Atatürk’ün Ölümü

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk, hayatı boyunca yüce Türk milletinin huzur, güven ve mutluluk içinde yaşaması için çalıştı.

Ülkenin kalkınması ve Türk milletinin ilerlemesi için yaptığı yoğun çalışmalar, onun genç yaşta sağlığının bozulmasına neden oldu.

Atatürk’ün son yurt gezisi Mersin’de karşılanışı (1938)

Büyük önderin hastalığı 1936 yılının Kasım ayında başladı. Ocak 1938’de Yalova ve Bursa’ya yaptığı bir gezi sırasında, rahatsızlanan Atatürk, İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Uzun bir dinlenme dönemine ihtiyacı varken diplomatik ve siyasal gelişmeler yüzünden yorucu bir çalışma temposuna girdi.

Zaman zaman Bakanlar Kuruluna başkanlık ediyor, yapılması gereken çalışmaları gündeme getiriyordu. Bu sırada rahatsızlığı daha da arttı. Yurt dışından getirilen uzmanlar ve Türk doktorları tarafından Atatürk’e dinlenmesi gerektiği söylendi.

Ancak Atatürk, özellikle Hatay konusu yüzünden bu dinlenme önerisine uymadı. O tarihte Fransa, Suriye’den çıkmak için hazırlıklar yapmaya başlamıştı. Basında, Fransa’nın, Hatay’ı Suriye’ye bırakacağı haberlerinin çıkması üzerine, Türkiye’nin Hatay konusundaki kararlılığını göstermek için sağlığını düşünmeden Mersin, Silifke ve Adana’yı içine alan bir inceleme gezisine çıktı.

Gezi sırasında bölgede görev yapan askerî birliklere manevralar yaptırdı. Ancak bu yorucu gezi onun tekrar rahatsızlanmasına neden oldu. Gezinin bitmesi ile birlikte Ankara’ya döndü. Daha sonra tedavi olmak ve dinlenmek üzere İstanbul’a gitti.

Deniz havasının sağlığına iyi gelmesi üzerine Atatürk, bir süre Savarona Yatı’nda dinlendi. Ancak ülke sorunlarıyla da ilgilenmeye devam etti. Atatürk’ün bu dönemde en çok üzerinde durduğu konu Hatay’ın ana vatana katılması için yapılan çalışmalardı.

Rahatsızlığında bile yakından ilgilendiği Hatay’ın 2 Eylül 1938 yılında bağımsız bir devlet hâline gelmesi onu çok mutlu etti. Hatay Cumhuriyeti’nin kurulması Atatürk’ün kişisel başarısıydı. Bu sırada hastalığının iyice artması üzerine kendi isteği ile vasiyetnamesini hazırlayarak servetinin büyük bir bölümünü Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmalarına kaynak olması için Türk milletine bağışladı.

Atatürk, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Ankara’ya dönmek istediyse de rahatsızlığı nedeniyle bu ziyaretini gerçekleştiremedi. Bu arada Savarona Yatı’nda dinlenmekteyken hastalığı şiddetlenince Dolmabahçe Sarayı’na geldi. 29 Ekim 1938’de çok arzuladığı hâlde cumhuriyetin kuruluşunun on beşinci yılı kutlamalarına katılamadı. Atatürk’ün kutlama için hazırladığı nutku, Başbakan Celal Bayar okudu. Ayrıca Atatürk, bayram dolayısıyla Türk ordusuna aşağıdaki mesajı göndererek teşekkür etti.

“Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber uygarlık ışıklarını taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve güç anlarda zulümden, felaket ve sıkıntılardan ve düşman saldırısından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, cumhuriyetin bugünkü verimli döneminde de askerlik tekniğinin bütün modern silâh ve araçları ile donatılmış bir şekilde görevini aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur. Türk vatanının ve Türklük topluluğunun şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan görevini her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve güvenimiz vardır…” (Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 414.)

