Devletin Ortaya Çıkışı

Toplumda birlikte yaşayan insanlar, zorunlu olarak sosyal ilişki içerisindedirler.

İnsanların ihtiyaç ve isteklerini, haklarını belirli bir düzen içerisinde tasnif eden, kurallar koyup onları uygulayan kurumlardan oluşan bir yapıya ihtiyacı vardır ki bu yapının adı devlettir.

Devletin ortaya çıkışı ile ilgili değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşlerden en önemlisi devletin ortaya çıkışının bir zorunluluktan mı, yoksa doğal bir süreç sonucunda kendiliğinden mi olduğu ile ilgili olanıdır.

Devletin yöneticilerinin bu yetki ile gücü kimden aldıklarına ve iktidarın nasıl değiştiğine dair sorunlar da devletin yapısı ile ilgili ikinci türden soruları anlatır.

Devletin ortaya çıkışı ile ilgili iki farklı görüş vardır. Birincisine göre devlet doğal, ikincisine göre ise yapay bir varlıktır.

1. Doğal varlık olarak devlet

Platon: Platon, devleti doğal düzenin devamı olarak gördüğü için onu organizmaya benzetmiştir. Ona göre devlet de tıpkı insan organizmasına benzeyen bir yapıya sahiptir. Toplumsal yapıyı oluşturan unsurlar farklı fonksiyonları yerine getirirler. Aynı şekilde devlet de bir organizma olarak fonksiyonları bünyesinde barındırır.

Devlette bulunan yöneticiler sınıfı, insan organizmasındaki akla karşılık gelir. Toplumda bulunan koruyucu sınıfın insan organizmasındaki karşılığı irade ve cesarettir. Devlette çalışanların oluşturduğu işçi sınıfının insan organizmasındaki karşılığı ise beslenme güdüsüdür.

Bütün bu tasnif ve tasvirler bize devletin doğal bir varlık olarak ortaya çıktığını gösterir. Platonʼa göre insan toplumsal düzenini kendi ihtiyaçlarından hareketle başkalarına gereksinim duymasıyla oluşturur.

Aristoteles: Aristoteles için de devlet doğal düzenin devamıdır. O da devleti toplumdaki yapının canlı bir ögesi olan insana benzetir. İnsanın toplumsal yalnızlığı başkalarına olan ihtiyacını gerektirir. İnsan değişik türden ihtiyaçları olan bir varlıktır ve bunları karşılaması gerekir. Bundan daha fazla olarak da insan, güvenlik ihtiyacını karşılama gereği duyar. İnsan bunu ancak bir devlet içinde ve ahlaki yetkinliğe ulaşarak sağlar. Aristotelesʼe göre devlet, insanların ahlaki olgunluğa ulaşmalarını sağlamak için her türlü düzenlemeyi yapma ve kural koyma yetkisine sahiptir.

Farabi: Topluluk hâlinde yaşayan insanlar, gereksinimlerini gidermek için başkalarına ihtiyaç duyarlar. İnsanın başkalarına olan ihtiyaçlarını düzenleyen güç ise devlettir. Farabiʼye göre doğada bir düzensizlik yoktur, insan bedeni de buna dahildir. O, toplumu canlı bir organizma olarak görür. Ona göre organizmanın uyumlu işleyebilmesi için düzenli çalışması gerekir. Toplumdaki düzeni devlet, bedendeki düzeni ise kalp sağlar. Aristotelesʼdeki ahlaki olgunluk anlayışı Farabi için de geçerlidir ve bu ancak şehir yaşamında mümkündür.

2. Yapay varlık olarak devlet

Hobbes: Hobbes devletin doğal bir varlık olmadığını, aksine yapay bir varlık olduğunu söyler. Bireylerden oluşan toplum, devleti oluşturmuştur. Bunu atomların cisimleri oluşturmasına benzetir. Maddi olan gerçekliği atomlar, toplumsal gerçekliği ise bireyler oluşturur. Sosyal gerçekliğe sahip olan insanın bencil bir yapısı vardır.

Hobbesʼa göre insan insanın kurdudur. İnsanların kendisine yönelen bu bencilce tehlikeyi iradeleriyle oluşturdukları devlet bertaraf edecektir. Böylelikle insanlar üstün bir gücün varlığını kabul etmiş olurlar. Bu güç devlettir ve insanlar onun koyduğu yasalara da zorunlu olarak -kendi çıkarları adına – uyarlar, böylece siyasal bir varlık olurlar.

Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Ruso, 1712-1778): Ona göre insan toplumsal yaşamın ögesi olmadan önce – doğa durumunda iken – kendi eylemlerini belirleyen hiçbir kurala uymak zorunda değildi.

Roussau bu dönemi insanlar için özgürlük dönemi olarak nitelendirir. Daha sonra insanlar kendi iradeleriyle belirledikleri “toplumsal sözleşme” yi oluşturarak siyasal bir özne (toplumsal bir varlık) hâline geldiler. Bu durumda bireysel çıkarlar, yerini herkesin üzerinde uzlaştığı genel çıkarlara bıraktı.

Rousseauʼya göre gerçek özgürlük, ortak iradenin belirlediği kurallara – toplumsal sözleşme ile belirlenen yasalara – uymaktır. Böylece doğa durumunda kaybedilen özgürlük toplumsal sözleşme – devlet – ile tekrar kazanılmış olur.






• Devletin kaynağını Tanrıʼya dayandıran filozoflar da vardır. Saint Augustinus, “Tanrı Devleti” adlı eserinde kendi döneminde kabul gören “Her iktidar Tanrıʼdan gelir.” anlayışını ele almıştır.

• Hobbes ve Rousseau gibi Locke da devleti yapay bir varlık olarak görür.

Yorum yapın