Türk İslam Devletlerinde Toplum Yapısı

Türk İslam Devletlerinde Toplum Yapısı nasıldı? 20. yüzyılın ilk yarısında Türkler Hazar Denizi’nden Seyhun Irmağı’nın Orta yatağındaki Karaçuk ve Isficab’a kadar uzanan bir bölgede yaşıyorlardı. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak hızla Müslümanlaşan Türk toplumlarında eski yaşantılarının özellikleri devam ediyordu.

İlk Müslüman Türk devletlerinde idareciler genelde Türk’tü. Halk ise farklı ırk ve boylardan meydana gelmekteydi. Karahanlı Devleti’nde toplum tamamen Türk’tü. Gaznelilerde Gurlular, Hindular gibi farklı unsurlar da yer almaktaydı. Büyük Selçuklu Devleti’nde devleti kuran Türklerin yanı sıra İranlı ve Arap unsurlar yer alırken Tolunoğulları, İhşidiler ve Memluklularda halkın büyük çoğunluğunu Arap, Rum, Berberi, Mısırlı vb. Türk olmayan unsurlar oluşturmaktaydı.

Türklerde halk sınıflara ayrılmamıştı. Avrupa’daki gibi asiller sınıfı, Hindistan’daki gibi kast sistemi de yoktu. Herkes kanunlar ve töreler karşısında eşit kabul edilmişti. Zaten aç halkı doyurmak, açık halkı giydirmek, toplumdaki adaleti sağlamak Türk hükümdarlarının asli görevlerindendi. Hükümdar, ülkesinin geleceği, halkının mutluluğu için her türlü çabayı gösterirken halk da hükümdara ve kanunlara itaat eder, vergi verir ve asker olurdu.

Türklerin İslamiyet öncesi ve sonrasında sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum olmasından dolayı, her ferdin en üst görevlere kadar yükselme şansı vardı. Dürüstlük ve yetenek Türklerde çok önemliydi. İslamiyet’le zenginleşen Türk toplum ve devlet yapısı yetenekli insanlara sınırsız fırsatlar hazırladı. Yerli halktan zeki ve yetenekli kişiler vezirliğe kadar varan devlet kademelerine getirildi.

Farklı inançları benimseyen bazı Türk boyları yalnız eski düşünce ve anlayış tarzlarını değil millî kimliklerini de kaybederek Türklükten uzaklaşmışlardır. Tabgaçların Budizm’i kabul etmeleri Çin kültürünü benimsemeleri ile sonuçlandı. Balkanlarda Uzlar, Kumanlar ve Peçenekler Hristiyan halk arasında kaybolup gittiler. Yöneticiler tarafından Museviliğin benimsendiği Hazarlar da benzer bir akıbete uğradılar. Budist ve Maniheist Uygurlar kısa zamanda dağıldılar. Hristiyanlığı benimseyen Macarlar ve Bulgarlar ise Avrupa’da Osmanlılara karşı uzun süre rakip oldular.

Türklerin kabul ettikleri dinler arasında sadece İslamiyet, milletimize çok daha büyük hamleler yapma imkânını sağladı. İslamiyet Türklerin manevi cephesini yeniledi ve tamamladı. İslamiyet’in insani ve ahlaki değerlerinin yanında herkesi çalışmaya, faaliyete, icabında cihada yani bedeni fedakârlığa teşvik etmesi mücadeleci ve hareketli Türklerin ruhuna hitap etti. Türklerin içinde bulunduğu bu manevi ortamda Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlı Devleti doğdu, gelişti ve yaşadı.

Türk İslam Devletleri Döneminde Evlenme

20. yüzyılda Türkler arasındaki evlenme işinde, genellikle “arkuçı” veya “savcı” adı verilen aracılar vardı. Bunlar akrabalık kurmak isteyen dünürler arasında gidip geliyorlardı. Görücü usulü ile ya da gençlerin birbirlerini görüp beğenmeleri sonucunda erkek tarafı kızı isteme işini gerçekleştiriyordu. Dünürler arasında iki gencin evlenmesi kararı, Türkçe “aldum” ve “virdüm” kelimeleri ile ifade ediliyordu. “Aldum” kelimesini dünür söylüyor, bununla nikâhın yapılmasını vaat etmiş oluyordu. “Virdüm” kelimesini ise kızın büyükleri söylüyor “bununla bu vaade bağlı kalacaklarını bildiriyorlardı.

Daha sonra damat adayının ailesi (babası ve annesi), kız tarafına bir at veriyordu. Buna “başlık” deniliyordu ki, kızı yetiştiren babanın hakkı demekti. Yine kızın annesine, süt hakkı olarak “sülük” denilen bir elbise verilirdi. Erkek tarafı ayrıca kızın kardeşine “ağırlık” kız kardeşlerine ve kendisine ise “yandış” adı verilen elbiseler verirdi. Görüldüğü gibi bu ilk safhada sadece erkek tarafı hediye vermekte idi.

Evlenme sırasında düğün yapmak zorunluluğu vardı. Düğünde yerine getirilmesi şart olan bazı âdetler de mevcuttu. Bu âdetlerin başında “küden” adı verilen düğün yemeği geliyordu. Hükümdarlar düğünlerde ve bayramlarda otuz arşın yüksekliğinde “kençliyü” adı verilen bir sofra hazırlatıyorlardı. Bu sofra Türk âdeti gereğince, yemekten sonra davetliler tarafından yağma edilirdi.

