Yugoslavya Neden Dağıldı? Yugoslavya’nın Dağılma Süreci

Yugoslavya, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Paris Antlaşması ile kuruldu. Sırp, Hırvat ve Slovenlerden oluşan Yugoslavya Krallığı’nda Sırplar yönetimde daha etkindi.

Aynı etnik kökenden gelmelerine karşın bu topluluklar arasında sosyal, kültürel ve dinsel farklılıklar çatışma ve anlaşmazlıklara neden oluyordu.

II. Dünya Savaşı sırasında Hırvatlarla iş birliği yapan Hitler, bu ülkeyi işgal etti. Almanya’nın himayesinde Hırvatistan ve Bosna topraklarını içerecek şekilde “Bağımsız Hırvat Devleti” kuruldu. Devletin başına Nazi yanlısı Ustaşa hareketi önderi Anle Payleviç (Anle Payleviç) getirildi.

Hırvatların bu örgütüne karşılık Sırplar da Çetnik adı verilen benzer bir örgüt kurdular. Bu iki örgüt egemen oldukları bölgelerde etnik temizliğe yöneldiler. Buna karşılık liderliğini Tito’nun yaptığı sosyalist partizanlar hem Alman işgaline karşı hem de etnik milliyetçi milislere karşı mücadele başlattı.

Eski Yugoslavya sınırları

Müttefiklerden aldığı destekle Yugoslavya’nın kurtuluşunda önemli rol oynayan Tito, 1945’te seçimlerini kazandı ve krallık yönetimine son verdi. Sosyalist model içerisinde etnik farklılıkları öne çıkarmadan ülkede yaşayan ulusları uyum içerisinde bir arada tutmaya çalışan Tito, federal bir yönetim kurdu.

Yugoslavya; Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Mekadonya cumhuriyetlerinden oluşuyordu. Voyvodina ve Kosova ise özerk bölgelerdi. Tito’nun uluslar üstü bir siyaset izlemesine karşın krallık döneminde olduğu gibi Sırplar toplumun her alanında daha etkin oldular. Ekonomik yönden de kuzeyde yaşayan Hırvatlar ve Slovenler daha gelişmiş olma durumlarını korudular.

Yugoslavya, sosyalizmi benimsemiş olsa da birçok açıdan diğer Doğu Bloku ülkelerinden farklılık gösteriyordu. Alman işgalinden SSCB’ye ihtiyaç duymadan kendi çabası ile kurtulmuş, savaş sonrasında Sovyet güdümüne girmemiş, hatta Bağlantısızlık Hareketi’nin liderlerinden biri olmuştu. SSCB ile Yugoslavya arasında ortaya çıkan sorunlar nedeniyle Yugoslavya, komünist partiler arasında iş birliğini sağlamak amacıyla kurulan COMINFORM’dan 1948’de çıkarılmıştı.

Dağılan Yugoslavya’nın toprakları üzerinde kurulan devletler

Tito, 1974’te hazırladığı bir anayasa ile kendini ömür boyu devlet başkanı seçtirdi. Ayrıca Anayasada, ayrılma hakkı da dâhil ulusların kendi kaderini tayin edebilecekleri ilkesini de kabul ettirdi. Voyvodina ve Kosova’ya da neredeyse diğer cumhuriyetlerinkine benzer yetkilere sahip haklar vermesi Sırp milliyetçilerini rahatsız etti.

Bu duruma gösterdikleri tepkiler, Sırp milliyetçiliğini güçlendirmeye başladı. 4 Mayıs 1980’de Tito’nun ölümü ile Yugoslavya’da yeni bir dönemin kapıları aralandı. Kolektif Başkanlık Konseyi oluşturularak 1987’ye kadar altı cumhuriyetin liderleri Devlet Başkanlığı görevini sırayla üstlendi. Ancak enflasyon ve işsizlik oranlarındaki artış ve özerk cumhuriyetler arasındaki ekonomik farklılıklar hem milliyetçileri harekete geçirdi hem de Yugoslavya’nın dağılma sürecine girmesinde etkili oldu.

( ! )

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı olarak kurulan devlet, 1929’da Yugoslavya adını almıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Tito liderliğinde Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ olmak üzere altı federal cumhuriyetten ve Sırbistan içinde Kosova ve Voyvodina olmak üzere iki özerk bölgeden oluşan Yugoslavya Sosyalist Federasyonu kuruldu. Özellikle 1960’lardan sonra ulusal kimliklere yönelik ılımlı bir politika izlenmiş, Makedonların ve Müslümanların (Boşnakların) ulus olarak varlıkları Yugoslavya tarihinde ilk kez tanınmıştır. Altı cumhuriyet ve iki özerk bölgeye geniş haklar tanınması, her cumhuriyetin “Yugoslav Birliği” yerine kendi “ulus-devleti”ni kurmasına ortam hazırlayarak parçalanmanın nedenlerinden birini oluşturmuştur.

Yugoslavya, sosyalist bir anayasa oluşturmasına rağmen SSCB güdümüne girmemiş, Bağlantısızlar Hareketi’ne öncülük etmiştir. Ekonomi alanında da Sovyet merkeziyetçiliği ve planlamacılığından farklı olarak daha esnek bir üretim biçimini benimsemiş ve sınırlı sayıda işçi çalıştırmak koşuluyla özel girişime izin vermiştir. Bunlar, Yugoslavya’yı öteki sosyalist ülkelerden farklı kıldıysa da 1991’de parçalanmasını önleyememiştir. (Sönmezoğlu, 2005: 718-719; Oran, 2013a: 482) (Derlenmiştir.)

1987’de bir darbe ile Sırp Komünist Partisi’nin başına geçen Slobodan Miloseviç (Sılobodan Miloseviç), Yugoslav Federal Ordusunun Sırpların kontrolüne geçmesini sağladı. Miloseviç, Tito’dan farklı olarak Ortodoks inancına, komünizme ve Sırp ırkçılığına dayanan bir yapılanma hedeflemişti.

Miloseviç’in girişimleri ile cumhuriyetler ve özerk bölgelerin temel hakları kısıtlanmaya başlandı. 1989’da Miloseviç kontrolündeki Sırbistan parlamentosu, Kosova ve Voyvodina’ya tanınan özerkliği iptal etti. Bunun üzerine Slovenya Cumhuriyeti, tepki olarak 7 Haziran 1989’da anayasaya dayanarak “Slovenya halkı kendi geleceğini kendisi belirler.” kararını aldı. Sırpların özerk bölgelerin haklarını kısıtlamayı sürdürmesi üzerine Slovenya 12 Temmuz 1990’da aldığı karara dayanarak bağımsızlığını ilan etti.

Bu kararı Hırvatistan’ın bağımsızlığı izledi. 1991’de Sırp-Hırvat çatışmaları ile iç savaş başlamış oldu. Eylül 1991’de Makedonya Şubat 1992’de Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etti. Bu sırada Yugoslavya’daki etnik çatışmaların çözümünde etkin rol oynamayan BM, Yugoslavya’ya silah satışını yasaklayan bir karar aldı. Bu karar, silah yönünden zaten üstün durumda olan Sırpların işine yaradı.

Yorum yapın