Pazar Bağlamında Ekonomik Yansımalar

İlga sonrası, ilk bölümde bahsedildiği üzere, başkent ağırlıklı olarak idamlar ve sürgünler olmuştur. Genel itibariyle İstanbul’un o dönem için göz ardı edilemeyecek böyle bir kıyımdan ne derece etkilenip etkilenmediğini başkent nüfusuna, zahire fiyatlarına, merkezi gücün vaziyetine, paranın durumuna bakarak yorumlamak daha sağlıklı olacaktır.

Bize 1826 sonrası başkentin yapısını gösterecek en güzel verilerden birisi de 1830 nüfus sayımıdır. İlga sonrasında II. Mahmud’un ilk işi yeni ordunun, yani Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmesi olmuştu. Bunun için de İmparatorluğun askerlik çağındaki nüfusu ile vergi kaynaklarının net belirlenmesi gerekiyordu.

Pazar Bağlamında Ekonomik Yansımalar osmanlı devleti

(Çadırcı, 2013:45) II. Mahmud da Osmanlı-Rus savaşının hemen akabinde Mısır ve Arabistan dışında tüm imparatorlukta bu sayımı yaptırdı. (Shaw, 2010: 70) Sayıma göre Müslüman aile nüfusu ile bekar nüfusu toplamda 97.077 iken gayrimüslim aile ve bekar nüfusu 115.256’dır. Toplamda 212.333 kişi bu sayımda kaydolunmuştur. Güran’nın (2014: 3) hesabıyla; aile olarak erkek nüfusu eşleri ve çocukları ile birlikte sayıldığında ve askeri kadrolar ile eksik sayım bu toplama eklendiğinde İstanbul nüfusu yaklaşık olarak 450.000 civarında tahmin edilebilir.

Buradan hareketle Güran, toplam iaşe ihtiyacı hakkında da bir takım tahminlerde bulunmuştur. Buna göre bir kişinin yıllık buğday tüketimi 205 kg kabul edilirse nüfusa oranla toplam buğday ihtiyacı yaklaşık 92,3 bin ton olacaktır. 18. yüzyılın sonlarında İstanbul fırınlarının yıllık ekmek yapma kapasiteleri de bu miktara yakın olarak 97 bin ton kadardır. Yani 1830’larla 18. yüzyılın sonuna dair rakamlar birbirine yakın miktarlardadır.

İlga sonrası başkentte kaç yeniçeri öldürüldü ne kadarı sürüldü net olarak bilemiyoruz. Ancak en makul rakamın 6000-8000 kadar idam edilen ve 15.000 sürgün edilen olarak cezası infaz edilen yaklaşık 20.000-25.000 kişi olduğunu söyleyebiliriz. Bu rakamların İstanbul’da pazarı ne derece etkilediği ve hatta talep sıkıntısı yaratıp yaratmadığı da önemlidir. Bu bağlamda Zahire Nezareti’nce başkentin fırınlarına dağıtılan buğday, arpa, darı gibi zahirelerin dönemsel olarak miktarına bakarak da yorum yapabiliriz.

Tablo 2: Zahire Nezâretince İstanbul Fırınlarına Dağıtılan Zahire Miktarları (Kile) 1810-1835

Dönemler Buğday Arpa Diğer Ürünler Toplam
1810-1814 5.583.500 1.523.500 251.500 7.358.500
1814-1819 3.855.150 343.750 92.500 4.291.400
1819-1824 4.969.200 144.800 95.000 5.209.000
1824-1829 3.787.620 299.980 166.950 4.254.550
1829-1835 6.671.950 944.000 41.500 7.657.450

Kaynak: Güran, 2014: 21.

Tabloya baktığımız zaman toplam verilerde ilga öncesi ve sonrası seyrin bize net bir şey söylemesinin zor olduğunu ifade edebiliriz. Mesela toplamda 7.353.500 kile kadar dağıtım yapılan 1810-14 dönemi için söz konusu rakamın 1814-19 döneminde yaklaşık üç milyon kile kadar azalarak 4.291.400 rakamına gerilediğini görmekteyiz. Daha sonrasında bu rakamın bir milyon kile kadar artarak 1819-24 dönemi ortalaması oluşturduğunu görüyoruz.

