Sürdürülebilir Gelişme

Sürdürülebilir gelişme, kökeni çok eskilere dayanmakla birlikte, 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren sıkça kullanılmaya başlanan bir rehber ilke-şemsiye kavram niteliğindedir.

İngilizce’deki “sustainable development” kavramının Türkçe’ye çevirisi olan “sürdürülebilir gelişme”; “Kentbilim Terimleri Sözlüğü”nde, “çevre değerlerinin ve doğal kaynakların savurganlığa yol açmayacak biçimde akılcı yöntemlerle bugünkü ve gelecek kuşakların hak ve yararları da göz önünde bulundurularak kullanılması ilkesinden taviz vermeksizin, ekonomik gelişmenin sağlanmasını amaçlayan çevreci dünya görüşü” biçiminde açıklanmaktadır.

Sürdürülebilir Gelişme ile İlgili Bugüne Kadar Yapılan Çalışmalar

Sürdürülebilirliğin belirli bir kavram olarak ortaya çıkışında ilk alanların tarım, ormanlar ve balıkçılık gibi yenilenebilir kaynaklar olduğu görülmektedir. 1974 yılında Roma Kulübüne sunulan raporda ve 1980’de Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Dünya Koruma Stratejisi içinde alınan kararlarda 1987’de ortak geleceğimiz (Bruntland) Raporu’nda, sürdürülebilir gelişme ile ilgili kararlar alınmıştır.

1992’de AB Beşinci Eylem Programı içerisinde yine bu konu gündeme alınmıştır. 1933’te Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu, Birleşmiş Milletler içerisinde kurulmuş; 1995’te Mısır’ın Kahire kentinde bu konuyla ilgili “Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansı” düzenlenmiştir.1996 yılında Birleşmiş Milletler içerisinde İstanbul’da “Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı” (HABİTAT II) düzenlenmiş, sürdürülebilir gelişme kavramı insan yerleşimleri alanına uyarlanmıştır.

1992 yılında Rio + 5 forumu, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan beş yıl sonra, 13-19 Mart 1997 tarihinde yine New York’ta düzenlenmiştir. Forumda sürdürülebilir gelişmeyi yerel, ulusal ve küresel düzeylerde hayata geçirecek strateji ve yönetim sistemleri üzerinde durulmuştur. 2002’de “Sürdürülebilir Gelişme Konferansı”, Güney Afrika Cumhuri-yeti’nin en büyük kenti Johannesburg’ta gerçekleştirilmiştir.

Johannesburg Konferansı’nda alınan kararlar şu biçimde özetlenebilir:

  • Ülkelerin ulusal sürdürülebilir gelişme stratejisinin en kısa sürede oluşturulması ve bu konuda uygulamanın 2005 yılından itibaren başlatılması,
  • Kamu, sivil toplum ve özel sektörde kurumsal sorumluluk ve duyarlılığın geliştirilmesi,
  • Uluslararası anlaşmaların hükümlerinin uygulanmasının sağlanması,
  • Yoksulluğun önlenmesi için Dünya Dayanışma Fonu’nun kurulması ve açlık sınırında yaşayan nüfusun yarı yarıya azaltılması,
  • Enerji sunumunda fosil kaynaklara olan bağımlılığın azaltılması, kaynak çeşitliliğinin sağlanması,
  • Enerji kullanımının, küresel ölçekte daha adil ve dengeli bir biçimde dağılımının sağlanması,
  • Biyolojik çeşitliliğin korunmasının sağlanması ve biyolojik çeşitlilikteki azalmanın eşit düzeylere çekilmesidir.

Doğa olaylarının yeryüzünde her zaman meydana geldiği bunun da can ve mal kaybına neden olduğu bir gerçektir. Doğal afetlerin, insanların doğal dengeyi bozması sonucunda artarak devam ettiği görülmekte; depremler, sel ve taşkınlar, heyelanlar, iklim değişiklikleri, hava kirliliği insan yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye için sürdürülebilir kalkınma programları, ülkenin ihtiyaçları dikkate alındığında sürdürülebilirlikle ilgili kalkınma programlarının hazırlanması, uygulama zemininin diğer uluslarda olması gerektiği gibi kriterlerin baz alınması, küreselleşme psiko-lojisine entegre olmuş, dış politikasını buna göre şekillendirmiş olması gerekir. Ülkemizin sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmesi için öncelikle eğitim, sağlık, savunma ve adalet konularına ağırlık vermelidir. Bununla birlikte insan gücü yönetimi, nüfus politikaları, kültür, sanayileşme, bilişim, uzay projeleri, tarım, enerji, ulaşım, turizm, çevre, sivil toplum kuruluşları bu süreç içerisinde yer almalıdır.

Türkiye için sürdürülebilir gelişmenin sağlanabilmesi için;

  • Bütün ülke ekonomisinin gelişiminin istikrarlı bir yapıya kavuşturulması, tarım ve tarım dışı faaliyetlerde bulunan işletmelerin ekonomik sürekliliğinin sağlanması,
  • Ormansızlaştırma, bilinçsiz yapılaşma, aşırı otlanma, suyun, toprağın ve havanın kirletilmesine neden olan problemlerin çözümü ile birlikte ekolojik dengenin kurulması,
  • İşsizlik sorununun meydana getirmiş olduğu ekonomik ve sosyal olumsuzlukların en aza indirilmesi, gelir çeşitlemelerinin yapılması,
  • Zamanla hantal ve verimsiz hâle gelen kalitesiz ve pahalı hizmet üreten kamu yönetiminin iyileştirilmesi, çağa ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun hâle getirilmesi,
  • Sosyal ve kültürel hayatın zenginleştirilmesi,
  • Kamu yatırımlarının ve kamu hizmetlerinin sunumunda sürekliliğin olması,
  • Ülkenin yabancı sermaye açısından cazip hâle getirilerek, yatırım çeken ülkelerden biri olması, güvensizlik ortamının ortadan kaldırılması,
  • Enerji  kaynaklarını,  ülkemiz  şartlarına  göre  çoğaltılması  ve  ucuz  enerji  kullanımının sağlanması,
  • Yeni üretim alanları oluşturarak turizm, ihracat, müteahhitlik hizmetleri, yer altı ve yer üstü kaynaklarının iyi kullanılması gerekir.

Sonuç olarak sürdürülebilir gelişme; çevreci dünya görüşünün, kalkınmacı görüş ile bir uzlaşı temeline dayanmaktadır. Kavramın günümüzde çevre ve kalkınma hareketlerinin başlıca söylemi hâline geldiği söylenebilir.

Yorum yapın