyuldu.

Horasan’da bulunan Sultan Alp Arslan, Mısır’daki beylerden aldığı mektuplar üzerine, burayı Şii Fâtımî halifelerinden temizlemek için hazırlığa başlamıştı. 1070  yılı ortalarında Azerbaycan’a geldi. Van Gölü’nün kuzeyinden geçerek Malazgirt önlerine ulaştı. Vaktiyle amcası Tuğrul Bey’in alamadığı bu sağlam kaleyi kolayca zaptetti. Güneye doğru yürüyüşüne devam ederek, Dicle’nin yukarı kolları ile Murat Suyu havzasında birçok kaleyi aldı. Daha sonra, Sultan Alp Arslan, Meyyafanrakin (Silvan) ve Amid’e (Diyarbakır) geldi. Diyarbakır bölgesi hükümdarı olan Mervanoğullarından Nasr ve Said kardeşler sultanı karşılayarak itaatlerini arz ettikleri için yerlerinde bırakıldılar. Alp Arslan buradan El-Cezire bölgesine geçti ve başta Süveyda olmak üzere birçok kaleyi fethetti. Urfa’yı elli gün kuşattıktan sonra Hâlep’e doğru yola çıktı. Hâlep yakınlarında iken Bizans İmparatoru Romanos Diagenes’in çok güçlü bir ordu ile Doğu Anadolu’ya gelmekte olduğu haberini aldı. Bunun üzerine Mısır Seferi’nden vazgeçen Alp Arslan, ordusu ile geri döndü. Fırat’ı geçti ve Diyarbakır yoluyla Ahlat’a doğru ilerledi. Biraz önce gelmiş ve Malazgirt’i zaptetmiş olan imparator Romanos Diogenis ile Malazgirt Kalesi’nin 12 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan sahada karşılaştı (26 Ağustos 1071).

Sultan Alparslan savaş meydanında Cuma namazı öncesinde ordusuna şöyle seslenmişti: “Biz ne kadar az olursak olalım, onlar(Bizanslılar) ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizler için dua ettikleri şu saatte kendimi onlar(düşman) üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer oluruz ya şehit olarak cennete gideriz. Ayrılmak isteyen ayrılsın. Bugün burada Sultan yoktur, ben de ancak sizlerden biriyim…”(Mehmet Altay Köymen;Selçuklu Devri Türk Tarihi s 269 )

Savaş 26 Ağustos 1071 Cuma günü ilk olarak ok atışı ile başladı. Karşılıklı ilk hücumun arkasından Selçuklu ordusu, yenilmiş görüntüsü vererek geri çekilmeye başladı. Sayıca çok fazla olan Bizans ordusu “erken bir galibiyetin işaretleri görülüyor” zannıyla coşkuyla saldırdı. Geri çekilen Türk ordusunun üzerine gitti. Aslında Selçuklular açısından uygulanan savaş planı “sahte ricat (kaçış)” denilen klasik Türk savaşı taktiğiydi. Askerlik deyimiyle bu bir “çevirme harekatı”ydı. Kendine çok güvenen Romen Diyojen de bir bakıma taktiğe uyum gösterdi. Yeterli seviyede geri çekilen Selçuklu ordusu, uygun zamanda Alp Arslan’dan aldığı işaretle önce durdu, sonra karşı atağa geçti. Bu arada Bizans ordusundaki Uz ve Peçenek Türkleri de Bizans ordusunu kendi hâline bırakıp Selçuklu saflarına geçti. Eş zamanlı olarak muharebe alanının yan taraflarında görünmeden konuşlanmış Türk askerleri de savaşa katıldılar. Bizans askerleri kendinden küçük bu bozkır ordusunun ağzı kapanmamış çemberi içinde kaldı. Koca Bizans ordusu büyük bir şaşkınlık içindeydi. Yer yer saflar bozulmuş, irtibatlar kopmuştu. Artık Bizans’ın büyük güvenle kurduğu büyük ordunun mağlubiyete doğru sürüklendiği gözleniyordu. Nitekim, ordunun başkumandanı ve Bizans’ın dinamik hükümdarı Romen Diyojen’in de esir düşmesi, Bizans güçlerine son darbe oldu. Harp alanında ayakta kalmış askerlere kaçıp canını kurtarmaktan başka çare kalmamıştı. Savaş Bizans ordusu açısından dehşet bir bozgun, Selçuklular açısından da müthiş bir zaferle sonuçlanmıştı.