Ancak hemen arkasından ilgaya müteallik dönem olan 1824-29’da ise tekrardan eski haline yakın rakamlara döndüğünü görüyoruz. Bu dönemin sonrasında ise talebin neredeyse iki katına yakın bir rakama çıkması ise calib-i dikkattir.

Demek ki ilga sonrası İstanbul’un zahire talebi bir nebze yaşanan gerilemeyi müteakip tekrardan ve hatta öncekilere oranla daha yüksek bir oranla artış göstermiştir. Yani en azından hemen önceki 10 yıl ile kıyas edildiğinde ciddi bir nüfus düşüşü ve onun tetikleyeceği bir talep düşüklüğünü tasavvur edemiyoruz. Denilebilir ki 1814’ten 1829’a kadar gelen dalgalanma süreci dışında sert bir iniş-çıkış göremiyoruz. Hatta bu yılların öncesi ve sonrası ciddi bir düşüş ve artışlar daha fazla dikkat çekmektedir.

Dönemin fiyatları incelendiğinde ise bir değişim göze çarpmaktadır. İlga ile birlikte zahire fiyatlarında 1826-27 döneminde bir düşüş olmuştur. Ancak 1827-28 ve devam eden dönemlerde sıra dışı bir artışla fiyatlar eski dönemleri geride bırakmıştır.

Tablo 3: Zahire Nezareti’nin İstanbul Fırınlarına Dağıttığı Zahirenin Fiyatları

 

Yıllar

Buğday Arpa
Guruş/Kile İndeks Guruş/Kile İndeks
1821-2 3,89 120,8
1822-3 3,88 120,5 2,75 160,8
1823-4 4,11 127,6 2,75 160,8
1826-7 2,98 92,5 1,50 87,7
1827-8 4,38 136,0 4,25 248,5
1828-9 7,18 223,0 6,46 377,8
1829-30 13,00 403,7 7,00 409,4
1831-2 11,83 367,4 5,71 333,9

Kaynak: Güran, 2014: 24-25.

Bu bağlamda 1826-27 dönemindeki fiyat düşüklüğü, ilga ile yaşanan talep azalışına ilişkin olabilir. Nitekim iki nolu tabloda İstanbul fırınlarına dağıtılan zahire miktarlarına baktığımızda, bir önceki döneme kıyasla 1824-29 döneminde fırınlara dağıtılan zahirede bir milyon kile kadar azalma olduğunu görmüştük. İlga tarihinin de dâhil olduğu bu dönemdeki azalış bu bağlamda fiyatlarla da onanmış olmaktadır.

Bu başlıkta pazara dönük ikinci incelememiz işgücü (yeniçerilerin pazardaki varlığı düşünülünce) olacaktır. Zira yeniçeriler sadece maaşlı bir tüketici sınıf değildi. Bunlardan bazıları asker ve işgücü olarak piyasada bulunurken bazıları da esnaf-zanaatkâr ve hatta işletmeci olarak piyasada bulunabiliyordu. Bu bakımdan işgücü sıkıntısı ve ücretler bağlamında bir değerlendirme yapılacaktır.

Bu bölüm doğrultusunda incelersek pazarda ücretlerin- fiyatların belirlenmesi ve nüfus hareketliliği önemli bir bağlamı barındırıyor. Özbay’ın çalışması bu kapsamda önemli teorik arka plan oluşturabilir. Buna göre Osmanlı’da reel ücretlerin kısa ve orta vadede en önemli belirleyicisi nominal ücretlerin fiyat değişimlerine ayarlanma sürecidir. Fiyat değişimlerinin en önemli nedenleri ise hasat şartları, ulaşım zorlukları ve –talebi etkileyen- savaşlardır.

Uzun vadede reel ücretlerin belirleyicisi ise emek arzı ve talebidir. (Özbay, 2003: 117) Nitekim aşağıda da görüleceği gibi nominal ücretlerin fiyatlara ayarlanması ile ciddi bir reel ücret sıkıntısı olmamıştır. Ancak fiyat değişiminde ise savaş (Rus harbi) gibi konjonktürel etkilerin yanında merkezi otoritedeki rahatlama ile de yukarı doğru bir seyir gözlemlenmiştir.

