Din ve Vicdan Hürriyeti

Atatürk, özgür bir toplum oluşturmak amacıyla inkılaplarını gerçekleştirirken hep laiklik ilkesine bağlı kalmıştır.

Atatürk’e göre din, bir vicdan meselesidir. Dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının bir sonucudur.

Atatürk bu düşüncelerini şu sözleri ile açıkça belirtmiştir:

“Din bir vicdan meselesidir. Herkes, vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünmeye muhalif değiliz. Biz, sadece din işlerini, devlet ve millet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.” (Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihimiz, s. 70.)

Türkiye Cumhuriyeti’nde laiklik ilkesinin bir gereği olan din ve vicdan hürriyeti Anayasa ile teminat altına alınmıştır. 1982 Anayasası’nın ilgili maddesinde şu ifadelere yer verilmiştir:

MADDE 24 – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
     14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
     Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
     Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
     Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. (www.tbmm.gov.tr)

Atatürk, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili şunları söylemiştir:

“Her birey, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasal bir fikre sahip olmak, bağlı olduğu bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz.” (Prof. Dr. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, s. 70.)

Laik bir yönetimde bütün yurttaşlar din, vicdan ve ibadet özgürlüğüne sahiptir. Ülkemizde din ve vicdan özgürlüğü, Anayasa’mızda yer alan “Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahiptir.’’ maddesi ile güvence altına alınmıştır. Laiklik ilkesinin uygulanmasıyla birlikte bütün vatandaşlar huzur ve barış ortamında yaşama hakkını elde etmiştir.

Laiklik ilkesinin gereği olarak kimsenin dinî inancına karışılamaz, kimse dinsel inancından dolayı kınanamaz. Herkes dilediği gibi inanır, ibadetini yapar. Kimse inanmaya veya inkâra zorlanamaz. Bundan dolayı laik bir devlette vicdanlar özgürdür.

Laik bir devlette yurttaşlara tanınan din ve vicdan özgürlüğü ile toplumda bir hoşgörü ortamı oluşur. Böylece laiklik, getirdiği din ve vicdan özgürlüğü ile ülkede toplumsal barışa önemli ölçüde hizmet etmiş olur. Bundan dolayı din ve vicdan özgürlüğü, laiklik ilkesinin en önemli hedefidir.

Din ve vicdan hürriyetinin sağlanması laiklik ilkesinin bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. İslam dini, insanların vicdanlarına baskı yapılmasına asla izin vermez. Aksine vicdan özgürlüğü; sevgi, saygı ve toplumsal uzlaşma yolunu önerir.

Dine saygı, inanan kişinin haklarına saygının sonucudur. Laiklik ilkesi, demokratik düzen içerisinde din ve vicdan hürriyetini sağladığı gibi insan haklarına saygılı olmayı da gerektirir.

İslam dinine büyük değer veren Atatürk, her konuşmasında İslam dininin akıl ve mantığa uyan mükemmel bir din olduğunu ifade etmiştir.

Atatürk, İzmir dönüşü Uşak’ta karşılanışı sırasında dua ederken (1923)

Atatürk, İslam dininin büyüklüğü ve yüceliği konusunda 1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Cami’sinde verdiği hutbede şu sözleri söylemiştir:

“Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür… Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenabıhak tarafından insanlara gerçekleri bildirmekle görevlendirilmiş ve elçi olmuştur. İnsan yaşayışını düzenleyen temel kurallar hepinizce bilindiği üzere yüce Kur’an’daki yazılı buyruklardır. İnsanlara doğruluğun özünü vermiş olan dinimiz son dindir. Kusursuz ve mükemmel bir dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa ve gerçeklere uyar ve uygun düşer…” (Prof. Dr. Hamza Zülfi kar, Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, s.20.) (Düzenlenmiştir.)

Atatürk, Ramazan Bayramı dolayısıyla Mecliste dua ederken (1922)

Atatürk, din istismarı ve taassup konularında şunları söylemiştir:

“Dine aykırıdır sözleriyle faydalı ve akla, dine uygun meseleler hakkında sizi kandırmaya ve karanlıkta bırakmaya çalışan kötü niyetli kimselere yüz vermeyin! Milletimizin içinde gerçek ve ciddi din bilginleri vardır… Hangi şey ki akla, mantığa, milletin çıkarına uygundur; biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, İslamın doğruluğuna uygunsa kimseye sormayın; o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı en mükemmel olmazdı, son din olmazdı.” (Ahmet Bekir Palazoğlu, Atatürk’ün Eğitim ile İlgili Düşünceleri, s. 93.)

Yorum yapın