Devletçilik Nedir?

Devletçilik, Türkiye’de Atatürk tarafından uygulamaya konulan, ekonomik kalkınmada izlenecek yolu ve yöntemleri belirleyen bir ilkedir.

Bu ilkenin temel amacı, Türk milletinin refah düzeyini yükselterek çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak ve güçlü bir ekonomiye sahip olmasını sağlamaktır.

Atatürk’ün devletçilik anlayışı, kişisel çalışma ve üretimi temel alır. Bununla birlikte Türkiye’nin en kısa zamanda kalkınması için özellikle ekonomik alanda bireylerin yapamayacağı büyük yatırımları, devletin yapması temeline dayanır.

Atatürk, devletçiliğin tanımını şu şekilde yapmıştır:

“Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve özel teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa zamanda yapmaya muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur.” (Zübeyde Yalın Öktem, Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi, s. 222.)

Alpullu Şeker Fabrikasından bir görünüm (Kırklareli)

Atatürk, ekonominin önemini şu sözlerle açıklamıştır:

“Ekonomi demek her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne gerekli ise
onların hepsi demektir. Tarım demektir, ticaret demektir. Her şey demektir.”

Devletçilik; devlet yetkilerinin artması, genişlemesi, kamu hizmet ve faaliyetlerinin ülkenin geneline dengeli bir şekilde yayılmasıdır. Bu çerçevede, bir tür devlet müdahalesi anlamına da gelmektedir. Başka bir ifade ile devletçilik; devletin daha önce kendi faaliyet alanına girmeyen konulara da halkın yararını esas alarak girmesi, katılması ve müdahale etmesi demektir. Türkiye’de uygulanan ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın özelliklerini ortaya koyan politik bir uygulamadır.

Atatürk, Tunceli-Pertek’te yapılan Singeç Köprüsü’nün açılışında (1937)

Devletçilik ilkesi, Türkiye’nin o günkü ekonomik ihtiyaçlarından ve gerçeklerinden kaynaklanan millî bir ekonomik modeldir. Atatürk, devletçilik ilkesi ile Türk ekonomisini geliştirmek için izlenecek yolu ve yöntemleri belirlemiştir. Devletçilik ilkesi, ülkemizde demokratik topluma uygun bir anlayış içerisinde ve demokratik bir ortamda gerçekleşmiştir.

Devletçilik ilkesi de diğer ilkeler gibi ülkemizin ekonomik sorunlarına çözüm yolu bulmak için uygulamaya konulmuştur. Birinci Dünya Savaşı ve ardından ülkemizin bağımsızlığını sağlayan Kurtuluş Savaşı, ekonominin daha da geriye gitmesine neden oldu. Bundan dolayı cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ekonominin canlandırılması için yeni önlemler alındı. Ancak girişimcilerin elinde yeterli sermaye yoktu.

Altyapı tesislerinin ve ulaşım imkânlarının yetersizliğinden, demir yolları ve ticaretin yabancıların elinde olmasından dolayı devlet, ekonomik yatırımları kendisi gerçekleştirmek zorunda kaldı. Büyük sermaye gerektiren dokuma, şeker, cam, demir gibi temel mallar üreten fabrikalar kuruldu. Böylece bugünkü sanayimizin temelleri atılmış oldu. Ancak 1929 yılında yaşanan “Dünya Ekonomik Bunalımı”nın olumsuz etkileri 1930’larda da devam etti.

Bu bunalım önce ABD ve Avrupa’da bulunan devletlerin ekonomilerini derinden etkiledi. Ardından bu ekonomik kriz dünyanın dört bir yanına yayılarak daha çok ekonomik anlamda kalkınmış ülkelerin büyük kentlerini etkisi altına aldı.

Atatürk’ün devletçilik ilkesi doğrultusunda sanayileşmenin önemi ile ilgili aşağıdaki sözünü okuyalım.

“Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zorunluluktur. Bu kanaatte, beş yıllık ilk sanayi planının geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da süratle başarmak ve yeni plan için hazırlanmak gerekir.” (Zübeyde Yalın Öktem, Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi, s. 223.)

Atatürk, devletçilik ilkesi ile devleti, ekonomik yaşamı destekleyen bir güç olarak düşünmüştür. Devlet yatırımcıya, üreticiye, dağıtımcıya, tüketiciye yön vermekle yükümlüdür.

Atatürk, devletçiliği tamamıyla demokrasi ve özgürlükçü rejim içinde değerlendirmiş, devletin ekonomik alanda yol göstericiliğini ön planda tutmuştur.

Atatürk’e göre bireyin yani yurttaşın kişisel etkinliği ekonomide kalkınmanın asıl kaynağı olmalıdır. Ancak milletin hayatında çok önemli bir yeri olan ve bireyin yapamayacağı büyük yatırımlar devlet eliyle yapılmalıdır.

Atatürk’ün devlet-fert ilişkisi ile ilgili sözlerini okuyalım.

