Küba “Ekim Füzeleri” Bunalımı (1962-1963)

Ocak 1959’da Fidel Castro (Fidel Kastro), ABD tarafından desteklenen diktatör Batista’yı devirip başkent Havana’ya zaferle girerken Küba’nın Sosyalist Blok’ta yer alacağına dair bir işaret yoktu.

Castro’nun ABD ile ilişkileri bozmak gibi bir niyeti de yoktu. Ancak Küba; şeker üretiminin %40’ını, yani ihracatının %80’ini kontrol eden bu güçlü komşusunun ekonomik boyunduruğundan kurtulmayı amaçlıyordu.

Küba lideri Fidel Castro

ABD, Küba Devrimi’nin ilk günlerinden itibaren Castro’ya karşı olumlu bir yaklaşım göstermedi. Küba Devrimi’nin öteki Latin Amerika ülkelerine örnek olacağı ve bu bölgede benzer ayaklanmaların çıkacağından kaygılanıyordu.

Castro’nun Şubat 1960’ta Sovyetlerle bir antlaşma yapması ABD’nin kaygılarını iyice arttırdı. Antlaşmaya göre 1960-1964 arasında Sovyetler, Küba’dan 4,5 milyon ton şeker alacak, ayrıca Küba’nın kendisinden makine ve teçhizat alması için düşük faizli 100 milyon dolar kredi açacaktı.

Böylece Küba, şeker ihracatı nedeniyle ABD’ye olan bağımlılıktan kurtulmuş olacaktı. Bu da ABD’yi rahatsız ediyordu. ABD, Castro’nun Amerikan işletmelerini millîleştirmesi üzerine Küba’ya ticari ambargo başlattı. ABD, Florida Eyaleti’ne sığınan Castro karşıtı Kübalı mültecileri askerî kamplarda aylarca eğiterek Küba’ya yapılacak bir çıkartma için hazırladı.

Nisan 1961’de Domuzlar Körfezi Çıkarması adıyla gerçekleşecek harekâtla bu mültecilerin Küba’ya çıkartılması halkın Castro’ya karşı ayaklanarak bu kuvvetlerle birleşmesi ve böylece Castro’nun devrilmesi planlanmıştı. Ancak, ABD’nin beklediği gibi olmadı ve Küba halkı ayaklanmadı.

Castro kuvvetleri, çıkartma yapan ABD destekli Kübalı mültecileri püskürtmeyi başardı. Küba’da Castro’nun iktidarı daha da güçlendi. Bu olay Küba rejiminin Sovyetler’e yakınlaşmasını hızlandırdı. Castro’nun SSCB’den olası bir Amerikan saldırısına karşı korunma talebi üzerine 1962’de Kuruşçev adaya gizlice füze yerleştirmeye karar verdi.

Bunu öğrenen ABD, donanmasıyla Küba’yı denizden ablukaya aldı. Buna karşılık olarak SSCB de gemilerini Atlantik’e gönderdi. Kuruşçev, ABD’nin Küba’yı istilaya kalkışmaması ve Türkiye’deki Jüpiter füzelerini sökmesi karşılığında Küba’daki SSCB füzelerini BM gözetiminde geri çekeceğini Kennedy’ye resmen bildirdi.

Kennedy’nin bu şartları kabul etmesi üzerine 28 Ekim’de bunalım sona erdi. ABD, pazarlık konularından biri olan Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesi kararını Mart 1963’te aldı. Bu gelişme Türkiye’de Amerika’nın gerektiğinde çıkarları için Türkiye’yi feda edebileceği kuşkusunu uyandırdı.

Aynı kuşkunun bir benzeri Küba’da SSCB’ye karşı oluştu. Sovyetlerin Küba’daki füzeleri sökmesi üzerine Sovyetler’e karşı oluşan güvensizlik Castro’yu Çin’e yakınlaştırdı.

Küba Buhranı (1962)

SSCB’nin ABD ile kalıcı bir barış arayışı, Çin tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Çin Lideri Mao, Kuruşçev’i bir sosyalist ülke olan Küba’nın egemenliğini feda ederek ABD’ye ödün vermekle suçladı.

Soğuk Savaş’ın iki süper gücünü karşı karşıya getiren Küba Bunalımı, taraflar arasında politik ve askerî bir denge olduğunu ortaya koyarak bir çatışmayı önlemiştir.

Bu olay aynı zamanda dünyayı nükleer bir savaşın eşiğine getirmesi açısından, taraflar arasındaki ince dengenin de ne kadar kolaylıkla bozulabileceğini göstermiştir. Bu “dehşet dengesi”, iki süper güç arasında yumuşamanın da gerekliliğini göstermiştir.


Kırmızı Telefon Hattı

20 Haziran 1963’te Kremlin ile Beyaz Saray arasında, özellikle bunalım zamanlarında yanlış anlamaların önlenmesi amacıyla bir “Kırmızı Telefon” hattı kuruldu. Bu telefon ile ABD ve SSCB liderlerinin doğrudan doğruya konuşmaları, yaşanacak krizlere müdahale etmeleri sağlanacaktı.

Yorum yapın