Hukuk ile Ahlak İlişkisi

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır
Yüreklerden çekilmiş farzedin havf-ı Yezdânın
Ne irfanın kalır te’siri kat’iyyen, ne vicdanın
Hayat artık behimidir… hayır ondan da alçaktır.
(Mehmet Âkif ERSOY)

Hukuk kelimesi Arapça’da “Hak” kelimesinin çoğulu olan Haklar anlamına gelir. Kişinin davranışlarını düzenlemek için toplumların gelenek ve göreneklere göre çeşitli aşamalar geçirerek bulunduğu çevreye göre devletçe konulmuş farklı kuralların tümüne hukuk denir. Arapça “Hulk” kelimesinin çoğulu olan Ahlak kelimesi ise bireyin yaradılış, huy, karakter ve de manevi niteliklerinin tümünü kapsayan bir kavramdır.

Hukuk, bir arada yaşamak durumunda olan insanların ahlaki ilkeler doğrultusunda yaşamalarını tesis etmek üzere vardır. Hukuk, insanların ahlaki eylemlerde bulunmalarını vicdanlara bırakmayıp herkesi toplum içerisinde yaşamanın gerekleri noktasında zorlar  ve yaptırım uygular.

Ahlaki olgunluğa ulaşmış bireyler, bir konuda herhangi bir yaptırım olsun veya olmasın insan olmanın gereğine göre hareket ederken bu olgunluğa ulaşmamış bireylerde ahlaki davranış, hukukun yaptırım gücüyle gerçekleşir. Bu nedenle hukuk dışsal, ahlak ise içsel bir dinamiktir.

İslamî açıdan bakıldığında din iyi ve kötüyü belirler, ahlak onun bir yaşam biçimi hâline getirilmesini, davranış bilincine dönüşmesini sağlar, hukuk da koruyucu mekanizmalarıyla ihlalleri engeller. Dinin yaptırımı günah-sevap şeklinde daha çok uhrevi müeyyide ya da ödüldür.

Ahlakın yaptırımı ise bireyin ve toplumun vicdanında bulduğu yerdir. Bu da bireyin bizzat kendisinin ya da toplumun onu kınaması, ayıplaması, yadırgaması, dışlaması şeklinde ortaya çıkar. Hukukun müeyyidesi zorlayıcı özellik taşır.

Ahlakın hukuka önceliği olmalıdır çünkü ahlakı oluşturulamamış kanunların geçerliliği yoktur. Bundan dolayı İslam’ın Mekke döneminde önce ahlaki esaslar yerleştirilmiş daha sonra Medine devrinde ise İslam hukuku oluşturmuştur.

Yorum yapın