Türk İslam Devletlerinde Devlet Yönetimi

Türk İslam Devletlerinde devlet yönetimi nasıl yapılmıştır? Tarih sahnesine çıkışlarından itibaren Türkler, devletsiz bir dönem yaşamamışlardı. Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra devlet kurma özelliklerini daha da geliştirdiler. Devlet teşkilatına yeni kurumlar eklediler. Türklerin, Orta Asya’daki bütün insanları yönetme fikri İslamiyet sonrasında da devam etti.

Orta Asya’da olduğu gibi Türk-İslam devletlerinde de yönetimde ilk unsur hükümdardı. Bu konuda hemen hemen bütün hükümdarları için“Han” unvanı kullanılan Karahanlılar bir geçiş dönemi oluşturmuşlardı.

Yeni bir dine girmelerine rağmen Türker, özellikle hâkimiyet anlayışında eski geleneklerini devam ettirmişlerdi. Buna göre, Türk hükümdarlarına idare etmek hakkı Tanrı tarafından bir ilahî lütuf olarak bağışlanmıştır. Yani Tanrı istediği , kendisine “Kut”(devlet, baht, iyi, talih ve kısmet) verdiği için hükümdardır, kut siyasihâkimiyet gücü olarak anlaşılırdı. Bu hâkimiyet anlayışı Asya Hun İmparatorluğu zamanından beri yüzyıllar boyunca Türk Devlet idaresinin temel unsuru olarak kaldı. Kut yoluyla yeryüzündeki insanları idare etmekle vazifeli olduğuna inanan Türk hükümdarları yetkilerini hiçbir kuruluşla paylaşmamışlardır.

Türk-İslam devletlerinde ülke, hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Bu nedenle, aileden olan erkekler, tahta geçme konusunda aynı haklara sahiptiler. Tahta geçme konusunda belli bir veraset sistemi yoktu. Hükümdarlar, çoğu zaman çocuklarından birini veliaht tayin eder, devlet büyüklerinden de, onu sultan olarak tanıyacaklarına söz alırlardı. Ancak hükümdarın ölümünden sonra, diğer çocukları, bunu tanımazlar ve aralarında taht mücadelesi başlardı. Tahta geçmenin belli bir kurala bağlanmamış olması, kardeş kavgalarına yol açmakta, bu kavgalar da Türk devletlerinin zayıflamasına ve kısa zamanda yıkılmalarına neden olmaktaydı.

Tolunoğulları ve İhşidoğullarında devlet teşkilatı Abbasi devlet teşkilatına büyük ölçüde benzerdi. Bu iki devlette de naiblik ve haciplik gibi makamlar bulunurdu. Naib; tahtta hükümdar bulunmadığı, hükümdarın başkentte olmadığı veya hükümdarın çocuk yaşta oluşu nedeniyle, devlet yönetimini üstlenen kişidir. Tolunoğullarında, Tolunoğlu Ahmet’in ölümünden sonra çocuklarının küçük olması nedeniyle devlet işlerinde, naibler görev almıştır.

Devlet adamlarının ve halkın hükümdar ile görüşmelerini ve onların huzura kabul edilmelerini düzenleyen görevlilere de hâcip denirdi. Hacipler, hükümdara olan yakınlıklarından dolayı devlet yönetiminde de söz sahibi olmuşlardı. Tolunoğulları, halkı Türk olmayan bir bölgede , devlet kurmuşlardı. Hükümdarın, yöneticilerin ve komutanların Türk olduğu bu devlette halkın çoğu Arap idi. Bu yüzden devletin resmi dili de Arapça olmuştur.

Karahanlılar, tamamen Türk bölgelerinde kurulduğu için, devlet yönetiminde, İran ve Arap etkileri pek görülmez. Karahanlılar, ülkeyi yönetmede ikili yönetimi benimsediler. Bu yönetim şekline göre, asıl devlet başkanı, doğuda oturan“Arslan Kara Han” idi. Batıda oturana ise “Buğra Han” deniyordu. Arslan Han öldüğü zaman, yerine Buğra Han geçiyordu.

Gazneliler, devlet yönetiminde Sâmanoğullarından etkilenmişlerdi. Gazneli Mahmut “Sultan” unvanını kullanan ilk Türk hükümdardır.