Malazgirt Meydan Savaşı

Savaşta Takdire Şayan Bir Ayrıntı

Sultan Alp Arslan savaşa Azerbaycan’ın Hoy şehrinde hazırlanmıştı. Bu hazırlıklar sırasında Vezir Nizamülmülk de kendisine yardım etmişti. Yapılacak savaşın daha önceki savaşlardan daha zorlu ve önemli olacağının idrakinde olan komutanlar savaşa katılacak askerleri son derece itina ile seçiyorlardı. Savaşacak orduya katılması pek uygun görülmemiş bir asker, ısrarla kendisinin de orduya alınmasını istiyordu. Aşırı ısrar sonucu konu vezir Nizamülmülk’e kadar getirildi. Biraz da çelimsiz olan asker, Nizamülmülk’e de aynı ısrarlı tavrını sürdürdü.

Yeterli heybeti gösteremeyen ama oldukça sevimli olan bu asker için Nizamülmülk “Bu neferi de ordumuza alalım” dedi ve “Belki bize Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i esir alır, getirir.” diyerek latife yaptı. Rivayete göre Romen Diyojen’i esir alan asker, bu askerdi. Tarihte büyük savaşlar, hesaba katılmamış olaylar ve ince ayrıntılarla doludur. Bir bakıma bu ince ayrıntılardan birisi daha Malazgirt Savaşı’nda gerçekleşmişti. (Refik Turan ,Selçuklu El Kitabı, s,132)

Esir düşen Romanos Diogenes ile Alp Arslan arasında geçen tarihi konuşma

SULTAN: “Dostluk kurmak üzere sana halifenin elçilerini göndermedim mi? Sana düşmanlarımın iadesini istemek üzere Afşin ile elçi göndermedim mi? Fakat reddettin. (Daha) dün akşam sana adam göndererek, dönmeni rica etmedim mi? Fakat sen, para sarf ettim ordu topladım dedin ve üzerimize geldin. Serkeşliğinin (kafa tutmanın) neticesini gördün mü?” halini

İMPARATOR: “Ülkelerini almak için her türlü kavimlerden oluşan askerler topladım, paralar sarf ettim. Memleketim ve kaderim elindedir. Bu durumda önündeyim. Tevbih(azarlama) ve takdiri bırak, ne istiyorsan onu yap!”

SULTAN: “Zaferi sen kazansaydın, bana ne yapardın?”

İMPARATOR: “Sen böyle karşımda olsaydın, ya başını kesmelerini yahut bir darağacına asmalarını emrederdim.”

SULTAN:(Kendi Kendine) “Ah, vallahi doğru söyledi. Bundan başka türlü konuşsaydı yalan söylemiş olurdu. Bu adam akıllı, mert bir adamdır. Katli caiz değildir. (sonra yüksek bir sesle) Sana ne yapacağımı zannediyorsun?

İMPARATOR: “Üç seçenek vardır: Birincisi beni öldürtürsün. İkincisi, üzerine yürümekten bahsettiğin ülkelerinde beni teşhir edersin. Üçüncü seçeneğe gelince yapmayacağın için söylenmesinde fayda yoktur.”

SULTAN: “Bu nedir?”

İMPARATOR: “Affedilmem, (takdim edeceğim) paraları kabul etmen, aramızda dostluk kurulması, beni bir kölen, kumandanlarından biri ve Rum’da bir Naib’in olarak memleketime iade etmen. Zira beni öldürürsen sana bir faydası olmaz; benim yerime başka birisini tahta geçirirler.”

SULTAN: “Hakkında aftan başka bir şey düşünmedim: Kendini satın al!”

İMPARATOR: “Sultan ne istediğini söylesin.” SULTAN: “10 milyon dinar.”

İMPARATOR: “Hayatımı bana bağışladığın takdirde, Rum mülkünü bile istemekte haklısın. Lakin başlarına geçtiğimden beri ordular sevk etmek, savaşlar yapmak için Rûm’un paralarını sarf ettim, mallarını müsadere(el koyma) ettim, halkını fakir düşürdüm.”

(Mehmet Altay Köymen; Selçuklu Devri Türk Tarihi, s.275-276, TTK)

Savaşın Arkasından Tarihin Dönüşümü

Malazgirt Savaşı’nda Romen Diyojen yenilmiş ve esir düşmüştü. Sultan Alp Arslan onu beklemediği bir  şekilde  misafir etti. Bir anlaşma yaptı ve tahtına iade etti. Ancak o bir daha Bizans tahtına çıkamadı. Daha yolda iken Bizans tahtına başka bir hükümdar çıktı. Bundan sonra olayların gelişmesi çok hızlı bir seyir takip etti.

Anadolu’nun kapıları Türk-Oğuz boylarına ardına kadar açıldı. Oğuz boyları Anadolu’ya çeşitli yönlerden girdiler. Binlerce Türk aşireti, oymağı, cemaati Anadolu’nun boşaltılmış viran merkezlerine geldiler.

