1923-1932 Yılları Arasında Türkiye-İngiltere İlişkileri

Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasından sonra Türkiye’nin İtilaf Devletleri ile yaptığı diplomatik görüşmeler sonucunda Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştı.

Bu antlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı bütün dünya tarafından kabul edildi. Fakat Lozan’da yapılan görüşmelerde Türkiye-Irak sınırı çözüme kavuşturulamamıştı. Daha sonra Türkiye ile Irak arasındaki sınırların tespitinin dokuz ay içerisinde belirlenmesi kararlaştırıldı.

Musul ve Kerkük kentlerinde yaşayanların büyük çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bu bölgeyi İngilizler işgal etmişlerdi. Musul ve çevresi, zengin petrol yataklarına sahipti. Bu açıdan İngilizler, bu bölgeye özel bir önem veriyor ve buraları kaybetmek istemiyorlardı. Musul ve çevresi, aynı zamanda Misakımillî sınırları içinde yer alıyordu.

Lozan Barış Görüşmeleri’nde İngiltere emperyalist amaçlarından ödün vermeyince Musul sorunu bir çözüme kavuşturulamamıştı. Sonunda bu sorunun İngiltere ile Türkiye arasında yapılacak görüşmelerle ileri bir tarihte çözümlenmesine karar verildi.

Bu görüşmeler, 1924 yılında başladı. Fakat her iki taraf da Musul’un kendilerinde kalması gerektiğini savunuyordu. Türkiye Cumhuriyeti, Musul’da yaşayan halkın büyük bir bölümünün Türklerden oluştuğunu ve Musul’un Misakımillî sınırları içinde bulunduğunu ileri sürüyordu. İngiltere ise Musul’un, sömürgesi olan Irak’ın bir vilayeti olduğunu iddia ediyordu.

İngiltere, Musul petrollerine sahip olmak için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı çok katı bir tutum sergiliyordu. Yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca İngiltere, konuyu etkin olduğu Milletler Cemiyetine götürdü. Türk Hükûmeti, bu cemiyetin aleyhine vereceği kararı kabul etmeyeceğini belirterek Musul’u ele geçirmek için Güneydoğu Anadolu’ya asker sevk edip hazırlıklara başladı.

Bu arada Milletler Cemiyetinde oluşturulan bir komisyon, Musul’un Irak’a bırakılması gerektiğine karar verdi. Türkiye Cumhuriyeti, bu kararı kabul etmedi. İngiliz orduları, olası bir Türk saldırısına karşı Musul’da önlem aldılar ve Akdeniz’deki İngiliz filosu İskenderun açıklarına gelerek saldırı için emir beklemeye başladı.

Bununla da yetinmeyen İngiltere, Şeyh Sait İsyanı’nın çıkmasında ve yayılmasında etkili oldu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin askerî açıdan zor duruma düşürmek istiyordu. Şeyh Sait İsyanı’nın yol açtığı zararlar yüzünden Türkiye, İngiltere ile silahlı bir çatışmayı göze alamadığından İngilizlerle görüşmelere başladı. B

u görüşmelerin sonucunda, Türkiye ve İngiltere arasında Ankara Antlaşması imzalandı (5 Haziran 1926). Bu antlaşmaya göre,

  • Musul, Kerkük ve Süleymaniye, İngiliz sömürgesi olan Irak’a bırakıldı.
  • Türk-Irak sınırı çizildi.
  • Irak, Musul’dan elde ettiği petrol gelirlerinden %10’unu 25 yıllığına Türkiye’ye verecekti. (Ancak Türkiye petrol gelirlerinden elde edilecek parayı almadı. Bu paraya karşılık İngiltere’ye olan borçlarının bir kısmını ödemeyi kabul etti).

Ankara’da yapılan bu antlaşmayla Musul sorunu Türkiye aleyhine sonuçlanmış ve böylece Türk-Irak sınırı belirlenmiş oldu. Türkiye-İngiltere arasında Musul sorununun çözümü ile birlikte siyasal alanda yeni gelişmeler yaşanmaya başlandı. 1929 yılında İngiltere’nin Akdeniz filosunun İstanbul’u ziyareti ile birlikte ilişkilerdeki durgunluk yumuşama siyasetine dönüştü.

İngiliz Amirali Field’in (Fild) Ankara’ya kadar gelerek bizzat Atatürk ve dönemin yöneticileri ile çeşitli görüşmeler yapması Türkiyeİngiltere arasındaki siyasal, sosyal ve ekonomik ilişkilerin başlamasını sağladı. Daha sonraki yıllarda İngiltere Kralı Edward (Edvırd) Türkiye’yi ziyaret ederek Mustafa Kemal Atatürk’le görüş alışverişinde bulundu. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye-İngiltere ilişkileri daha da önem kazandı. Türkiye bu dönemde de “Yurtta sulh, cihanda sulh!” ilkesi doğrultusunda dış politikasını geliştirerek uygulamaya devam etti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikada takip ettiği barışı temel alan uygulamaları, Türkiye’nin uluslararası alandaki siyasal gücünü daha da kuvvetlendirdi. Türkiye, göstermiş olduğu bu politik duruşu ile birçok bölgesel ve milletlerarası kuruluşun kurulmasında etkin bir rol oynadı.

Yorum yapın