Savaşan Tarafların Türkiye Üzerindeki Rekabeti (1939 – 1943) – İkinci Dünya Savaşı

Türkiye, II. Dünya Savaşı’ndan önce yayılmacı politikalar izleyen devletler arasında en çok İtalya’dan kaygı duydu. 1928’de imzalanan Türkiye-İtalya Tarafsızlık ve Uzlaştırma Antlaşması’na rağmen bu ülke hâlen büyük bir tehlike olarak görülüyordu.

İtalya’nın Akdeniz’deki Türk sahillerine yakın adaları silahlandırması bu kaygıyı arttırdı. İtalya’nın Nisan 1939’da Arnavutluk’u işgal ederek Avrupa’da güç kullanmaya başlaması İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığını yaptığı Türkiye’yi İngiltere ve Fransa ile yakınlaştırdı. Karşılıklı yardımlaşma antlaşması için başlayan görüşmeler, Türkiye’nin askerî ve mali açıdan eksikleri ve SSCB’ye yönelik kaygıları nedeniyle yavaş ilerledi.

II. Dünya Savaşı öncesi Türkiye, Batılı Müttefik Devletler ve SSCB ile birlikte bir barış cephesi oluşturmak için girişimlerini arttırdı. İngiltere, Fransa ve SSCB arasında görüşmeler devam ederken 23 Ağustos 1939’da SSCB ve Almanya Saldırmazlık ve Dostluk Paktı imzaladı. Bu gelişme Batılı Müttefik Devletler ve SSCB’nin Mihver Devletler’e karşı birlikte hareket edeceklerine dair beklentilerin aslında ne kadar gerçekten uzak olduğunu gösterdi ve Türkiye’nin dış politikada takip ettiği hassas dengeyi de bozdu. Türkiye’yi bir yol ayrımına getirdi.

Türkiye, Batılı Müttefikler ve Almanya ile anlaşmış SSCB arasında kaldı. Barış cephesi uygulanamaz hâle geldi. Buna rağmen Türkiye hâlen barış cephesinin kurulabileceğini umut ediyordu. Bu nedenle önce iki tarafla da iyi ilişkilerini sürdürmeye çalıştı. SSCB’nin daveti üzerine Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu, 24 Eylül’de Moskova’ya gitti. Amacı İngiltere ve Fransa ile imzalanacak olan antlaşmaya SSCB’nin de katılımını sağlamaktı. SSCB ise Türkiye’nin Batılı Müttefiklerle yakınlaşmasından rahatsız olduğundan kabul edilmesi zor şartlar ileri sürerek bu antlaşmanın imzalanmasını önlemeye çalıştı.

Çanakkale Boğazı ve çevresinin ortak savunulması ile Karadeniz’e sahili bulunmayan devletlerin Çanakkale Boğazı’ndan geçemeyeceklerine dair istenen garanti görüşmelerin kaderinde belirleyici rol oynadı. Sovyetlerin bu tutumundan dolayı yirmi üç gün süren görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Üçlü İttifak (19 Ekim 1939)

Türkiye, SSCB’ye rağmen İngiltere ve Fransa ile Karşılıklı Yardımlaşma Antlaşması imzaladı. İmzalanan Üçlü İttifak’a göre Avrupalı devletlerden biri Akdeniz’de bir savaşa neden olursa Türkiye, diğer iki devletle etkin bir iş birliğine girecekti. Antlaşmanın geçerliliği öncelikle İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’ye vadettikleri ayni ve maddi yardımların yapılmasına bağlıydı. Ayrıca bu antlaşmadan dolayı Türkiye’nin üzerine aldığı yükümlülükler onu Sovyetler Birliği ile bir çatışmaya sürükleyecek olursa ittifak işlemeyecekti.

İtalya, 10 Haziran 1940’ta Fransa’ya savaş ilan etti. Böylece savaş Akdeniz’e inmiş ve Üçlü İttifak’a göre Türkiye’nin savaşa girmesi için öngörülen durum ortaya çıkmıştı. Müttefiklerin baskılarına rağmen Türkiye’nin elinde savaş dışı kalmak için iki sağlam gerekçe bulunuyordu. Bunlardan birincisi “Sovyet çekincesi” olarak kabul edilen antlaşmanın iki numaralı protokolüydü. Bu protokole göre Türkiye, Sovyetler Birliği ile savaşa zorlanamazdı.

