İslamda Emniyet ve Güven | İslamda Sulh

İslam, sosyal hayatı düzenleyerek bazı kurallar koymuştur. Bu kurallar toplumların devamlılığını ve güvenirliğini sürdürmelerini sağlar. Din koyduğu bu kurallarla sosyal hayatı düzene koymayı, insanların birbirlerine zarar vermemesini, destek olmasını ve birlikte yaşamalarını hedefler. Sosyal hayatta bu kuralların yerine getirilmesine ne kadar önem verilirse dinin hedeflediği ortam sağlanmış olur, faziletli ve örnek bir toplum oluşur.

İslam dini, sosyal hayatta emniyet, güven, sulh (barış), hak, adalet, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi konulara daha fazla önem vermiştir.

Sosyal Hayatla İlgili Bazı Temel Ölçüler
Sosyal Hayatla İlgili Bazı Temel Ölçüler

a. İslamda Emniyet ve Güven

İslam’a göre emniyet ve güven insanlarda ve toplumlarda olması gereken temel ölçülerdendir. Kendisine güvenilen, ihanet etmeyen, sözünde duran ve vefalı insan, toplumda düzeni sağlayan en önemli unsurdur. Emniyet ve güven, toplumun huzuru için en önemli özelliklerdendir. Sağlıklı toplum birbirine güvenen insanlardan oluşur.

Sosyal Hayatla İlgili Bazı Temel Ölçüler
Müslüman, elinden ve dilinden emin olduğumuz kişidir

Emniyet ve güven ortamının oluşmasını sağlayan etkenler:

  • Adalet
  • Doğruluk
  • Sevgi ve saygı
  • Sözünde durmak
  • İşi sağlam yapmak
  • Yardımlaşma ve dayanışma

Güvenilir olmak tüm peygamberlerin başlıca özelliklerinden biridir. Resul-i Ekrem (s.a.v.), çevresinde ‘emin’ özelliğiyle tanınmış mert, iyi huylu, komşuluk haklarını gözeten, doğru sözlü ve güvenilir bir kimse olarak bilinirdi. Peygamber olarak Hz. Muhammed (s.a.v.), Allah’ın(c.c). emaneti olan Kur’an-ı Kerim’i korumuş ve insanlara vahyi gerektiği şekilde tebliğ etmiştir.

Huzurlu bir toplumda kişi kendini can, mal, namus, akıl ve din yönünden emniyet ve güvende hissetmesi gerekir. Birbirine güvenmeyen toplumlarda sevgi, saygı ve dostluktan bahsedilemez.

Yeryüzündeki her şey Allah’ın(c.c.) bize emanetidir. Allah(c.c.), Kur’an-ı Kerim’de emanetin korunması hakkında şöyle buyurur: “Birbirinize bir emanet bırakırsanız, emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve (bu hususta) Rabbi olan Allah’tan korksun.” (Bakara suresi, 283. ayet)

“Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların emin oldukları kişidir. Mü’min ise insanların canları ve malları hususunda güvendikleri kişidir.” (Buhârî, İman, 3)

Toplumda yaşayan insanlar arasında hukuk, ekonomi, eğitim ve aile alanlarında da karşılıklı güven duygusunun karşılanması gerekir. Sosyal hayatta bir sorunla karşılaştığımızda, haksızlığa uğradığımızda veya bir suç işlendiğinde hukuka güvenmeliyiz.

Ekonominin süreçleri olan alım-satım ve üretim tamamen güven ortamıyla ilgilidir. Sağlıklı bir alışveriş için alıcı ve satıcı birbirine güvenmelidir. Sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir toplum için insanlar üzerine düşen görevleri ve sorumlulukları yerine getirmelidir. Yarınını göremeyen bir toplumda huzur ve güven olmaz.

b. Sulh

“Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşırsa hemen aralarını düzeltin.” (Hucurat suresi, 9. ayet)

Sulh, sözlükte barış ve uzlaşma anlamına gelir. Sulh, bireyler veya toplumlar arasında barış yapma ve anlaşma sağlamayı ifade eder. Sulh yapma ve barış içinde yaşama Müslümanın sorumluluklarından biridir. Sulh yapacak taraflar fedakâr olmalıdır. İslam dini, yeryüzündeki bozgunculuğa ve çatışmaya son verip sulhu hedefler.

Kur’an-ı Kerim insanlar arasındaki sıkıntının sulh yoluyla çözümlenmesini ister. “…O halde siz mümin iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin.” (Enfal suresi, 1. ayet) Allah(c.c.), toplumlar arasında anlaşmazlığın sulh yoluyla neticelendirilmesini teşvik eder. Sulh, Kur’an-ı Kerim’de iyi bir çözüm yolu olarak ifade edilir. “…Sulh (daima ) hayırlıdır…” (Nisa suresi, 128. ayet)

Hz. Muhammed (s.a.v.) her konuda olduğu gibi bu konuda da bize rehberlik etmiştir. Bu anlamda Peygamberimizin(s.a.v.) yaptığı Medine Sözleşmesi ve Hudeybiye Antlaşması da bir uzlaşma ve barış uygulamasıdır. Mekke, Peygamber Efedimizin(s.a.v.) yaptığı bir anlaşma sonucu fethedilmiştir.

Sulh, hayatımızın her anında ihtiyaç duyduğumuz bir değerdir. Allah’a(c.c.) teslim olan bir insan hem kendisiyle hem de çevresiyle barış içindedir. Kişinin kendisiyle barışık olması doğru ve dürüst bir hayat yaşaması, yalan ve kötülükten uzak durması demektir. Toplumla barış içinde olan bir kişi toplumda güzel ve olumlu davranışlar ortaya koyar.

“Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” (Bakara suresi, 208. ayet)

Barışın olduğu yerde adalet, doğruluk, merhamet ve kardeşlik değerleri vardır. Bu değerlerin olduğu toplumlar huzurlu toplumlardır. Kin, nefret, karamsarlık ve intikam duygularının olduğu yerde barışın olması mümkün değildir.

Bir toplumda sosyal ve ekonomik adaletsizlik baş gösterirse toplumsal barış bozulur. Sosyal ve siyasi anlamda barış, bireylerin birbirini soy, renk ve dil gibi farklılıklarını küçümsememesi ile sağlanır. İslam’ın emrettiği şekilde insanlar zengin fakir hep bir arada, birbirine destek olarak yaşayabilir. Müslümanlar, israf ve lüks tüketimden uzak durarak zekat ve sadakalarını vererek, infak ederek toplumda sulh ve sosyal dengeyi sağlamalıdır.

Yorum yapın