Kur’an-ı Kerime Göre Ailenin Amacı ve Toplumdaki Yeri Nedir?

Aile karı koca ve çocuklarla birlikte gündelik hayatın streslerinden uzak sevgi, şefkat, merhamet, refah ve mutluluk gibi manevi duyguların yaşandığı bir mekândır.

Nitekim Kur’an-ı Kerim ailenin bu ruhi yönüne temas etmiştir: “Sizin için onlarla ünsiyet edesiniz diye, kendi cinsinizden zevceler yaratması, aranızda (dostluk) sevgi ve merhamet yaratması da Onun kudret alametlerindendir.”

Kur’an-ı Kerime Göre Ailenin Amacı ve Toplumdaki Yeri Nedir

Yüce yaradan insanı tek cins olarak değil de çift ve bazı yönleri ile farklı yaratmıştır ki, birbirine her yönden, yani fiziki ve psikoloji olarak faydalı olsunlar. Allah bu ayette geçen kendi cinsinizden” ifadesi yani, aynı maddeden kadın yarattık ki, size arkadaşlık etsinler. Sonra bunun devamında deniyor ki, “Onda rahatlık bulmanız için”, yani, bununla Havva annemiz kastedilmiştir. Ayette geçen “rahmet” kelimesi erkekler ve kadınlar arasındaki ünsiyetin ve muhabbetin tezahürüdür. “Yine onun kudret alametlerindendir” ifadesi Allah’ın yüceliğini gösteren işaretlerdendir ki, kendinizden aynı sizin gibi insan, cinsinden olan zevceleri kendileri ile kaynaşasınız diye yaratmıştır. Çünkü ünsiyet kaynaşmaya, ihtilaf ise ayrılmaya sebep olur.

Bununla beraber ayette kastedilen bu ünsiyet ve kaynaşma sadece zevceler arasında değil, genel olarak bütün insanlar arasında yaratılmıştır. “Şüphesiz onda ” ifadesinde yani, kendinizden zevceler yaratıp aranıza ülfet ve sevgi koymakta Allah’ın kudretine işaretler vardır.

Bununla beraber hikmet sahibi olan Allah (c.c.) yaratılışın ta başlangıcından sonra her iki cinste de beraber özellikler yaratmıştır. Bu hadise insan aklının ulaşamayacağı bir alandır. Yüz yıllardan bu yana, milyonlarca insanın dünyaya gelişindeki düzen asla tesadüfi değil, bir çok ilahların ortak olarak katıldığı iradeden de meydana gelmemiştir. Bu da sadece yaratıcının, bir tek hikmet sahibi olduğunu, başlangıçta sonsuz hikmeti ve kudreti ile mükemmel bir kadın ile kocası planı nizamladığını ve daha sonra bu mükemmel plana göre belli ölçülerde, ayrı-ayrı insanlık hususiyetlerine sahip olan sayısız-hesapsız kadın ve erkeğin dünyaya gelmesi için olağan üstü bir intizam kurduğunu gösterir.

Eğer Allah’ın meşru kıldığı aile müessesesi olmasaydı toplum hiç bir üstünlük, asalet, şeref ve soyu olmayan çocuklarla dolup taşarak birbirlerine karışırlardı. Bu durum da fazilet ölçülerindeki ahlak bozulur, bozgunculuk çoğalır ve her şey mubah sayılırdı.

İnsan yalnızlıktan sonra ailesi ile beraber yaşamanın hazzını, zorluk ve stresten sonra huzurlu bir ortamda yaşamanın zevkini, yorgun bir çalışmadan sonra ise karşılıklı sevgi ve saygının tadını alır. Böyle aile her zaman rahatlık ve mutluluk ocağı olur. Böyle bir aile ortamında herkesin kalbinde taşıdığı sırları, onu meşgul eden problemleri, hiç kimseye anlatamadığı gizli şeyleri güvenerek ve huzur içerisinde birbirine söyleme imkânı olur.

Böyle bir durumda aile, psikolojik doyumun ortaya çıktığı bir yuva olmakla beraber mensuplarının korunduğu ve fiziki sığınacak temin eden kurumdur. Aile, ayni zamanda kadın ve erkeğin fiziki ihtiyaçların helal yoldan karşılandığı bir müessesedir. Aileyi meydana getiren fertler sevgi, saygı ve güvenle birbirlerine bağlanmalıdırlar. Bunlar, ailenin devam etmesini temin eden psikoloji ve ahlaki unsurlardır.