Söz konusu dönem için Pamuk’un verilerinden yaralanarak devam edelim. Pamuk’un 1469-1914 arası İstanbul fiyat endeksi grafiğine baktığımızda görüyoruz ki ilganın olduğu 1820-29 arası dönem İstanbul için enflasyonun daha hızlı arttığı dönemdir. 1800-10 arası dönem için enflasyon yaklaşık olarak %25’ten %40’a kadar gelmiştir. 1810-20 döneminde ise enflasyon %40’tan %50’ye kadar    gelmiştir.    Nihayet    1820-30    arasında   enflasyon %50’den %100’kadar çıkmış  bulunmaktadır. (Pamuk,  2012:

260) Yani 1820-30 döneminde ekonomik seyirde normalin dışına çıkış söz konusudur. Pazarın genel fiyat düzeyini etkileyecek meseleleri dikkate alırsak bunların başında tağşiş politikası gelir ki bu politika ilga sonrası daha kolay tercih edilir olmuştur.

Bu kapsamda yeniçerilerin yok edilmesinin bizzat pazardaki fiyatlara etkisi olmayabilir. Zira zahire fiyatları bakımından yaptığımız inceleme bize ilga dönemi için aksi bir tablo çizmiştir. Ancak politik anlamda tağşiş tercihinin yeniçeri muhalefetinin kalkmasıyla kolaylaşması ve Rusya ile 20’lerin sonunda girilen savaş bu enflasyon oranında ciddi pay sahibi olmuştur diyebiliriz. Yani dolaylı olarak ilganın bunda bir payının olduğu kabul edilebilir.

Ancak 1830-39 döneminde enflasyonun ve ücretlerin hareketliliği gösteriyor ki yeniçerilerin ortadan kalkması 30’larda yaşanan hadiseler kadar pazara etki etmemiştir. Nitekim 30’ların hareketli yıllarına nazaran önceki dönem daha rayında bir seyir izlemiştir.

İlga sonrasında İstanbul piyasasında iş gücü veya kalifiye usta sıkıntısı yaşandığını söylemek zordur. Zira merkezi otorite, ilgaya dair her meselenin, sonuçları ile birlikte mahallinde çözülüp bitmesini istiyordu. Sürgün gerekiyorsa da bunlar yine gözetim altında sürgünleri yapılanlar olmalıydı.

Yani İstanbul’a gelecek hiçbir çift ve çubuk kaçkını başıboş eşhası istemiyorlardı. (Özcan, 2012: 72) İlga sonrası İstanbul’dan gönderilenlerin bile bir bahaneyle geri döneceğinden çekiniliyordu. (Sezer, 1997: 227) Merkezin işgücü veya kalifiye usta sıkıntısı olsaydı bu şekilde taşraya kapılarını kapatan bir politika gütmesi beklenemezdi. İyi veya kötü bütün bu varlıklarıyla birlikte yeniçerilerin ortadan kaldırılması ve birçoğunun sürgün edilmesinden anlayabiliriz ki şehirde bir üretici veya tüccar sıkıntısı yaşanmasından korkulmuyordu.

Hatta devlet gönderdiklerinin geri dönmemesi için de tedbirler alıyor, Anadolu ve Rumeli’ye sürekli olarak emirler yazılıyordu. (Çadırcı, 2013: 69) Bunları göz önüne alarak diyebiliriz ki ilga sonrası pazarı sarsıcı bir üretim-ticaret bozulması olmamıştır. Ancak alınan önlemlere rağmen güvenlik sağlanamamış ve tezkereli tezkeresiz birçok kişi büyük şehirlere akın etmişlerdir. Bilhassa iş aramak, askerlikten ve vergilerden kaçmak İstanbul’a gelenlerin temel bahaneleri oluyordu.

Bu bağlamda ilga ile gelen idam ve sürgünler ile mürur tezkeresi uygulamasının pazarda işgücü sıkıntısı yaratıp yaratmadığı konusunda tablo eksenli de bakılırsa; ilga dönemini yıllar itibariyle inceleyemesek de 1820-29 dönemindeki enflasyon değişimiyle nominal ücret değişimi oranının genel artış eğilimine uygun olarak gitmesi dikkat çekicidir. Bu bağlamda 1830-39 dönemi itibariyle yaşanan %100 lük artışlar daha dikkat çekicidir. Yani işgücündeki ciddi bir daralma ile o dönem için nominal ücretlerin yükselmesine şahit olmamaktayız.

Yorum yapın