Müslümanların Bilim Alanında Yaptığı Öncü ve Özgün Çalışmalar

Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bilime teşvikedenmesajlarının rehberliğinde hem din bilimlerine hem de fen ve sosyal bilimlere yönelerek önemli çalışmalar yapmışlardır.

Vahyin indirilmeye başlandığı andan itibaren Müslümanlar için en önemli konu   Kur’an-ı Kerim’i anlama çabası olmuştur. Bu anlama çabası, Müslüman dünyasında pek çok dinî ilim dalının doğmasını sağlamıştır. 12. yüzyılın sonlarına doğru Batı’da, üstün bir İslam medeniyetinin farkına varılmış ve Batılılar bunu kendi ülkelerine aktarmayı amaçlamışlardır.

Özellikle İspanya ve Sicilya bu aktarım görevinin iki önemli merkezi hâline gelmiştir. 11. yüzyılda İslam ülkelerindeki medreselere Avrupa’dan öğrenciler gönderilmeye başlanmış ve Arapça’dan Latince’ye çeviri faaliyetleri hız kazanmıştır. Başta İbn Sina, Farabi, Harezmî, İbn Rüşd, Gazâli ve İbn Heysem olmak üzere birçok Müslüman bilim adamının eserleri tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Aristo, Platon ve Arşimed’in eserleri de Arapça’dan Batı dillerine tercüme edilmiştir.

Batı’nın İslam medeniyetinden etkilenmesi o kadar ileri düzeye ulaşmıştır ki, medreselerin mimari özelliklerinin hatta ders programlarının dahi taklit edilmesini sağlamıştır.42 Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans hareketinin oluşmasında İslam dünyasından yapılan çevirilerin çok büyük etkisi vardır.

İslam dünyasında yapılan ilmî çalışmaları ve bilimsel faaliyetleri şöyle sıralayabiliriz:

Tefsir

Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin açıklanması, yorumlanması ve Kur’an ayetleri arasındaki bağlantıların incelenerek daha iyi anlaşılmasını konu edinen bilim dalıdır. Tefsir ilmi ile ilgilenen bilim adamlarına “müfessir” denir. İslam dünyasında tanınmış tefsir âlimlerinden bazıları şunlardır: Zemahşerî (ö.1144), Fahrettin Razi (ö.1210), Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö.1942).

Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Hazırlanan Kur'an Yolu Tefsiri
Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Hazırlanan Kur’an Yolu Tefsiri

Hadis

Peygamberimizin söz, tutum ve davranışlarını derleme, açıklama ve yorumlama ile ilgilenen bilim dalına hadis denir. Hadis bilimi ile ilgilenenlere “muhaddis” denir. Bu alanda yazılmış en güvenilir altı eser İslam dünyasında “Kütüb-i Sitte” adıyla anılmaktadır. Bu altı kitabın yazarları şunlardır: Buhârî (ö.869), Müslim (ö.875), Tirmizî (ö.875), İbn Mâce (ö.886), Ebû Dâvûd (ö.888), Nesâî (ö.916),

Buhari ve Müslim'in Sahih İsimli Eserleri
Buhari ve Müslim’in Sahih İsimli Eserleri

Kelam

İslam dininin inanç esaslarını ayet, hadis ve aklı kullanarak açıklayan, yorumlayan, ispat eden ve başka din ve inançlardan gelebilecek eleştirilere karşı  savunan bilim dalıdır.   Bu ilim dalının, inanç esaslarını tartışmaya girmeden izah eden bir alt koluna ise akaid denir. Ebu Hanife’nin Fıkh-u Ekber isimli eseri ilk kelam eserlerinden biri sayılır. Bunun yanında Müslümanlar arasında kabul edilen iki temel itikadi mezhebin kurucuları Eş’ari (ö.941) ve Mâturîdî’dir (ö.944).

Fıkıh

İbadetleri ve sosyal hayatla ilgili yaşam kurallarını, Kur’an ve sünnetten deliller bularak inceleyen bilim dalıdır. İslam hukuku da denilen fıkıh, ibadetlerin yanında evlenme, ticaret ve cezalar gibi toplum düzenini ilgilendiren konularda İslam’ın ne gibi sınırlar çizdiğini inceler. En önemli fıkıh âlimleri arasında İmam Ebu Hanife (ö.767), İmam Malik (ö.795), İmam Şâfii (ö.819) ve İmam Ahmed b. Hanbel (ö.855) gibi isimler sayılabilir.