İkinci olarak da Antlaşma ile birlikte imzalanan Özel Antlaşma’nın altıncı maddesi gereğince Türkiye, ihtiyaç duyduğu askerî yardımı İngiltere ve Fransa’dan almadan savaşa girmek zorunda değildi. İtalya, 28 Ekim 1940’ta Yunanistan’a saldırdı. Almanya’nın da aynı dönemde Romanya’ya sızması İngiltere, SSCB ve Türkiye için endişe kaynağı oldu. Almanya’nın bütün Balkanlar’a hâkim olması, bütün Orta Doğu’ya özellikle İran ve Irak petrolleri ile Süveyş’e giden yolu açabilirdi. Bu durumdan çekinen İngiltere, Türkiye’nin savaşa girmesi yönünde baskısını arttırdı.

Diğer taraftan Almanya’nın Balkanlar’daki faaliyetleri SSCB’nin Türkiye’ye yaklaşmasına neden oldu. Bu durumu değerlendirmek isteyen Türkiye, bölgedeki dengeleri koruma amacına yönelik uluslararası bir birlik oluşturmak için çaba sarf ettiyse de istenen sonuç elde edilemedi. 1941’in başında Almanya’nın Balkanlar’daki faaliyetleri, Türkiye’deki endişeleri haklı çıkartacak sonuçlara neden oldu. Almanya’nın Romanya’ya yerleşmesinden sonra 1 Mart 1941’de Bulgaristan kendi isteğiyle Üçlü Pakt’a katıldı. Aynı gün Alman ordusu Bulgaristan’a girdi.

Alman ordusunun Bulgaristan üzerinden Yunanistan’a saldıracağını öngören İngiltere, yanlarında savaşa girmesi için Türkiye’ye ısrarını sürdürdü. Türkiye, sınırına dayanan Alman tehlikesini göz önünde bulundurarak savaşa girmeye yanaşmadı. Nisan’da Yugoslavya ve Yunanistan’ın işgal edilmesi ile tüm Balkanlar Alman kontrolüne girdi. Böylece Türkiye bir taraftan yanında savaşa girmesi konusunda İngiltere’nin baskısıyla, diğer taraftan İngiltere ile yakınlaşmasını önlemek yönünde Almanya’nın baskı ve tehdidi ile karşı karşıya kaldı.

Türk – Alman Saldırmazlık Paktı (18 Haziran 1941)

Türkiye’nin konumundan faydalanmak isteyen Almanya, Türkiye üzerindeki baskılarını sistematik hâle getirdi. Türkiye’nin İngiltere’ye yakınlaşmasını önlemek için de bir saldırmazlık paktı teklif etti. 18 Haziran 1941’de yandaki gazete haberinden de anlaşılacağı gibi iki ülkenin yakınlaşmasını sağlayan on yıl süreli Türk-Alman Saldırmazlık Paktı imzalandı. Böylece iki devlet; birbirinin bütünlüğüne saygı göstermeyi, birbirine saldırmamayı ve gelecekte ikisinin ortak çıkarlarını etkileyen bütün sorunların çözümü için aralarında dostça temaslar yapılmasını kabul ediyordu.

Dostluk Antlaşması ile ilgili gazete haberi (21 Haziran 1941)

22 Haziran’da Alman ordularının SSCB’ye saldırması, Türkiye üzerindeki baskıyı bir süreliğine de olsa azalttı. Bu sayede Türkiye 1941’in son aylarından başlayan dış politikasındaki ihtiyatlı tutumunu 1942’nin sonuna kadar devam ettirdi. Savaşan taraflardan birisi kesin üstünlük elde etmediği sürece Türkiye, her iki tarafa da ölçülü yaklaşımını sürdürmekte kararlıydı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1 Kasım 1942’de TBMM’de yaptığı konuşmada Türk dış politikasını şu sözlerle ifade ediyordu:

Yorum yapın