Atatürk’ün, 1 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış töreni nedeni ile hazırladığı konuşması, Başbakan Celal Bayar tarafından Meclis kürsüsünde okundu. Bu konuşma metni aşağıda verilmiştir:

     “Sevgili arkadaşlarım,
Yükseköğretim gençlerini, istediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz gibi millî bilinç sahi bi, modern, kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin gelişmesi, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Doğu Üniversitesinin yapılan çalışmalarla belirlenmiş olan kurallar içinde, Van Gölü civarında kurulması çalışmaları, hızla ve önemle sürdürülmektedir.
Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmaları övünülecek değer ve nitelik göstermektedir. Tarih tezimizi, reddedilemez kanıt ve belgelerle bilim dünyasına tanıtan Tarih Kurumu, ülkenin çeşitli yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve uluslararası toplantılara başarı ile katılarak verdiği bidirilerle yabancı uzmanların ilgi ve övgülerini kazanmıştır.
Dil Kurumu en güzel ve verimli bir iş olarak türlü bilimlerle ilgili Türkçe terimleri tespit etmiş ve böylece dilimiz, yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda önemli adımını atmıştır.
Bu yıl, okullarımızda eğitimin Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür yaşamımız yönünden önemli bir olay olarak nitelemek isterim…
Sayın milletvekilleri,0
Dış politikamızın son yıl içindeki gelişmeleri geçen yıl ana niteliklerini belirttiğim kurallar için de gelişmiştir. Son aylar için de barış, çetin bir sınav geçirdi. Şimdi süresini ancak bir zaman sonra anlayabileceğimiz yeni bir sessizlik dönemi içindeyiz. Barış, ulusları refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir kez ele geçirilince sürekli özen, ilgi bekler ve her ulusun ayrı ayrı hazırlığını gerektirir.
Ülkemizin her gün daha çok güçlenmesini sağlamak için her alanda her türlü ihtimale karşı koyabilecek bir durumda bulunmak ve dünya olaylarının bütün gelişimini büyük bir dikkatle izlemek, barış sever politikamızın dayandığı kuralların başlıcalarıdır.” (www.tbmm.gov.tr) (Sadeleştirilerek düzenlenmiştir.)

Bu konuşma metninde Atatürk, her zaman olduğu gibi vatansever, aklı ve bilimselliği ön planda tutan, ileri görüşlü bir devlet adamı olduğunu ispatladı.

Atatürk, hazırlamış olduğu konuşmasında özellikle eğitim ve kültür alanında yapılması gerekenleri vurguladı. Atatürk bu söylevinde yükseköğrenim gençliğinin millî bilinç sahibi, çağdaş ve kültürlü olarak yetiştirilmesini istedi. Yeni öğretim yılında okullarda Türkçe terimlerle yazılmış kitapların okutulmasını sevinçle karşıladığını belirtti. İstanbul Üniversitesinin geliştirilmesini, Ankara Üniversitesinin tamamlanmasını, Van’da bir üniversite kurulmasını da istedi. Diğer yandan Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti ifade etti.

Kötü haberlerin sıklaşması, Türk milletinin endişelenmesine neden olmuştu. Doktorların bütün çabalarına rağmen sağlığına kavuşamayan Atatürk, 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın 10 Kasım 1938 sabahı ile ilgili anlattıklarını okuyalım.

“… Ağabeyimin yanından ayrılırken saate baktım. Tam dokuza sekiz dakika vardı… Dokuzu beş geçe, yani ben çıktıktan on üç dakika sonra Atatürk ruhunu teslim etmişti… Dolmabahçe Sarayı’ndaki bayrak yarıya inmiş, her tarafa kurşun gibi ağır bir matem çökmüştü…” (Şemsi Belli, Makbule Atadan Anlatıyor Ağabeyim Mustafa Kemal, s. 83.) (Düzenlenmiştir.)

10 Kasım 1938 sabahı saat 10.00’da Dolmabahçe Sarayı önündeki bayrak yarıya indirilince sarayın önünde toplanan halk acı haberi aldı. Bütün resmî kurumlarda bayraklar yarıya inerken radyolar yayınlarını kestiler. Haber, bir anda bütün yurda yayıldı. Diğer yandan dünyanın önemli medya kuruluşları, yayınlarına ara vererek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün ölüm haberini verdiler.

Ankara Radyosu, hükûmetin resmî bildirisini yayımladı: “Bu acı olay ile Türk yurdu, büyük kurtarıcısını, Türk milleti büyük önderini, insanlık büyük bir evladını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmayan kaybından dolayı en derin taziyelerimizi sunarız.

