Uygur Sanatı | Uygur Mimarisi, Heykel ve Resim

Selenga Nehri’nin doğu kıyısında Göktürklere bağlı olarak yaşayan Uygurlar, 745 yılında Göktürk egemenliğine son vererek Uygur Devleti’ni kurmuşlardır.

Uygur Devleti’nin kurucusu, Alp Kutlug Bilge Kağan’dır. Orhun, Selenga ve Tula nehirleri bölgesinde kurulan devletin başkenti o dönemde Ordu-Balık diye adlandırılan Ötüken Yaylası’ndaki Karabalgasun’dur.

Önceleri Göktürk alfabesini kullanan Uygurlar, sonradan Soğdlardan alıp geliştirdikleri Uygurca alfabesini kullanmışlardır. (Resim 01.07 )

Resim. 01.07: Uygur Alfabesi

15. yüzyıl sonuna kadar resmi ve devletler arası yazışmalarda ve paralar üzerinde Uygur yazısı kullanılmıştır.

Uygurların kitapları Çin kağıdından farklı kağıt üzerine yazılıp basılıyordu. Kağıtlarını kendileri yapıyorlardı. Yazı için kamış kalem kullanıyorlardı.

Uygurlar 9 ve 10. yüzyıllarda sert ağaçtan tek tek hareketli Uygur harfleri ile kitap baskısı yapmışlardır.

6-14. yüzyıllar arasında Asya’nın iç kesimlerinde oldukça yüksek bir uygarlık ve kültür düzeyine erişen Uygurların geliştirdiği edebiyat; ilahiler, vaazlar ve efsaneler yönünden çok zengindir.

Uygurca metinler arasında Prens Kalyanamkara ve Papamkara adıyla bilinen öykü/masal Sekiz Yükmek (Sekiz Yığın) özellikle önemlidir. Tarih sahnesindeki varlıklarını 1226 yılına kadar sürdüren Uygurlar, eski Gök Tanrı dinini bırakıp Budizm ve Mani dinini benimsemişlerdir. (Resim 01.08 )

Resim. 01.08: Uygur Prensesleri

10. yüzyılda Uygur Hükümdarı Aslan Kağan’ı ziyarete giden bir Çin elçisi Uygur ülkesinde mü ziğe yoğun bir ilgi olduğunu yazar. Ayrıca çiftçilik, meyvecilik, ipekçilik de çok gelişmiştir. Kentler kanalizasyon sistemiyle donatılmıştır, topraklar arklar aracılığıyla sulanmıştır.

Uygurlarda pandomim, bale, şan, orkestra ve ilkel şekilde tiyatro bulunuyordu. Ayrıca hikâye anlatma sanatında da ileri bir düzeydeydiler.

a. Uygur Mimarisi:

Ordu-Balık, Turfan, Bezeklik ve Hoça’da yapılan kazılarda çevresi surla çevrilmiş kentler, kaleler ortaya çıkarılmasıyla Uygurların kent mimarisinde ne kadar başarılı oldukları gözler önüne serilmiştir.

Uygurlar yapım malzemesinde en çok kerpiç kullanmışlardır. Hoça kentindeki kubbeli yapılar, mezar anıtlarıdır. Böylece Uygurlar kubbeli mezar yapılarıyla daha sonradan Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde önemli rol oynayacak türbeleri inşa etmişlerdir. (Resim 01.09)

Resim. 01.09 Kubbeli Uygur yapıları, Hoça

Bazı yapılarda duvarlardan kubbeye geçişi sağlayan Türk üçgenlerinin uygulandığı görülmektedir. Uygur tapınaklarında genellikle bir iç avlu çevresinde düzenlenmiş mekanlar vardır. Avlunun ortasında ise tapınağın adandığı kutsal kişinin heykeli bulunmaktadır. Mimari eserler arasında kayalara oyulmuş mağara tapınakları ilgi çekicidir.

Bezeklik, Kızıl ve Tunhuang, kaya tapınakları türlerinin en önemlileri arasında sayılmaktadır.