“Devlet, ferdin yerine geçmemeli, ferdin şahsi faaliyeti ekonomik gelişmenin esas kaynağı olarak kalmalıdır. Fertlerin gelişmesine engel olmamak, onların her yönden olduğu gibi özellikle ekonomik alandaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde, devletin kendi faaliyeti ile bir engel meydana getirmemek, demokrasi prensibinin mühim esasıdır… Kişiliğin gelişmesinin engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetlerinin sınırını oluşturur.” (Dr. Ali Güler, Atatürk ve Cumhuriyet, s.188.)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir taraftan sanayiyi kurup geliştirirken diğer yandan özel girişimciye geniş olanaklar tanımıştır. Sermayesi olan herkes istediği gibi işletme kurabilir. Devlet, bunlara engel olmadığı gibi verdiği kredilerle de özel sektörü destekler. Ayrıca devletçilik ilkesi, özel sektörün güçlenmesi ile ülkenin kalkınacağı fikrini benimser. Böylece ülkede, devlet-vatandaş iş birliği ortamının doğmasını sağlar.

Devlet, üretimin artması için çıkardığı teşvik yasaları ile kişileri üretim ve ticaret gibi işlere özendirir. “Karma Ekonomi” adı verilen bu ekonomik sistemde devlet, özel sektörün güvenlik içinde çalışmasını sağlayacak önlemleri alır.

Devletçilikte bireyin çalışmaları temel alınmakla birlikte, devlet çıkarları söz konusu olduğu zaman her yerde devlet ekonomik yaşama müdahale eder. Bu durum sosyal adaleti sağlamak için zorunlu bir davranıştır. Atatürk, devletin ekonomik alanda da her zaman düzenleyici ve denetleyici rolünü ilke olarak kabul etmiştir.

Devletçilik ilkesi, ülke kalkınmasını amaçladığı gibi toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamayı da amaçlar. Bunu sağlamak için de devlet; sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda yatırım yapar.

Atatürk’ün devletçilik anlayışı, güçlü ve çağdaş bir devlet meydana getirme temel amacının bir aracı olduğu kadar, halkçılık ilkesinin de zorunlu bir tamamlayıcısıdır.

Devletçilik anlayışıyla sağlık alanında çağdaş düzey yakalanmaya çalışıldı. Veremle savaş dispanserleri açıldı. Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu. İstanbul’da Sanatoryum ve Veremle Savaş Derneği açıldı. Kızılay yeniden yapılandırıldı. İhtiyaç duyulan aşı ve serum üretimi tamamen kendi kaynaklarımızdan karşılandı. Sosyal alanda çocuk yuvaları, huzurevleri ve aşevleri açıldı. Vakıflar aracılığıyla dayanışmayı artıran hizmetler gerçekleştirildi.

Atatürk’ün devletçilik görüşü,Türk milletinin sosyal ve kültürel değerlerini korumak için gereken tedbirleri alır. Kültür mirasımızı oluşturan sosyokültürel çevreyi korur ve bu konudaki çalışmaları destekler. Bu amaçla okullar, tiyatro salonları, sinema salonları, spor tesisleri vb. alanlarda yatırım yapar. Bu alanlarda yatırım yapması için özel sektörü de teşvik eder.

Altındağ Kültür Sarayından bir görünüm (Ankara)

Cumhuriyet Dönemi’nde tiyatroya verilen önemle ilgili aşağıdaki metni okuyalım.

Cumhuriyet Dönemi, Türk tiyatrosu için gerek hükûmetin gerekse halkevleri gibi kuruluşların etkisiyle tiyatro etkinliklerinin arttığı, oyun yazarlarının teşvik edildiği, desteklendiği; oyunların ısmarlandığı, yeni kadroların oluşturulmaya çalışıldığı ve bir tiyatro seyircisinin yetiştirilmeye başlandığı bir dönemdir. Bu dönemde Atatürk’ün de katkılarıyla çok sayıda eser ısmarlanmış ve sahnelenmiştir… (Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, s. 466.)

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığından bir görünüm (Ankara)

Atatürk’ün ortaya koyduğu devletçilik sistemi çağdaş, kendine özgü bir sistemdir. Türk milletinin toplumsal ihtiyaçları doğrultusunda modern, bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre değişkenlik gösteren dinamik bir ekonomik sistemdir.

Devletçilik ilkesi, Türkiye’nin gereksinimlerinden doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. Amaç, Türk milletinin huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamasını sağlamaktır. Bunu sağlamak için kalkınmışlık düzeyinin yükselmesi gerekmektedir. Türkiye’de devletçilik ilkesinin uygulanması; ekonominin canlandırılması, millî gelirin artırılması ve halkın refahının yükseltilmesi gibi başarılı sonuçların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün devletçilik anlayışı doğrultusunda hareket ederek kalkınmasını sürdürmüş ve bugün dünyanın ilk yirmi ekonomisinden biri hâline gelmiştir.

Yorum yapın