Oğuzların gelişi dev bir barajın yıkılan bentlerden sonra akan sularına benziyordu. Batılı bir kaynağın belirttiği gibi“Türkler Anadolu’ya randevulaşmışçasına geliyorlardı”. Gelenler bir daha geri dönmemecesine yerleşiyorlar, bulundukları mekânı yurt tutuyorlardı. Anadolu’da arka arkaya Türk devletleri kurulmuştu. Erzurum’da Saltuklu, Erzincan’da Mengücekli, Mardin-Diyarbakır’da Artuklu, Amasya-Niksar’da Danişmendli  devletleri  öncelikli  kurulanlardandı.  Fakat  bütün  bu  devletlerin  en önemlisi Süleyman Şah’ın kurduğu Türkiye Selçuklu Devleti idi. Buna tarihçi Öztuna, Türkiye Devleti’nin kuruluşu diyordu. Tarih 1075 idi. Gerçekten Türkiye Selçuklu Devleti’nin Malazgirt’ten 4 sene sonra kurulması, başlı başına tarihi bir hadiseydi. Türkiye Devleti’nin başkenti İznik oluyordu. Bu da ayrı bir olağanüstü durumdu. Bu durum, Anadolu’nun yüzde 80’inin Bizans’ın elinden çıkması anlamına geliyordu. Anadolu gibi dünya jeopolitiğinin belki de en değerli yeri el değiştiriyordu. Bu el değiştirme medeniyetler arası bir değişimdi. Yani Bizans medeniyetinden İslam medeniyetine geçiyordu. Kanaatimizce Anadolu’nun Müslüman Türklerin eline geçip Türkiye olması tarihin büyük inkılâplarından birisiydi. Amerika kıtasında Amerika Birleşik Devletleri’nin doğuşu kadar önemli bir gelişmeydi. Bütün bu gelişmeler, yeni tarihi olayları peşi sıra getirmişti. Bizans’ı harekete geçirmiş, Haçlıları bölgeye çekmişti. Fakat bütün bunlar dünyanın üç büyük devletinden birisi olan Osmanlı Devleti’nin Türkiye üzerinde doğmasını önleyememişti. Batılılar için Doğu Meselesi (Türk Meselesi) de başlamış oluyordu. Sonuç olarak bütün bunlar 26 Ağustos 1071 savaşının arkasından gelişen olaylardı. Yani Malazgirt, o zamanki dünyanın taşlarını oynatmış, Ortadoğu’da dengeleri alt üst etmişti. (Refik Turan, Selçuklu El Kitabı s,132,133)

Sultan Alp Arslan , Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun fethine bizzat devam etmedi. Komutanlarını ve şehzadeleri bölgeye akın için görevlendirdi. Kendisi 1072 Mayıs ayında Mâverâünnehir’e Karahanlılar üzerine sefere çıktı. Bu sefer sırasında esir aldığı bir kale kumandanı tarafından ağır şekilde yaralandı ve birkaç gün sonra, henüz 40-45 yaşları civarında iken öldü.

Alp Arslan, yorulmak bilmez bir gayret ve şahsiyet sahibi önemli bir hükümdar idi. Oğlu Melikşah’a Nizamülmülk gibi çok güçlü bir vezir, her tarafta güven sağlanmış muazzam bir devlet bıraktı. Selçuklu Devleti’nin sınırları kuzeyde Orta Asya’dan başlayarak, Aral ve Hazar Denizleri’ne oradan Kafkas Dağları’na ve Karadeniz kıyısına kadar uzanmış; batıda ise Anadolu’da Marmara kıyılarına kadar ulaşmıştır. Güneyde bütün Arap yarımadası sakinleri, Büyük Sultan’a itaat etmişti. Doğuda da, Umman Denizi kıyılarına kadar, bütün İran, Sind’e kadar Hindistan, Afganistan ve Türkistan bu muazzam ülkenin hudutları içinde bulunmaktaydı.

 

Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157)

Selçukların Kökeni | Selçuk Bey’in Müslüman Olması ve Arslan Yabgu
Dandanakan Savaşı ve Sonraki Gelişmeler
Tuğrul Bey Dönemi (1040-163)
Alp Arslan Dönemi (1063-1072)
Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos 1071)
Melikşah Dönemi (1072-1092)
Büyük Selçuklu Devletinde Taht kavgaları ve Berkyaruk Dönemi
Mehmet Tapar Dönemi (1105-1118) 
Sultan Sancar (Sencer ) Dönemi (118-1155)
Oğuz İsyanı ve Büyük Selçuklu Devletinin Yıkılışı ve Nedenleri
Büyük Selçuklu Devleti’nin Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler ve Atabeylikler

Yorum yapın