Fıkıh

Coğrafya

Ünlü Müslüman coğrafyacı Belhî’nin (ö.934) yaptığı çalışmalar kendisinden sonraki araştırmalara kaynaklık etmiş ve Batılı araştırmacılar tarafından da uzun süre büyük bir coğrafyacı olarak tanınmasını sağlamıştır.

  • Piri Reis (ö.1554) ve Seydi Ali Reis (ö.1565) gibi coğrafyacılar çizdikleri haritalarla dönemlerine damga vurmuşlardır.
  • Uluğ Bey (ö.1449) ve Kâtip Çelebi (ö.1657) gibi birçok Müslüman coğrafyacı da bu alanda kalıcı eserler meydana getirmişlerdir.
  • Pusula’nın icadı, el-Avfî’nin 1232 tarihli eserlerinde ele alınmıştır.
  • Coğrafya ilmine katkı sunan eserlerden birisi de Bu bilim dalının en önemli isimleri arasında Evliya Çelebi (ö.1684) yer almaktadır. Evliya Çelebi kırk  yılı  aşkın süre boyunca Osmanlı topraklarını gezmiş, gördüklerini ise dünyaca ünlü eseri “Seyahatname”de toplamış halk bilimci gezgindir. Yine İbn Batuta’nın (ö.1368) Seyahatname’si bu alanın öncü eserlerindendir.
Piri Reis’in Dünya Haritası
Piri Reis’in Dünya Haritası

Dil

İslam dünyasının belli başlı şehirlerinden Mekke, Medine, Basra, Kûfe ve Şam birer edebiyat ve düşünce merkezi olmuştur. Mekke ve Medine dini ilimler ve şiirin; Basra ve Kûfe gramer çalışmalarının merkezi hâline gelmiştir.

Dil çalışmaları İslam dünyasında ilk olarak Hz. Ali’nin talebiyle, Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö.688) tarafından yapılmıştır. Emeviler Döneminde ise edebiyat meclisleri oluşturulmuştur. Bu vesile ile cahiliye döneminden beri Araplar arasında yaygın olan şiir geleneğinin yanında nesir ve hitabet hatta sözlük çalışmaları da gelişmiştir. Kur’an ve hadisin inceliklerini anlamak amacıyla başlayan dil ve edebiyat çalışmaları, daha sonra müstakil bir ilim hâlini almıştır. Bu dönemin en meşhur dil bilgini Câhız’dır (ö.869). Onun Kitabü’l-Hayevan isimli eseri günümüze kadar ulaşmıştır.


BİLİYOR MUSUNUZ?

Arap harflerinin hat ve minyatür sanatlarında süs olarak kullanılması Batı’da da  moda  hâline  gelmiş ve ilk İngiliz krallarından Offa Rex (757-796) kendi paralarına Kelime-i Şehadet yazısı bastırmıştır. (Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 63.)


İlerleyen dönemde dil ve edebiyat alanında yaptığı çalışmaların yanında diğer Müslüman milletler de İslami edebiyat oluşturmuşlardır. Bugün dünya edebiyatının başucu eserleri arasında Mevlana ve Fuzuli gibi onlarca Müslüman şair ve yazar vardır.

Tarih

Müslümanların tarih ilmine ilgi duymalarında Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerle ilgili olayların sıkça anlatılması ve yeryüzünü gezerek onların akıbetlerinin ne olduğunu araştırmalarının istenmesi 48 etkili olmuştur.

İslam dünyasında tanınan en ünlü tarihçilerden bazıları İbn İshak (ö. 768), Vakıdî (ö. 823), İbn Hişam (ö.833), İbn Sa’d (ö.845), Belâzurî (ö.892), Taberi (ö.922), İbn Haldun (ö.1406) ve Ahmet Cevdet Paşa’dır (ö.1895).

Felsefe

İslam dünyasına tercüme yoluyla giren felsefe Müslüman filozoflar eliyle hikmete dönüşmüş ve yepyeni haliyle bu alanda bir çığır açmıştır. Başka bir ifadeyle İslam felsefesi, geçmiş felsefe geleneklerinin taklidi olmayıp, orijinal eserleri ortaya koyan ve felsefi problemlere İslam’ın ışığında yeni bakış açıları getiren bir ilim olmuştur.

İslam felsefesinin diğer felsefe geleneklerinden farkı, her şeyden önce düşünce dünyasına kelamcıları, tasavvufçuları ve hukukçuları katmasıdır.

