İki Savaş Arası Dönemde Sosyal Bilimler – 1920’li ve 1930’lu Yıllar

Sosyal bilimler de bir yenilenme sürecine girdi. J. B. Watson (Vatsın), psikolojinin gözlemlenebilen davranışlarını baz alan bilim olduğunu öne süren Behraviorism’i (Behevyorizm) kurdu.

Watson’a göre öğretim yoluyla her şey yapılabilirdi. Ona göre rastgele seçilen bir insan; ırkına, mesleğine, yeteneklerine bakılmaksızın eğitimcilerin isteği doğrultusunda doktor, tüccar, hukukçu, hırsız vb. yetiştirilebilirdi.

Aynı şekilde psikoloji alanında İvan Petroviç Pavlov ve Burrhus Frederic Skiner’in (Burhus Firedrik Sikiner) çalışmaları da öğretime uygulandı. Wilhelm Reich (Vilhım Riç) (1897-1957) ise cinselliğin düşünce dünyasında belirleyici rol oynadığını ileri sürerek cinsel özgürlük için burjuva aile yapısının yıkılması gerektiğini savundu.

Felsefede Edmund Husserl (İdmun User)’in metafiziğe karşı somut yaşantıyı temel alan “Fenomenoloji” görüşü öne çıktı. Husserl’in Nazilerin baskısından kaçması üzerine öğrencisi Martin Heideger (Martin Haydeger), Nazilere bağlı kaldı ve “varoluşçuluk” görüşünün temelini attı. Varoluşçuluğa göre, insanın aslı ve özü varolmasıdır, tek özgürlüğü ölümle yüzleşmesidir.

Tarih biliminde yeni yaklaşım, 1929’da Lucian Febre (Luçyan Febre) ve Marc Block’un (Mark Bıloş) kuruculuklarını yaptığı “Annales” (Anal) dergisinin çıkarılmasıyla ortaya çıktı. Yeni tarih anlayışı tarih biliminin üç temel ögesini geçersiz kıldı:

1) Siyasal tarihin (savaş tarihi) önceliği

2) Bireylere (krallar, padişahlar, peygamberler gibi) verilen aşırı önem

3) Kronolojik tarihe verilen dakiklik.

Bu ögelere alternatif olarak yeni tarih anlayışı; sosyal-ekonomik tarihi, uygarlıklar tarihini, düşünce tarihini ve geo-tarihi öne çıkardı. Ani kesiklerden (anlık olup biten olaylardan) ziyade sürekliliğe, insanlığın evrimini ve kronolojiyi oluşturan temel yapılanmaların incelenmesine önem verdi.

Yorum yapın