Ailenin kuruluş amaçlarından biri de ahlaki bozgunluğu engellemek ve toplumu sağlam bir ahlaki ilişkilere uygun olarak yetiştirmektir. Bu sosyal huzuru korumak için Hz. Peygamber (s.a.s) gençleri evliliğe teşvik ederek şöyle buyurmuştur:

Ey gençler! Sizden kimin evlenmeğe gücü yeterse derhal evlensin. Çünkü gerçekten evlilik gözü harama karşı daha çok engelleyici, namus ve iffeti daha çok koruyucudur. Kimin de evlenmeye gücü yetmezse, oruç tutsun; çünkü oruç şehveti kesicidir.” Kur’an’da ise şöyle buyruluyor: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye sizi millet ve kabilelere ayırdık.

İslam âlimleri insanlığın çoğalma yolu ile yaşaya bileceği hakikatinden hareket ederek evlenme yolu ile de insan soyunun devamı için fertlerin bunu tatbik etme zorunda olduklarını bildirmişler. Aslında aile kurmanın temel amacı cinsi haz değildir. Ailenin asıl amacı çocuk yetiştirmek olup, insan doğasında mevcut olan karşı cinse meyilliyi ise bir vasıtadır. Ancak çocuk dünyaya getirmekle ailenin görevi bitmiş sayılmaz. Çünkü her türlü zihni ve ahlaki bakımdan sağlam ve düzenli bir şekilde toplumun kurulmasında ailenin büyük rolü vardır. Bu değerlerin mevcut olması için bir arkadaşla sadece cinsi duygularla bir araya gelmek yetmiyor.

Gerçek saygı ve samimiyet ancak ebedi arkadaşlık ilişkisi ile mümkündür. Buradan da anlaşılıyor ki, ailenin iki temel sahası olan karı koca arasındaki sevgi iki çeşittir. Birincisi hakiki ve samimi, diğeri maddi ve cinsi hissiyattır. İslam dini birinci çeşit sevginin meydana gelmesi için birçok tedbirler almıştır. Hz. Peygamberin (s.a.s.) evlenmek isteyen birine eş seçerken dediği: “Dindar olanını seç ki, mutlu olasın” sözü de bu tedbirlerin esasını teşkil etmektedir. Sonuç olarak karı koca arasındaki güçlü ilişki ve muhabbet yalnız dünyevi hayatın ihtiyacından kaynaklanmıyor. Başka bir ifade ile bir kadın sadece dünya hayatı için eşi ile birlikte olmuyor. Bu iki eş arasındaki beraberlik ahirette de ebedi bir saadetle devam ediyor.

İnsanın temel özellikleri ailede şekillenmektedir. Buna göre de aile küçük toplum konumundadır. Hatta aile sadece insanlığın değil, aynı zamanda medeniyetin ilk kaynağı sayılır. Hiç kimse aile dendiğinde iki insanın sırf cinsi arzularla birleşmesi ve bunun neticesinde birçok biyolojik hadiselerin meydana gelmesini düşünmemelidir. Çünkü milattan önceki dönemlerde bile insanlar, bu günkü aile kurumu şeklinde olduğu için cinsi münasebet tek hedef olmamaktadır.

Aile, halkı yenileyen, milli medeniyeti nakleden, çocukları topluma kazandıran, iktisadi, biyolojik ve psikolojik doyum görevini yerine getiren kurumdur. Ailenin temeli ve özellikleri sosyal değişikliklere paralel olarak değişiyor. Değişmeyen ve durgun bir aileden bahsetmek mümkün değildir. Zamanla ailenin kuruluşunda, fertlerin sayısında ve vazifelerinde değişiklikler olmuştur. Hatta ayni toplumda köy ve şehirlerde yaşayan aileler arasında farklılıklar olmuştur. Gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda aile kuruluşları da farklıdır. Modern toplumlarda ise geleneksel aileden küçük aileye geçiş gözlemlenmektedir. İnsan ile toplum arasında benzerliğin olduğunu söyleyen Le Play’a göre toplumda en küçük kurum ailedir. Aile sağlamsa, toplum da sağlam olur. Fizik için atom, biyoloji için hücre ne ise sosyoloji için de aile odur.

Ailenin sağlam hale gelmesi iki temel esasa dayanmaktadır. Birincisi yapılan emeğin karşılığının normal şekilde alınması, ikincisi de ailenin toplum düzenine bağlı olmasıdır. Ruhun rahatlık ve huzur bulması için bir kadınla bir erkeğin bir araya gelerek aile kurmaları gerekmektedir. Çünkü kadın olsun, erkek olsun tam manasıyla kendi kendilerine yeterli değildir. Her birinin kendine has bir eksik yönleri vardır. Bu eksik yönlerin tamamlanması için her ikisinin bir yerde aile kurmaları lazımdır. Böyle olursa toplum da sağlam olur. Yine ailenin sosyal yönünü vurgulayan Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye sizi millet ve kabilelere ayırdık.”

Yorum yapın