Farabi (temsili)
Farabi (temsili)

İslam tarihinde her biri felsefe alanının en önemli temsilcileri olan çok sayıda filozof bulunmaktadır. Kindî (ö.873), Ebu Bekir Râzî (ö.925), Farabi (ö.950), İbn Sina (ö.1037), Gazali (ö.1111) ve İbn Rüşd (ö.1198), Müslüman filozoflardan bazılarıdır.

Astronomi

Kur’an-ı Kerim’in gökyüzü ve yıldızlarla ilgili ayetlerinden ilham alan Müslüman âlimler, astronomi alanında birçok çalışma ve buluş gerçekleştirmişlerdir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

Ferazî (ö.777), gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan usturlabı icat etmiştir.

Usturlab
Usturlab

Sind b. Ali (ö.864), deniz seviyesinden yüksekte bulunan bir kıyıda, Güneşin batışını ölçmüş ve bu ölçüme dayanarak Dünya’nın yarıçapını trigonometrik olarak hesaplamıştır. Daha sonra bu yöntemi el-Birûnî de bir ovada yükselen yalçın bir dağda uygulamıştır.

Battanî (ö.929) Güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye olarak ölçmüştür. Bilim dünyasına katkılarından dolayı günümüzde Ay’ın bir bölgesine onun adı verilmiştir. Ayrıca hazırladığı ayarlı astronomik tablolar, Avrupa astronomisinde büyük etkiler bırakmıştır.

Diyarbakır Ulu Camideki Güneş Saati
Diyarbakır Ulu Camideki Güneş Saati

Ebu Said es-Siczî (ö.1024), astronomi ilminde, Dünya’nın döndüğünü ilk kez Galileo’dan altı yüz yıl önce söylemiştir.

Birûnî (ö.1061) astronomi ile ilgili yaklaşık yetmiş kitap yazmış, Kopernik’ten yaklaşık beş yüz yıl önce Dünya’nın döndüğünü söylemiş ve elips şeklinde hareket ettiğini iddia etmiştir. Birûnî aynı zamanda kitaplarında Güneş ve Ay tutulmasını çizimlerle açıklamıştır.

Uluğ Bey (ö.1449), Semerkand’da rasathane kurarak astronomi ile ilgili ansiklopedik eserler kaleme almıştır.

Ali Kuşçu (ö.1474), yıldızların yerlerini gösteren cetveller hazırlamış, rasathaneler kurarak birçok öğrenci yetiştirmiştir.

Fizik ve Kimya

Cabir bin Hayyan (ö.776) metalleri sertleştirme ve minerallerine ayırma gibi alanlarda çalışmalar yapmıştır. Nitrik asit, hidrojen klorür ve sülfrik asitin rafine ve kristalize yöntemlerini icat etmiştir. Cabir b. Hayyan aynı zamanda sitrik asit, asetik asit, tartarik asit ve arsenik tozunun mucididir.

Zekeriya er-Râzî (ö.925) gliserin, soda, sirke asidi ve nitrik asit gibi maddeleri keşfeden önemli bir Müslüman kimyacıdır. Kimyayı teoriden pratiğe geçirdiği için bu ilmin kurucularından kabul edilmektedir.

İbnu’l Heysem (ö.1039) fiziksel optik, meteorolojik optik, yakıcı aynalar, gözün fizyolojisi ve algısal psikoloji alanlarında araştırmalar yapmıştır. Görme olayının gözden çıkan ışınlarla değil, cisimlerden gelen ışınların göze ulaşmasıyla meydana geldiğini keşfetmiştir. Eserleri Latinceye çevrilmiş ve yaklaşık 600 yıl boyunca Avrupa’yı etkilemiştir. İbnu’l Heysem, eserlerinde fotoğraf makinesinin atası olan “karanlık oda”dan söz etmekte ve böyle bir delikli kamera ile ters görüntü elde edileceğini belirtmektedir.

Cezerî’nin fil saati
Cezerî’nin fil saati

Cizreli bilim adamı El-Cezerî (ö.1206) sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırmıştır. Adını doğduğu Cizre’den alan Cezerî’nin yaptığı otomatik makineler günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Tasarladığı otomatik makinelerden bazıları şunlardır: Fil saati, otomatik çalışan su makinesi, kandil saati, saz çalan robot, masa makinesi, abdest otomatı, pompa otomatı, otomatik içecek dolum makinesi.

Aziz Sancar (d.1946) kimya alanında yaptığı çalışmalarla Nobel ödülü alarak İslam dünyasının ve ülkemizin yüz akı olmuştur.

Nobel Ödüllü Aziz Sancar
Nobel Ödüllü Aziz Sancar

Matematik

Müslüman bilim adamlarının matematik ilmine katkıları çok fazladır.