Düğün sırasında, bugün “saçı” adı altında hâlâ yerine getirilen bir âdet olan para saçılıyordu. Gelin ve güveyinin başlarına para saçma işi gelişi güzel yapılmıyordu. Bunun için ayrılan özel bir yerde toplanılıyordu. Gelin ve güvey düğün sırasında bol bol hediye alıp, hediye veriyorlardı. Gelin ve güveyin hısımlarına armağan olarak giydirdikleri elbiseye kezüt= giyit (giyecek elbise) deniyordu. Çeyiz o zaman da vardı. Evlenecek kızın hazırlığına “sep” (çeyiz) deniliyordu. Evlenecek kızın çeyizini hazırlamak yalnız anababaya değil, bütün akrabalarına düşen bir görevdi. Akrabalar gelini donatmak için elbise ve mal yardımı yapıyorlardı. Ancak asıl çeyiz (kalıng) damat tarafından hazırlanıyordu. (Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan Zamanı, C 2,S.31-315 arasından özetlenmiştir.)

Yusuf Has Hacip’in hükümdara Türk İslam toplumunu oluşturan çeşitli kesimlerle ilgili yaptığı tavsiyeler ve Türk toplumunu oluşturan sosyal sınıflarla ilgili verdiği bilgileri aşağıdaki metinden okuyunuz.

AVAM İLE İLİŞKİLER

Avam halkın tabiatı tamamen ayrıdır; onun bilgisi, aklı ve tavrı da tabiatı gibidir. Onlara karsı iyi muamelede bulun.

ÂLİMLER İLE İLİŞKİLER

Diğer bir zümre de âlimlerdir, onların ilmi halkın yolunu aydınlatır. Onları pek çok sev ve onlardan hürmetle bahset; çok veya az onların bilgilerini öğren.

ÇİFTÇİLER İLE İLİŞKİLER

Başka bir zümre de çiftçilerdir; bunlar da lüzumlu insanlardır Sen bunlar ile de temas et, İlişki kur ve böylece boğazın hususunda endişesiz yaşa.

SATICILAR İLE İLİŞKİLER

Bundan sonra gelenler satıcılardır; bunlar ticaret yaparak hayatlarını devam ettirirler. Hayatlarını kazanmak için dünyayı dolaşırlar.

HAYVAN YETİŞTİRENLER İLE İLİŞKİLER

Bundan sonra hayvan yetiştirenler gelir; hayvan sürülerinin başında bunlar bulunurlar. Bunlar doğru ve dürüst insanlardır, hiç bir gizli-kapaklı tarafları yoktur ve kimseye de yük olmazlar.

ZANAATKÂRLAR İLE İLİŞKİLER

Başka bir zümre de bu zanaat erbabıdır; kendi hayatlarını kazanmak için, zanaat İle meşgul olurlar. Bunlarda sana lüzumlu insanlardır; ey yiğit, onları kendine yakın tut, faydaları dokunur.

(Yusuf Has Haclb, çev. Reşit Rahmeti ARAT, Kutadgu Bilig, s. 312-324 hazırlanmıştır.)

Türk-İslam devletlerinde, yaşayış şekilleri yönünden halkı üçe ayırmak mümkündür. Bunlar:

a. Göçebeler

Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan göçebeler, Maveraünnehir, Horasan, Irak ve Azerbaycan yaylalarında yaşıyorlardı. Göçebelerin başlıca gelir ve geçim kaynakları hayvancılıktı. Karahanlılar ve Gaznelilerde de halkın büyük kısmını göçebeler meydana getiriyordu. Göçebeler koyun, keçi, at, deve ve sığır sürüleri beslerdi. Yazın yaylalara çıkan göçebeler, kışın ovalara ve vadilere inerlerdi. Her göçebe topluluğunun, yaylak ve kışlak yerleri ayrı idi.

Türk İslam Devletlerinde Toplum Yapısı
Resim 03.02 Göçebe Hayatı İle İlgili Temsilî Resim

b. Köylüler

Köylüler, genellikle çiftçilik yaparlar, bunun yanı sıra, az sayıda hayvan da beslerlerdi .

Türk İslam Devletlerinde Toplum Yapısı
Resim 03.03 Eğitimle İlgili Temsilî Resim

c. Şehirliler ve Kasabalılar

Şehir ve kasabalarda yaşayanlar, özellikle, ticaret ve çeşitli zanaatlarla uğraşırlardı. Şehir ve kasaba halkından bir kısmı da, tarla ve bahçelerde tarımla uğraşırdı.

Büyük şehirlerde tüccarlar, demirciler, bakırcılar, dokumacılar gibi esnaf ve zanaatkârların yanı sıra, devlet memurları ve askerler de şehir ve kasaba halkının önemli bir kısmını meydana getiriyorlardı.

Semerkant, Buhara, Bağdat, İsfahan ve Herat, büyük şehirler olup, bu şehirlerde kalabalık bir nüfus yaşıyordu.

Yorum yapın