Büyük Selçuklular, devlet teşkilatını kurarken, Abbasileri ve Gaznelileri  ör nek almışlardı. Selçuklularda hükümdar, önce “yabgu”, Tuğrul Bey ile “sultan”, son dönemlerde ise “sultan-ı âzâm” unvanını kullanmışlardır. Selçuklu sultanları, diğer ülkelerin hükümdarları gibi sınırsız yetkilere sahip değillerdi. Meliklere, beylere ve emirlere göre, bir derece üstün sayılırlardı.

Selçuklu sultanları, Tuğrul Bey’den itibaren Abbasi halifelerinin koruyucusu oldular. Bunun sonucu, sultanlar din bakımından halifeye, halifeler de siyasiyönden sultana bağlanmış oldular. Karşılıklı olarak sağlanan bu destek, halifelerin mevkiini güçlendirirken, Selçuklu sultanlarının da İslam dünyasında ün ve saygınlıklarını artırmıştır.

Selçuklularda hutbe okutmak, para basmak, taht, taç ve bayrak, hükümdarlık sembolleriydi. Hükümdarların erkek çocukları şehzadeler, küçük yaşta yönetici olarak vilâyetlere gönderilirlerdi. Şehzadelerin devlet yönetimi konusunda tecrübe sahibi olup yetiştirilmesine büyük bir önem verilirdi. Selçuklular zamanında bir bölge veya eyaletin başına yönetici olarak tayin edilen şehzadenin yanına Atabey unvanı taşıyan bir görevli verilirdi.

Tecrübeli ve güvenilir devlet adamları arasından seçilen atabeyler, yetiştirmekle görevlendirildikleri şehzadeleri idarecilik ve askerlik konularında en iyi şekilde eğitirlerdi. Ancak merkezî iktidar gücünü kaybettiğinde durumdan yararlanan bazı atabeyler, şehzadelere ait toprakları ele geçirerek bağımsız devletler kurabiliyordu. Bu devletlere atabeylik denilmiştir. Atabeylik kurumu Osmanlılar’da “lala”lık olarak devam edecektir. Bu anlayış, Memlukler dışındaki bütün Türk devletlerinde görülür.

Türk-İslam devletlerinde ülkenin bir bölgesini idare eden hanedan üyelerine “melik” denirdi. Devlet başkanları çeşitli unvanlar kullanmışlardır. Karahanlı hükümdarları han, hakan, ilig Aslan, Buğra,Kadir gibi Türkçe unvanlar kullanmışlardır. Gaznelilerden itibaren İslami “sultan” unvanı kullanılmaya başlanmıştır.

Türk-İslam devletlerinde hükümdarın belirli hükümdarlık ve hâkimiyet sembolleri vardı. Başlıca hâkimiyet sembolleri Hutbe,  sikke, tuğra, çetr (saltanat şemsiyesi), nevbet (mehter), sancak, tuğ, otağ, taht ,hilat (Hükümdar elbisesi) unvan ve lakaplar ve taç idi.Bunlardan bazılarını açıklarsak; Hutbe: Cuma ve bayram namazları esnasında hükümdarın  adının,  unvan ve lakaplarının “hatip” tarafından zikredilerek kendisine dua edilmesidir. Tıraz: Abbasi halifelerinin hükümdarlara gönderdikleri elbisedir. Hilat: Abbasi halifeleri tarafından tıraz ile birlikte “külah, kemer, kılıç, at, eğer takımı, askerî mızıka, bayrak, para” gibi mal ve eşyaların  hükümdara gönderilmesidir.

Türk İslam Devletlerinde Devlet Yönetimi
Resim 03.04: Sultan Sencer Bir Yaşlı Kadını Dinlerken

Türk-İslam devletlerinde hükümdar cesur, kahraman, akıllı ve bilge, halkı refah içinde yaşatan, hukuk yoluyla halkı adil idare edip birlik ve dirliği sağlayan, devleti emniyete alıp fetihler yapan, insan onurunu koruyan ve onlara eşit davranan biri olarak nitelendirilmiştir. Hükümdar geniş yetkilere sahipti.“Saray”, “hükümet”, “ordu” ve “adalet” olmak üzere dört müessesenin de başı olarak “yasama”( kanun yapma), “yürütme” (icra) ve “yargı” yetkilerini de kendi şahsında toplamıştır.