Matematiğin olmazsa olmazı 0 (sıfır) ilk defa 873 yılında Müslüman  bilim  adamlarınca kullanılmıştır. İngilizcedeki (zero) kelimesi Arapçadaki Sıfr kelimesinden geçmiştir.

Harizmî (ö.847), bugün de kullanılan logaritmayı geliştirmiş ve sıfırlı ondalık sayıyı bulmuştur. Cebir ilminin kurucusu Harizmî’dir (ö.847). El-Cebr ve’l-Mukabala adlı eseri 12. yüzyılda “De Jebra et Almucabala” adıyla Latinceyeye çevrilmiştir.

İbnu’l-Heysem (ö. 1040) ve Hâzinî (ö. 1155) dört ve beş bilinmeyenli denklemlerin çözümünü bulmuşlardır.

Tûsî Çifti teorisi
Tûsî Çifti teorisi

Nasîruddin Tûsi (ö.1274) “Tûsi Çifti” kavramını matematik dünyasına kazandırmıştır. Bu teorisiyle gezegen hareketlerini çağının çok ötesinde bir anlayışla açıklamıştır.

Ali Kuşçu (ö.1474) çağının sınırlarını aşan astronomik hesaplamalar yapmıştır.

Tıp

☑ İbn Sîna (ö.1037), “El Kanun fi’t-Tıb (Tıbbın Kanunu)” adlı eseriyle 19. yüzyılın başına kadar tıp dünyasında otorite kabul edilmiştir. Kitapta bahsedilen tıbbi prensipler, bugün hala tıp fakültelerinde, tıp tarihi kapsamında öğretilmektedir.

İbn Sîna (temsili)
İbn Sîna (temsili)

☑ Tıp tarihinin önemli keşiflerinden kan dolaşımı İbnu’n-Nefis (ö.1288) tarafından keşfedilmiştir.

☑ Tıp tarihinde ameliyatlarda anestezi ilk defa Müslüman hekimlerce kullanılmıştır. Daha sonra İbn Sîna narkoz olarak kullanılacak kimyevi maddeler hakkında çalışmalar yapmıştır.

☑ Zekeriya er-Râzî (ö.925) çiçek ve kızamık hastalıkları üzerinde araştırmalar yaparak bu hastalıkların birbirinden farklı olduğunu keşfetmiştir. İlk kez böbrek taşlarını ilaçla parçalamış ve ameliyatla çıkarmıştır.

☑ İstanbul’u fethederek Orta Çağı kapatan Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin (ö.1459) de aynı zamanda büyük bir tıp âlimidir. Akşemseddin, Batı’da iki asır sonra keşfedilecek olan mikrobu “Maddetu’l-Hayat” adlı eserinde şöyle dile getirmiştir: “Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.”

Görüldüğü gibi Müslümanlar 9. yüzyıldan itibaren çok önemli dinî ve bilimsel çalışmalar gerçekleştirerek insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Müslümanlar yapmış oldukları çalışmalar ile kendi ülkelerine ve tüm insanlara da katkı sunmuşlardır. Avrupa  ülkelerindeki  18.  yüzyılda başlayan Rönesans ve Reform hareketleri özellikle Endülüs medeniyetinin etkisi ile oluşmuştur. Batılılar İlk defa Aristoteles (Aristo) ve Platon gibi filozofları Müslüman bilginlerden öğrenmişlerdir.

Endülüs halifesi 2. Hakem’in yaptırdığı medresenin Avrupa ile Afrika’nın eğitim kurumları arasında seçkin bir yeri vardır. Dönemin en önemli ilim merkezi olan Kurtuba Medresesine dünyanın hemen her yerinden ve her dinden insanlar öğrenim görmek için gelmişlerdir. 12. yüzyılda Müslümanların sahip olduğu bilimi öğrenmek amacıyla sadece Avrupa’dan değil; Asya’dan, Afrika’dan çok sayıda öğrenci gelmiştir.

Yine Avrupa tıbbının temelinde Müslüman bilim adamlarının çalışmaları vardır. Bu çalışmalardan biri Zehrâvî’nin Kitâbü’t-tasrif adını taşıyan ve otuz bölümden oluşan kitabıdır. Bu kitapta Avrupa’da bilinmeyen şekliyle cerrahi uygulamalar ve aletler detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Böylece Avrupa’da cerrahinin temelleri atılmıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Avrupa’nın ve genel olarak Batı’nın teknik ve gelişmişliğinin temelinde Doğu’nun ve İslam’ın bilimsel birikimi vardır.

Yorum yapın