Uygurlar, genellikle iki kanatlı kapıyla açılan, çevresi yarı yükseklikte duvar ile çevrili evlerde oturuyorlardı.

Evler,  tek katlı, çatısı süslü ve kırmızı kiremitle örtülüydü. Çevre duvarlarıyla  ev arasında ağaçlar, bahçe, binek ve yük hayvanları bulunuyordu. Uygur evlerinde renkli döşemeler vardı.

Ayrıca Uygurların duvarları ve tavanları fresklerle süslenmiş çok sayıda tapınakları bulunuyordu.

Eski Uygur kentlerinde yapılan kazılarda elde edilen buluntular günümüzde Paris’teki Guimet ve Louvre ile Leningrad ve Stockholm’deki müzelerde sergilenmektedir.

b. Heykel:

Uygur heykelinin başlangıcı Göktürklerdeki balbal heykellerine dayanmaktadır. İlk dönemlerde Hint, Yunan ve Çin sanatlarından etkilenmişlerse de sonraları gerçekçi, kendine özgü ve yeni bir heykel sanatına ulaşmışlardır.

Uygur heykelleri taş, alçı, toprak, ahşap ve bronz türü malzemelerden yapılmıştır. Heykellerde iskeletin üzerinde alçı veya toprak malzemeyle istenilen şekiller verilmiştir.

Kızıl’da ortaya çıkarılan diz çökmüş, ağır bir yük taşıyan, oldukça hareketli toprak heykel boyalıdır, vücudu büyük bir ustalıkla yapılmıştır ve gerçekçi bir üslup taşımaktadır.

Buda’yı, Budist rahipleri, kahramanları çeşitli hayvanlardan oluşan çok sayıda Uygur heykel ve kabartması ayrıntılarındaki incelikle mükemmel örnekler olarak kabul edilmektedir.

Sorcuk’ta bulunan 27 cm kalıptan alçıya alınmış at başı, rüzgârda kabarmış hâldeki yeleleri; açılmış burun delikleriyle hayli ilginç bir yüz ifadesi taşımaktadır. (Resim 01.10)

Resim. 01.10: At başı, Sorçuk

Yine Sorcuk’ta maske görünümlü fil; başında kulaklar, bitkisel dilimleri yansıtan bir biçimde işlenmiştir. Fil başı tasvirlerine Hoça’daki duvar resimlerinde de rastlanmaktadır.

c. Resim:

8. yüzyıldan yüzyıl sonuna kadar geniş bir zaman dilimine yayılan eski Türk resim sanatının en başta gelen sanatçıları Uygur sanatçılarıdır. Eski Türk resminin en eski örnekleri Uygur kentlerinde bulunan Budist ve Maniheist duvar resimleri ile minyatürlerdir. Figürlerin simetrik olarak betimlendiği koyu mavi ve kırmızıyla yapılan, en çok işlenen konular Uygur Kağanı, mani rahipleri ve Uygur Kral’dır.

Bezeklik’te bir tapınağın duvarlarında portre sanatının ilk örneklerine rastlanmıştır. Hoça’da bulunan“Dörtnala Koşan At”freski, gerçekçi bir anlatım taşır. Atın üstündeki süvarinin üst bölümü silinmiştir. Sol bacağının arkasında içinde okların bulunduğu, altın yaldızlı deriden yapılmış bir sadak asılıdır.

Atın başı çok canlı bir biçimde betimlenmiş olup kuyruğu düğümlüdür. Uygurlarda kumaş ve kitap resimleme, tezhip ve tahta baskı sanatları da hayli ilerlemiştir. Yine de duvar resimleri (fresko) ilk sırada yer almaktadır. ( Resim 01.11)

Resim. 01.11: Duvar resmi, Bezeklik

Uygurlara ait önemli resim ve eserler Berlin Dahlen Müzesi, Yeni Delhi Müzesi ve Leningrad Ermitage Müzesi’nde sergilenmektedir.

Yorum yapın