Kederlerimizin tesellisini ancak ve ancak onun büyük eserine bağlılıkta ve aziz yurdumuzun hizmetinde ararız. Şurasını da her şeyden evvel beyan etmeliyiz ki ölmez olan onun büyük eseri Cumhuriyet Türkiyesi’dir.’’

Halkın Atatürk’ün naaşını taşıyan treni uğurlaması (1938)

Atatürk’ün naaşı, yurttaşların son görevlerini yapabilmeleri için Dolmabahçe Sarayı’nda katafalka konuldu. Üç gün ve üç gece boyunca binlerce kişi Atatürk’ü son defa ziyaret ederek ona saygılarını sundular. Bu sırada cenazeye katılacak yabancı devlet adamları da Türkiye’ye ulaştılar.

19 Kasım 1938 tarihinde büyük önderin cenaze namazı İslam İncelemeleri Enstitüsü Direktörü Ord. Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Daha sonra binlerce kişinin katıldığı bir törenle on iki general, Atatürk’ün naaşını Dolmabahçe Sarayı’ndan alarak top arabasına taşıdı.

Atatürk’ün tabutu, Dolmabahçe’den Sarayburnu’na getirildi. Buradan İstanbul halkı tarafından gözyaşlarıyla uğurlandı. Tabut, bir torpido botu ile Yavuz Zırhlısı’na getirildi. Yavuz, İzmit’e gelerek burada demirledi. Atatürk’ün tabutu, bir top arabasına konularak İzmit halkının katıldığı büyük bir törenle, özel olarak hazırlanan bir trene taşındı. 19 Kasım 1938 akşamı özel tren, İzmit’ten hareket etti. Halk, bütün yol boyunca treni gözyaşları ile uğurladı.

20 Kasım 1938’de, tren Ankara’ya ulaştı. Atatürk’ün naaşını Ankara Garı’nda Atatürk’ün ölümü ile cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü ve beraberindekiler karşıladı. Trenden ilk olarak cenazeye refakat eden Başbakan Celal Bayar indi. Top arabasına konan naaş, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşındı.

Atatürk için 21 Kasım 1938’de büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Bu törene, yabancı devlet adamları ile devlet temsilcileri (Alman, İngiliz, Fransız, Yunan, İran, Romen, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve İtalyan), Türk devlet adamları ve binlerce vatandaşımız katıldı. Daha sonra Atatürk’ün naaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınarak yol boyunca toplanan Ankaralılar ile yurdun dört bir köşesinden gelenlerin gözyaşları arasında, Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabrine konuldu. Ayrıca Atatürk’ün anısına 22 Kasım 1938’de saat 16.00’da tüm yurtta üç dakika saygı duruşunda bulunuldu.

Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e getirilirken (1953)

Atatürk’ün naaşı, 1953 yılında Anıtkabir’e nakledilene kadar Etnografya Müzesinde kaldı. Yapılan uzun çalışmalar sonucunda Atatürk için yapılacak olan Anıtkabir’e yer olarak Ankara’ya egemen bir yerde bulunan “Rasattepe” belirlendi. Hükûmet 1 Mart 1941 tarihinde Anıtkabir için uluslararası bir proje yarışması düzenledi. Bu yarışmaya yerli ve yabancı 49 proje katıldı. Milletlerarası jürinin yapmış olduğu incelemeler sonucunda Türk, Alman ve İtalyan mimarlara ait olan üç proje ödüle layık bulundu. Hükûmet, yarışma şartnamesine uygun olarak Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr. Orhan Arda’ya ait projeyi uygun gördü ve hemen Anıtkabir’in yapımına başlandı.

Atatürk’ün naaşı, Anıtkabir tamamlandıktan sonra 10 Kasım 1953 tarihinde yapılan bir devlet töreni ile Etnografya Müzesindeki geçici kabrinden alınarak Anıtkabir’deki ebedî istirahatgâhına taşındı. Anıtkabir’e nakil törenine dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan başta olmak üzere bütün sivil ve askerî yöneticiler ve kalabalık halk topluluğu katıldı.

Atatürk’ün naaşı, şeref holünde tek parça mermerden yapılan mozolenin tam altındaki sekizgen odanın içinde kazılan mezara defnedildi. Yurdun dört bir yanından getirilen topraklar, Atatürk’ün naaşının gömülü olduğu özel bir bölüme konuldu.

Yorum yapın