Sultanın belirli kurallar dâhilinde bildirdiği emirler, kanun hükmünde olup herkes itaat etmekle yükümlüdür. Ordulara kumanda etmek, vezirleri ve yüksek memurları tayin etmek hükümdarın yetki ve görevleri arasındadır. Ayrıca sultan “Divan-ı Mezâlim”e de başkanlık yapar ve zulme uğrayan halkın doğrudan kendisine ulaşmasını sağlardı.

Saray

Saray teşkilatı, hükümdarın bizzat şahsına bağlı üst dereceli memur ve görevlilerden oluşuyordu. Saray, ülke yönetiminde hükümdarın arkasında en etkili kuruluştu. Sultanın hizmetinde bulunan saray görevlileri vardı.

Sarayda en önemli görevliler hatiplerdi. Haciplerin başkanına Hâcibu’l-hüccap (hacipler hacibi) veya Has Hacip deniyordu. Has Hacip hükümdarlarla saray ve hükümetin irtibatını sağlıyordu.

Emir-i Candar; saray muhafızlarının başıydı. Emir-i silah; hükümdarın silâhını taşıyan, aynı zamanda saray silâhhanesine bakan görevlilerden sorumlu kişiydi. Emir-i alem; devlete ait bayrağı taşıyan görevlilerin (alemdarların) başıydı. Camedar; hükümdarın elbiselerini muhafaza ederdi. Şarabdar-ı has; hükümdarın her çeşit içeceğiyle meşgul olan görevliydi. Taştdar veya Abdar; hükümdarın temizlik işleriyle meşgul olan, ona ait temizlik eşyalarını taşıyan kişiydi. Emir-i ahur; hükümdarın ve sarayın hayvanlarına bakan görevlilerin başıydı. Serhenk veya çavuş; sultan alaylarının önünde yer alan ve yol açan kişilerdi.

Karahanlılarda kapucubaşı, aşçıbaşı, ilbaşı (emir-i ahur) gibi farklı adlarla saray görevlileri vardı. Harezmlilerde de birtakım yeni memuriyetlerin varlığı görülmek  te idi. Bunlardan emir-i çaşnigir; hükümdarın yemeğinin yapılmasına nezaret eder  ve ondan önce tadına bakardı. Emir-i şikar; av işlerine bakan görevliydi. Devaddar; hükümdarın yazı takımlarını muhafaza eder, kıssadar ise dilekçeleri kabul eder, perşembe akşamları hükümdara arz ederdi. Üstadü’ddar da saray harcamalarına bakan kişiydi.

Bunların dışında sarayda, birtakım alt hizmetleri gören hadimler ve hasekiler vardı. Hükümdarlar sarayda “kengeş”, “meşveret” gibi çeşitli meclisleri toplarlardı.

Önemli kararlar bu meclislerdeki tartışmalardan sonra çıkardı.

Türk İslam Devletlerinde Devlet Yönetimi
Resim 03.05: Selçuklu Sultanlık Sarayı Harabeleri –Merv,Türkmenistan

Hükümet

Türk-İslam devletlerinde devlet yönetiminde hükümdardan sonra en etkili kişi vezirdi. Hükümdar adına devleti yöneten vezir, Karahanlılarda “yuğruş”, Gaznelilerde “hâce-i buzurg” unvanını taşırdı. Tayini bizzat hükümdar tarafından yapılan vezir, icraat ve faaliyetlerinde doğrudan doğruya ona karşı sorumluydu. Vezirlerin kendilerine ait divanları da bulunur ve buna“vezirlik divanı” dîvânü’l-vezâret” adı verilirdi.

Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklularda devlet yönetiminde vezir önemli bir yere sahipti. Ancak Gaznelilerde vezir devlet yönetimiyle ilgili bütün konularla meşgul olmakla birlikte son karar hükümdara aitti. Hatta hükümdar isterse vezir tayin etmek zorunda değildi.

Selçuklularda vezirler bilgi ve kültür bakımından iyi yetişmiş kimseler arasından seçilirdi. Sultanın en büyük yardımcısı sıfatıyla bütün memleket işlerinden sorumlu olan vezir, geniş yetkilere sahipti. Vezirlik divanından da tıpkı hükümdar gibi fermanlar çıkarır; tayinler yapar ve gerektiği zaman azillerde bulunurdu. Savaş zamanlarında da hükümdarla birlikte savaşlara katılırdı.

