Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)

20 Ekim 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti ve Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı çizilmişti.

Hatay ise Fransa’nın denetiminde özel bir yönetim kurulması koşulu ile Fransa’ya verilmişti. Türkiye – Fransa arasında yapılan antlaşma ile kent halkının büyük çoğunluğunun Türk olmasından dolayı Türklere geniş haklar tanındı.

Bu hakların en önemlisi, Hatay’da resmî dilin Türkçe olması ve Türk kültürünün özgürce geliştirilip yaşatılması idi.

Mustafa Kemal Paşa, denetimler yapmak için Adana’ya bir gezi düzenlemişti. Mustafa Kemal’in Adana’ya girişinde Hataylı genç bir kız, Ata’sına seslenerek “Bizi de kurtar!” diye bağırdı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Hatay’ı kastederek “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz.” cevabını verdi. Bu cevabı ile Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hatay konusundaki duyarlı ve kararlı tutumunu belirtmiş oldu.

Atatürk, 1 Kasım 1936’da Hatay’ın Türkiye için önemi ile ilgili şunları söylemiştir:

“Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak muahedeye dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almazsam edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım… Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam.” (Arı İnan, Düşünceleriye Atatürk, s. 133.)

“Bu sırada, milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca büyük bir sorun, gerçek sahibi öz Türk olan ‘İskenderun-Antakya’ ve çevresinin yazgısıdır. Bunun üzerinde, ciddiyet ve kesinlikle durmak zorundayız.” (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 452.)

1936 yılında Fransa, Suriye’deki sömürge yönetimine son vererek bu ülkeden çekilme kararı aldı. Bu amaçla Fransa, yeni kurulan Suriye Hükûmeti ile 8 Eylül 1936’da bir antlaşma imzaladı. Ancak antlaşmada Hatay’ın özel durumundan bahsedilmiyor ve Hatay, Suriye’ye bırakılıyordu.

Yaşanan gelişme, Hatay Türkleri konusunda Türkiye’de büyük bir endişe yarattı. Türkiye, 6 Ekim 1936’da Milletler Cemiyetine başvurarak Hatay’ın kaderine, Hatay’da yaşayanların karar vermelerini istedi. Fransa ise Hatay’ın, Suriye’nin bir parçası olduğunu açıkladı.

Durum Milletler Cemiyetinde görüşüldü ve Hatay sorununu araştırmak üzere bir komisyon kuruldu. Komisyon 24 Ocak 1937’de bir rapor hazırladı. Raporda, Hatay halkının Türk olduğu belirtilerek Suriye’ye bağlanamayacağı ve burada bağımsız bir devletin kurulması öngörüldü. Bu rapor üzerine, Milletler Cemiyeti, yeni bir komisyon kurarak bağımsız Hatay Sancağı için bir anayasa hazırlattı ve bu anayasayı 29 Mayıs 1937’de kabul etti.

Diğer yandan Suriye Hükûmeti de Hatay’daki yeni oluşuma sürekli itiraz ederek sorun çıkarıyordu. Sonunda Hatay’da seçimlerin yapılmasına karar verildi. Bu sırada Fransız sömürge memurları, Hatay’daki Türkleri görevlerinden alarak Türk halkına haksız uygulamalar yapmaya başladılar. Bunun üzerine Türkiye, Hatay sınırına otuz bin kişilik bir askerî kuvvet yığdı. Bir Türk-Fransız çatışması kaçınılmaz hâle gelmişti. Ancak bu arada Avrupa’da sıcak gelişmeler yaşanmaya başlandı.

Almanya, Avusturya’yı işgal etti. Almanya’nın yeni topraklar elde etmesinden endişe duyan Fransa’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye gibi güçlü bir müttefiğe ihtiyacı vardı. Türkiye ile Fransa arasında yapılan görüşmelerin sonucunda, 3 Temmuz 1938’de bir antlaşma imzalandı.

Bu antlaşmaya göre, Türk ordusu Hatay’a girerek Hatay’ın toprak bütünlüğünü sağladı. Hatay’da yaşayan halkın katıldığı milletvekili seçimleri yapıldı. Daha sonra Hatay Millet Meclisi toplandı ve Hatay Cumhuriyeti ilan edildi (2 Eylül 1938).

Türk askerinin halkın sevgi gösterileriyle Hatay’a girişi (1938)

Savaş tehlikesinin büyümesi üzerine Türkiye ve Fransa, Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması konusunda anlaştı (23 Haziran 1939). Antlaşma uyarınca Hatay Meclisi, halkın büyük çoğunluğunun da isteğine uyarak Türkiye’ye katılma kararı aldı (29 Haziran 1939) ve böylece

Hatay Türkiye’nin bir ili oldu. Hatay sorununun çözümünde Atatürk, üstün bir çaba göstermiştir. Bu sorunun Türkiye lehine sonuçlanması, Atatürk’ün dış politikadaki son başarısıdır.

Yorum yapın