Osmanlı’da Harem

Osmanlı sarayında annelerle çocuklarının ilk temas kurdukları yer olan Harem’dir. Bu üç harfin tılsımı Arapça’da “özel olan” anlamına geliyor ve yine h, r, m harf dizilimlerinden oluşan “haram”, “harim” ve “hurma” kelimelerince karşılanıyor. Hurma ise Arapçada halk arasında “kadın” demektir.

Osmanlı sultanlarının özel yaşamlarını geçirdikleri yer olan Harem-i Hümayun Dairesi, doktorların dışında, dışarıdan kimsenin giremediği yasak bir yerdi. Osmanlı’da evlerin inşası ve devlet adamlarının konak ve sarayları da “haremlik” ve “selamlık” olarak ikiye ayrılmıştır.

Osmanlı’da Harem

Cariyeler, valide sultanlar ile sultanların gözdeleri olan kadınların yaşadığı Harem Dairesi, bugün bile teşhir ediliyor olmasına karşın, Venedikli tüccarların aktardıkları dışında halen bir giz olmaya devam ediyor. Harem-i Hümayun Dairesi, ağırlığını ve gizliliğini henüz içeri adımınızı atmadan hissettiriyor.

Topkapı Sarayı’nın diğer bölümlerinden özenle ayrılan Harem-i Hümayun Dairesi gruplara ayrılıyor. Girişte bulunan ilk kısımda, Habeş kökenli zenci hizmetliler olan Kara Hadım Ağaları kalıyor. Padişah ve şehzadelerin yaşadıkları yerleri saran taşlıklara geçiliyor. Birinci bölümde Fatih Sultan Mehmed döneminde yapılan, Valide Taşlığı çevresinde, Haliç’e bakan yapıda, sultana yakın olanlar yani, valide sultanlar, veliaht şehzade ve baş kadınların kaldığı yapı yer alıyor.

Güneyinde ise “usta” cariyelerin kaldığı ve odaları Haliç’i gören yapı bulunuyor. Harem-i Hümayun Dairesi’nin dış dünyayla olan bağlantısı, Babü’s-saadet dışında Araba Kapısı’yla sağlanıyor. Harem kadınları kente çıkmak için arabalara buradan biniyor. İsmini, sultanın geçerken hizmetlilerine altın dağıtmasından alan Altın Yol da sultanın haremden Has Odası’na geçişi sağlıyor. Sultanlar, harem ve Has Oda arasında genellikle bu yolu kullanıyorlar. Her sultanın kendisine özel olarak yaptırdığı köşklerden oluşan ve haremin bağımsız köşkleri de mevcut.

Haremin hemen hemen her odasında bulunan ve rivayete göre, konuşulanların duyulmaması için gerekli görülen musluklar, herhangi bir suikasta tedbir olarak sultanın altın kafesli hamamı ile işlevselliği göz önünde bulundurularak inşa edilmiş. Bunun dışında sarayın belki de en önemli kurumu Enderun Mektebi oldukça dikkat çekiyor. Saraya yönetici yetiştiren Itri ve Evliya Çelebi gibi isimlerin eğitim gördüğü okul, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü İlber Ortaylı’ya göre “Osmanlı’nın Oxford’u”.

Harem yaşantısının değişmez kuralı ise cariyelerin sıkı bir disiplin altında görgü kurallarına göre yetiştirilmesiydi. Eğitim kurumu görevi görüyordu. Hanımları tarafından hizmete alıştırılarak yetiştirilen cariyeler, evlenme çağındaki oğullarına konaklardan kız almayı tercih eden ailelerin oğullarıyla, hanımları tarafından evlendiriliyordu. İstanbul’da oldukça yaygın olan bu âdete “çırak çıkarma” deniliyordu.

Harem yaşantısını hareketli kılan, kadınların birbirlerini ziyaret etmeleriydi. Başlı başına protokole dayanan ziyaretlerin kendi içinde belli kuralları vardı. Bu arada cariyeler, piyano veya ud çalarak ortamı şenlendirirlerdi. Birbirlerini ziyaret etmek dışında harem kadınlarını en çok heyecanlandıran gezmeye gitmekti. Genellikle bahar aylarında, “hanım iğnesi” denilen kayıklarla gidilen pikniklere kadınlar günlerce hazırlanırlardı. Öyle ki, yiyecekten içeceğe kadar, hatta dilenciye verilecek paraya kadar en küçük ayrıntı defalarca gözden geçirilirdi. Piknik alanlarında ise portatif kurulan kafesler arkasından meddahlar, ortaoyuncular seyredilirdi. B

aşlı başına bir eğitim kurumu olan haremler, İstanbul geleneğinde şehirliliğin getirdiği bir kültürdü. XIX. yüzyılın sonlarında, toplu taşıma araçlarında kadınlarla erkekler harem kurallarına göre davranır ve bu kurala uymayanlar ‘taşralı’ denilerek ayıplanırlardı. 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu’nca yasaklanan haremler, İstanbul geleneğinde, günlük yaşamı ince görgü kurallarıyla düzenleyen bir kültürdü.

Yorum yapın