Türk Medeni Kanunu’nun Kabul Edilmesi (17 Şubat 1926)

Cumhuriyetin ilanından sonra hukukun laikleşmesi ihtiyacına rağmen, hâlâ Osmanlı Devleti’nden kalan ve Mecelle adı verilen bir kanun uygulanmaktaydı.

Ancak zaman içinde Mecelle, birçok değişikliğe uğradı. Mecelle’nin günün koşullarına uyarlanması amacıyla uzmanlardan oluşan bir komisyon kuruldu. Komisyonun yaptığı incelemeler sonucu bu yasanın yeniden düzenlenip işler hâle getirilmesinin imkânsız olduğu anlaşıldı.

Atatürk, manevi kızlarından Nebile
Hanım’ın düğün töreninde dans
ederken (1929)

Bunun üzerine kişisel hakları, borçlar hukukunu, bireylerin boşanma ve miras gibi ilişkilerini düzenleyen bir medeni yasa hazırlamak üzere yeni bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon, Avrupa’daki devletlerin medeni yasalarını inceledi.

Sonunda Avrupa ülkelerindeki bütün yasalardan daha demokratik ve çağdaş olan, Türk milletinin ihtiyaçlarını karşılayacak özellikler taşıyan İsviçre Medeni Yasası’nın kabul edilmesi kararlaştırıldı.

Türkçeye çevrilen yasa, uzun bir çalışma sonucunda Türk halkının gereksinimleri göz önüne alınarak yeniden düzenlendi. Böylece millî bir karakter kazanan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926 yılında TBMM tarafından kabul edilerek 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.

Bu kanunun bazı maddeleri şunlardır:

  • Evliliklerde kadının da rızasının alınması benimsendi.
  • Kadınla erkek arasında toplum yaşamında ve ekonomik alanda eşitlik sağlandı. Kadınlara her mesleğe girme hakkı tanındı.
  • Evlenme işlemi devlet denetimine alınarak resmî nikâhın devlet tarafından kıyılması esası getirildi.
  • Tek kadınla evlilik esası kabul edildi.
  • Boşanma hakkı kadına da tanındı.
  • Boşanma hâlinde kadın ve çocukların hakları güvence altına alındı.
  • Mirastan kadınla erkeğin eşit olarak yararlanması ilkesi getirildi.

Bir toplumda erkeklerin elde ettikleri bütün hakların kadınlara da verilmesi ile uygar bir toplumun temellerinin atılacağını öngören Atatürk, bu amaçla çalışmalar başlattı. Böylece yüzyıllardır ihmal edilen kadınlar temel haklarına kavuştu. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi için kadınlarımıza siyasal hakların verilmesi gerekiyordu. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında olağanüstü görevler üstlenen Türk kadını, ülke yönetiminde de söz sahibi olmalıydı.

Türk Medeni Kanunu’nun genel ilkelerini tespit eden bu yenileşme hareketi, Türk milleti tarafından kısa zamanda benimsendi. Böylece bireylerin yasalar karşısında eşitliğini esas alan millî bir “Medeni Kanun” yürürlüğe girmiş oldu.

Kadın hakları konulu rölyef (Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi, Ankara)

Türk kadını, Medeni Kanun’la toplumsal hayatta erkeklerle aynı haklara sahip oldu. İş ve aile yaşamında erkeklerin yaptığı bütün meslekleri yapma hakkını elde etti. Aile içindeki statüsü yeniden belirlenen Türk kadını, haklarını her ortamda arama özgürlüğüne kavuştu. Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesiyle çağdaş dünya kadınlarının sahip oldukları hakları elde etti.

Türk Medeni Kanunu’nun yanı sıra 1926’da İtalya’dan Ceza Kanunu, 1926’da İsviçre’den Ticaret Kanunu, 1929’da Almanya’dan Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Deniz Ticaret Kanunu, 1932’de yine İsviçre’den İcra ve İflas Kanunu alınarak ülkemizde uygulanmaya başlandı.

Yorum yapın