Türk-İslam devletlerinde devlet meseleleri, “divan” adı verilen dairelerde görüşülerek karara bağlanırdı. Divanlar bir araya gelerek“büyük divan”ı yani hükümeti meydana getirirdi. Vezir başkanlığında diğer divan başkanlarının oluşturduğu hükümette devlet idaresi ile ilgili alınan kararlar hükümdarın onayından geçtikten sonra uygulamaya konulurdu.

Karahanlılarda büyük divana “meclis-i âli”, Selçuklular da ise “divan-ı saltanat” adı verilmiştir. Divanı saltanat devlet yönetiminde oldukça etkiliydi; sultanın kendi başına aldığı kararlar bile bu mecliste tartışılırdı. Gaznelilerde ise merkez teşkilatında beş ayrı divan bulunurdu. Selçuklularda başlıca divanlar şöyle sıralanır:

Büyük Divan (Divan-ı Saltanat): Büyük Divan’ın beş üyesi vardı. Bunlar; sultan, vezir, müstevfî, müsrif ve arız idi. Bu divan üyelerinin de ayrıca birer divanları var dı. Büyük Divan’ın başkanı sultandı. Sultan olmadığı zaman, divana vezir başkanlık ederdi. Divan’da ülke yönetimiyle ilgili işler görüşülür, savaşa ve barışa karar verilir, halkın davalarına bakılırdı.

Vezaret Divanı: Bu divanın başkanı vezirdi. Vezir, aynı zamanda diğer divanların gördüğü işlerden de sorumlu olup hükümdarın mutlak vekiliydi.

İstifa (Maliye) Divanı: Bu divanın başkanı müstevfi olup devletin gelir ve giderleriyle uğraşırdı.

Tuğra Divanı: Bu divan, devletin çeşitli konulardaki yazışma işlerine bakardı. İşraf Divanı: Bu divan, askerî ve hukuki işler hariç, devletin bütün işlerini denet-

leme yetkisine sahipti. Başkanı, müşrif idi.

Arz (Arz’ül Ceyş) Divanı: Bu divanın başkanına arız veya emir-i arız denirdi. Ordunun ihtiyacını karşılamak, askerlerin maaşlarını zamanında vermek başlıca göreviydi.

Büyük divana bağlı bu divanların dışında, devlet içinde bağımsız divan ve kuruluşlar da vardı. Bunlar; posta ve haber hizmeti veren Divan-ı Berid ve yüksek dereceli adalet dairesi olan Emir-i Dad’lık kuruluşları idi. Gazneliler Devleti’nde bulunan ve diğer devletlerde olmayan Divan-ı Vekalet hükümdar ailesine ait mali işlere bakardı. Başında vekil-i has bulunurdu.

Taşra Teşkilatı

Türk-İslam devletlerinde ülke çeşitli eyaletlere, eyaletler vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da köylere ayrılmıştı. Büyük Selçuklular yönetim bakımından ülkelerini 12 eyalete bölmüşlerdi. Eyaletlerin ve vilayetlerin başında bulunan askerî görevlilerden hükümdar soyundan olanlara melik, diğerlerine de şıhne adı verilirdi. Selçuklular eyaletlerin başına idareci olarak şehzadeleri de görevlendirmişlerdir. Yönetimden sorumlu sivil görevlilere âmid, vilayetlerin vergisini toplayan görevliye de âmil denirdi. Ticari hayatı düzenleyen ve bugünkü belediye işlerini yürüten görevliye de muhtesip denirdi. Ayrıca vilayetlerde ulak adı verilen görevlilerin bulunduğu güçlü bir posta teşkilatı da kurulmuştu.

Büyük Selçuklu Devleti’nde ülke iki unsurdan oluşmuştu. Bunlardan birincisi metbu devlet yani büyük sultana bağlı, diğeri de tabi devletler idi. Anadolu (Türki ye Selçukluları, Irak Selçukluları, Kirman Selçukluları, Suriye Selçukluları, Gazneliler. Karahanlılar, Saltuklular, Artuklular, Danişmentliler ve Mengücekliler tabi devletlerdendi. Bu devletler iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ise büyük devlete bağlıydılar. Dolayısıyla tabi devletlerin de kendilerine has ayrı teşkilatları vardı.

Yorum yapın