Laiklik Nedir?

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngörür. Laiklik ilkesinde devletin temel düzeni ve hukuki yapısı din kurallarına göre değil, bilimsel gerçeklere göre düzenlenir.

Laiklik ilkesinde millî egemenlik esastır. Millî egemenlik, demokratik düzeni amaçladığı için yurttaşlar devlet yönetiminde söz söyleme ve karar verme hakkına sahiptir.

Atatürk, Amasya’da Müftü Abdurrahman Kâmil Efendi ile birlikte (1930)

Laiklik, dinsizlik değildir. Din ile dünya işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Devletin din kurallarıyla değil akla, bilimsel temellere ve toplumun gereksinimlerine göre düzenlenerek yönetilmesidir. Laiklik ilkesi, devlet yönetiminde millî egemenliğin temel alınmasını öngörür.

Dinsel inanç ve duyguların istismarına izin vermez. Her alanda akla ve bilime önem verilmesinden yanadır. Ayrıca her türlü inanca saygılı olmayı benimser.

Laiklik ilkesi, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte aşama aşama hayata geçirilmiş, öncelikle millî egemenliğe dayalı bir yönetim biçimi amaçlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla birlikte millet egemenliğine dayalı bir yönetim kurulmuştur. 1921 yılında hazırlanan yeni anayasa ile egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, yasalarla güvence altına alınmıştır. Daha sonraki yıllarda eğitimde, hukukta ve toplumsal konuları içeren bütün alanlarda laiklik vazgeçilmez bir ilke olarak benimsenmiştir.

Laiklik; Millî Mücadele Dönemi’nde ortaya çıkan millî egemenlik prensibinin tabii bir gereği olarak yeni Türk Devleti’nin temel ilkelerinden biri olmuştur. Bu dönemde siyasi, sosyal ve ekonomik zorunluluğun bir sonucu olarak ortaya çıkan laiklik, devlet idaresi ile birlikte hukuk, eğitim ve dil alanlarını da kapsar.

Laiklik, Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de cumhuriyet ile birlikte pozitif hukuk alanına girmiştir. Bu olay, özellikle devlet idaresini ve toplumsal kurumları, dinî kuralların etkisinden tamamen uzaklaştırmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’de din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması amacıyla devletin laikleştirilmesi öngörülmüş ve bu alanda bir dizi yenilik yapılmıştır.

Atatürk, din adamlarıyla birlikte (1919)

Laiklik ilkesi doğrultusunda yapılan bazı inkılaplar şunlardır:

  • 3 Mart 1924-Halifeliğin kaldırılması
  • 3 Mart 1924-Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması
  • 3 Mart 1924-Tevhiditedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi
  • 25 Kasım 1925-Şapka Kanunu’nun kabul edilmesi
  • 30 Kasım 1925-Tekke ve zaviyelerin kaldırılması
  • 17 Şubat 1926-Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi
  • 10 Nisan 1928-“Devletin dini İslam’dır.” ibaresinin Anayasa’dan çıkarılması
  • 5 Şubat 1937-Atatürk ilkelerinin Anayasa’ya dahil edilmesi

Türk Medeni Kanunu ile tek kadınla evlilik kabul edilmiş, imam nikâhı geçerliliğini yitirmiş, mahkemede tanıklıkta ve mirasta kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. İş hayatında sağlanan eşitlik ilkesi doğrultusunda kadınlar kamuda ve özel sektörde çalışmaya başlamışlar ve kısa zamanda iş hayatında etkin olmuşlardır.

Atatürk’ün laiklik ilkesi, Türk Devleti’nde toplumsal barış ve huzuru sağlamanın en önemli aracıdır. Türk milleti, barış ve huzur ortamında yaşamayı ancak laiklik ilkesini benimseyerek ve koruyarak devam ettirebilir.

Laikliğin temel işlevi bütün yurttaşların din, vicdan ve ibadet özgürlüğünü güvenceye almaktır. Diğer yandan laiklik ilkesinin en önemli amacı; dini kendi çıkarları için sömüren ve dini bilmeyen insanların elinden kurtarmaktır.

Atatürk, dine ve dindarlara karşı değildi. O, dini kişisel çıkarları için istismar edenlere karşı idi. Atatürk bu konudaki düşüncelerini şu sözleri ile dile getirmiştir:

“Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi; ne bir din ne de bir mezhep kabulüne icbar edebilir (zorlayabilir). Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.’’ (Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihimiz, s. 70.)

Atatürk’ün bu düşünceleri ışığında cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren laiklik ilkesinin bir gereği olarak din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır.

Yorum yapın