Yeniçeri Ocağının Kuruluşu ve Kaldırılışı

Yeniçeri Ocağı, Osmanlı kurucu unsurlarından olmasa da beylikten devlet olma sürecine ve kurumsallaşmaya geçerken en büyük rollerden birini üstlenmiştir. Osmanlılar kuruluş döneminde hem devlet adamlarını hem de askerleri yerli unsurlar arasından bulmuşlardır. Ancak yaya ve müselemler ve sonrasında azap ve sipahiler gibi askeri unsurların hiçbiri merkezi ordu hüviyetinde değildi.

Merkezi ordu ihtiyacının bir sonucu olarak I. Murad daha ciddi bir organizasyona gerek duymuştu. İşte Yeniçeri Ocağı da bu ihtiyacın karşılığı oldu. Yeniçeri Ocağının işleyişi ve ilkelerine dair 1606 tarihinde yazılmış olan Mebde-i Kavanin-i Yeniçeriyan adlı eser kuruluş tarihi olarak I. Murad’ın 1363 tarihli Eflak Seferini işaret etmektedir. (Sakin, 2011: 161)

Yeniçeri Ocağının Kuruluşu ve Kaldırılışı osmanlı devleti

Uzunçarşılı da Ocağın kurulma tarihi olarak I. Murad zamanını verir ve Kavanin’de geçen pençik usulü (Sakin, 2011: 169) açıklamasına binaen kanunnamenin kaydını 1362 veya 1363 tarihli olarak vermektedir. (Uzunçarşılı, 1988: 145)

Yeniçeri Ocağı 16. yüzyılda klasik yapısıyla 100 cemaat ortası, 35 sekban bölüğü ve 61 ağa bölüğü ile yaklaşık 12.000-15.000 personel kadardı. (Küçükyalçın, 2013: 79) Bu sayı yer yer ihtiyaca binaen yer yer de disiplin bozulması sonucu yapılan usulsüz alımlarla giderek artmıştır.

Ocağın kaldırılışı ise 1826 tarihlidir. İlgaya giden süreç incelenirse profesyonel bir devlet politikası göze çarpacaktır. Orhan Sakin (2011: 112-127) bu süreci 8 aşamalı olarak tasnif etmiştir: seçkin subayların tasfiyesi ve gizli kadrolaşma, subayların birbirine düşürülmesi, devlet kadrolarının operasyon için yapılandırılması, taraftar askeri birliklerin kuvvetlendirilmesi, propaganda faaliyeti, köşeye sıkıştırma, tahrik ve tuzak ile nihayetinde de tertip ve imha. İşte 16 Haziran 1826 Cuma gününün sabahına kadar tüm bu ilga süreci adım adım yaşanmıştır.

Nihayet 17 Haziran 1826’da Mehmed Daniş Bey’in ifadesiyle “Ocakları’nın külliyen ref’ine ve rû-yı arzdan yeniçerilik namının eseri bile” (Mutlu, 1994: 53-54) kalmayacak şekilde ilgasına girişilmiştir. Şirvanlı Fatih Efendi’ye göre yeniçerilerin son isyanının bastırılması ve kışlalarının yakılması yirmi dakika sürmüştür. (Beyhan, 2001: 13) İlgayı müteakip hemen vilayetlere emr-i âlî gönderilmek suretiyle yeniçeriliğe dair askeri, idari, hiyerarşik, kültürel her hususun yasaklanmasına dair gerekli bilgilendirmeler yapılmıştır. Sezer’in aktardığına göre ilganın taşradaki yansıması ise olumsuz olmaktan ziyade gelen emirlere uymak şeklinde olmuştur. (Sezer, 197:222)

Yeniçeri Ocağı’nın ilga edilmesi ile birlikte ne kadar yeniçerinin öldürüldüğüne ve genel mevcudun ne kadar olduğuna dair kaynaklar farklı farklı rakamlar veriyor. İsmail Hakkı Uzunçarşılı (1988: 620) Ocağın ilgası esnasındaki mevcudunu bilmediğimizi söylüyor ancak “ismen yüz bin olması muhtemeldir” diyor. Yine İngiltere Elçisi Stratford Canning’in bu dönem için 40.000’i esameli 30.000’i fiili muharip olmak üzere toplamda 70.000 rakamını verdiğini de biliyoruz. (Yıldız, 2009: 37)

Buna ek olarak Tevfik Güran’ın (2014: 3) hesabıyla 1830 sayımında İstanbul nüfusunun yaklaşık olarak 450 bin olduğunu kabul edebiliriz. Mürur tezkeresinin uygulanmasından ötürü son birkaç yılda çok ciddi bir göç almadığı varsayılarak, İstanbul’un 1830’dan birkaç yıl öncesine kadar da buna yakın bir nüfusu olduğu tahmin edilebilir. Yani yeniçerilerin toplam İstanbul nüfusuna oranının 1826 itibariyle yaklaşık %20 kadar olduğunu söyleyebiliriz. Buna mukabil idam ve sürgün edilenlerin sayısı hususunda da net bir rakama ulaşamıyoruz.

Erhan Afyoncu (2010: 58) öldürülen yeniçeri sayısını yaklaşık olarak 10.000, sürgün edilenleri ise 20.000’i aşkın olarak zikrediyor. Orhan Sakin (2011: 125) ise sağlam kaynaklarda yaklaşık olarak 6-8 bin yeniçerinin öldürüldüğünün aktarıldığını ifade ediyor. Ancak tabi Mehmed Daniş Bey gibi bu rakamın 200-300 civarında olduğunu ifade edenler de vardır. (Mutlu, 1994: 48) Yine mesela ilk dönem eserlerinden olan Üss-i Zafer’de Esad Efendi ise “Ol günde At Meydanı’nda aded-i katla-yı eşkıya iki yüzü tecavüz etmiş ve Ağa Kapusu’nda dahi Hüseyin Paşa marifetleriyle yüz yirmiye karîbi adem diyarında cezalarını bularak gitmişdir” diyor. (Arslan, 2005: 80)

Gültekin Yıldız da -David Porter’dan aktararak- ölümler hakkında kullanılabilir bir rakam olarak İstanbul için 1800, taşra için ise 1200 rakamlarını zikrediyor. Ancak Yıldız’ın buna ek olarak Cannning’in idam edilenlerin sayısını 8000 olarak aktardığı bilgisini de zikrettiğini belirtmek gerekir. (2009: 37) Tabi bu rakamların dışında abartılı rakamlar da bulunmaktadır. Mesela cezalandırılan(sürgün-idam) yeniçerilerin sayısının

60.000 olduğuna dair rakamlar dahi zikredilmiştir. (Fowler, 1854: 144) Tüm rakamları göz önünde tutarak ifade edersek; öldürülen yeniçeri sayısı 6000-8000 kadar, sürgüne gönderilenleri ise 15.000 kadar kabul edebiliriz. Böylece idamları infaz edilen toplamın Ocak nüfusu ile İstanbul nüfusunun az bir miktarını yani sırasıyla %10’u ve %1,5-2 kadarını oluşturduğu anlaşılacaktır. Aynı oranlar sürgünler için ise %20 ve %3,5 civarındadır.

Yorum yapın