Bilim Felsefesinde Temel Yaklaşımlar

Bilimsel önermeler gözlenebilir olguların doğrudan veya dolaylı ifadesidir. Gözlem ve deneyle ispatlanan hipotez ve teori doğru kabul edilir.

Pozitivizmin bu kabul görmüş bilim nitelemesini, bilim felsefesi soru hâline getirip kendisine konu edinince başka bilgi dalları da bilim tanımının içerisinde yer almak istedi. Psikoloji, sosyoloji, antropoloji, tarih gibi alanların bilimsellik iddiasında bulunmaları “Bilim nedir?” sorusunun teorik bir çerçevesinin çizilip içeriğinin tasnifini zorunlu kılmıştır.

Gözlem ve deneye konu olmayan açıklamaların, değerlendirmelerin bilimsel sayılıp sayılmaması filozofların aralarında tartıştığı konulardandır. Sonuçta iki önemli yaklaşımın ortaya çıktığını söyleyebiliriz:

1. Bilimi ürün olarak kabul eden yaklaşım: Reinchenbach (Rayhınbah), Carnap (Karnap), Hempel, Schlick (Şilik), Mach (Mah) gibi düşünürlerin temsil ettiği; bilimi olmuş, tamamlanmış, sonuçlandırılmış eserlerden ibaret gören yaklaşımdır. Bu görüşün indirgemeci anlayışı temsil ettiği kabul edilir.

2. Bilimi bilim insanlarının bir etkinliği olarak gören yaklaşım: Kuhn (Kun), Toulmin (Tulmin) gibi düşünürlerin savunduğu yaklaşımdır. Bütüncü yaklaşım olarak kabul edilir.

Ürün Olarak Bilim

Bilimin ürünlerinin dilsel çözümlemesini yaparak bilimin sembolik mantık diline benzer bir dil kullanması gerektiğini ve felsefenin de dili ele alan bir mantık çalışması olmasını öneren yaklaşım / bilim anlayışıdır. Mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu yaklaşımın önemli temsilcileri Rudolf Carnap (1891-1970), Gustav Hempel (Gustav Hempel, 1905-1997), Maritz Schlick (Moritz Şilik, 1882-1936) ve Ernst Mach (Örnst Mah, 1838-1916)ʼtır.

Felsefenin, tıpkı bilimde olduğu gibi doğrulanabilir özelliğe sahip olması gerektiğini savunan mantıkçı pozitivistler, duyu verilerinin bilginin tek kaynağı olduğunu; metafizik yargıların anlamsızlığını ileri sürerek “anlamlılığı” ve “doğrulanabilirliği” bilimselliğin ölçütü sayarlar. Mantıkçı pozitivizme göre bilim, deney ve gözlemle elde edilmiş nesnel, kesin, genelgeçer, evrensel bilgilerden oluşan, yasalaşan kuramlardır. Klasik bilim anlayışı olarak da bilinen bu görüş “indirgemeci”dir.

Etkinlik Olarak Bilim

Viyana çevresi filozoflarından farklı olarak Stephan Toulmin (Stefın Tulmin, 1922-2009), Thomas Kuhn (Tomas Kun, 1922-1996) bilimi “indirgemeci” değil, “bütüncü” olarak ele alırlar. Onların bütüncü yaklaşımı bilim insanları topluluğu tarafından süreç içerisinde yıkılan ve yeniden oluşturulan “paradigma” kavramına varır. Tarihi, kültürel, psikolojik unsurlara teknik, deney ve gözlem kadar önem vermişlerdir. Bu onların süreç içerisinde etkinlik olarak “bilim filozofları” diye adlandırılmalarına neden olmuştur.

Kuhnʼa göre bilim, dilin kavramlaştırdığı toplumsal kültür ve tarih tarafından etkilenmelere açık bilgilerin düzenlenmesidir. Ona göre bilimsel bilgi sadece doğadan oluşturulan, tanımlanan şey değildir. Bilginin oluşmasında daima tarih ve kültürün etkilediği paradigmalar etkili olur. “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı ünlü eserinde bilimin – geleneksel yorumların aksine – düz, çizgisel (lineer) bir tarzda birikimsel olarak ilerlemediğini, bunalımlar ve problemlerin çözülmesiyle oluştuğunu söyler.

Kuhnʼa göre bilim, oluşum aşamalarında şu sırayı takip eder:

  1. Bilim öncesi dönem
  2. Olağan bilim dönemi
  3. Bunalımlar dönemi
  4. ilimsel devrim dönemi.

Eski paradigmanın yerine yeni paradigma geçer. Paradigmal geçişler olarak devam eden süreç bilginin değişim ve gelişimini sağlayan döngüsel bir süreçtir.


Ürün Olarak (Klasik) Bilim Anlayışına Eleştiriler

• Bilim, onu ortaya koyan bilim insanları ve içinden doğduğu tarihsel süreçten bağımsız değildir.

• Bütün bilimleri matematiğe dayalı fiziğe indirgemek yanlıştır. Böyle bir indirgeme gerçekliğin (tarihi, kültürel vb.) boyutlarını göz ardı ederken insanların problemlerine de çözüm üretemez.

• Bilim, mantıkçı pozitivistlerin iddia ettiği gibi doğrusal olarak ilerlemez, kırılmalar görülür. (Kuhnʼun paradigma kavramıyla anlattığı gibi)

• Bilimin bir gün her problemi çözeceği iddiası doğru değildir. Evren sınırsız olmadığı gibi, çözülen problemlerin de kendi içinde yeni problemler ürettiği göz ardı edilemez. Kaldı ki insanlık var oldukça problem de var olacaktır.

Yorum yapın