Türk İslam Devletlerinde Mimari

Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra, Türkistan, Harezm, Horasan, Afganistan, Kuzey Hindistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan ve Anadolu’da cami, mescit, minare, türbe, kümbet, saray, medrese, hastane, han, hamam, şadırvan, çeşme, kale ve köprü gibi birçok mimari eser bırakmışlardır. Bunların birçoğu zamanın yıpratıcı etkisi ve istilalar yüzünden harap olmuş, pek azı bize ulaşabilmiştir.

Tolunoğulları, Mısır’da hüküm sürdükleri kısa zaman içinde bu ülkede büyük imar faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu imar faaliyetlerinin başında Tolunoğlu Ahmet tarafından kurulan El Katayi Şehri gelir.

Türk İslam Devletlerinde Mimari
Resim 03.19 Tolunoğlu Ahmet Camisi’nin Minaresi

Bu şehrin  merkezinde  Tolunoğlu Ahmet’in sarayı ve hükümet daireleri bulunuyordu. Her biri ayrı bir hizmet için kullanılan ve o adla anılan pek çok kapısı olan bu sarayın inşası için Ahmet, elli bin dinar harcamıştı. Ahmet’in sarayının etrafında komutanların ikametgâhları ve ordusunun kışlaları vardı.

Ayrıca Tolunoğlu Ahmet Mısır’da bir hastahane ve bugün hala ayakta duran bir su kemeri yaptırmıştır. Tolunoğlu Ahmet’in yaptırdığı Tolunoğlu Camii, sağlam ve asıl mimarisi ile Kahire’de bugün de ayaktadır.

Karahanlılarla Türk-İslam mimarisinin temelleri atılmıştır. Bölgede (Türkistan) çok az taş bulunduğundan ilk camiler kerpiçten yapılmıştır. X.yüzyılda kerpiçten yapılan Şir Kebir Camii şaşılacak bir sağlamlıkla ayakta kalabilmiştir. Bu caminin içi alçı süslemelerle kaplıdır. Karahanlılarda kerpiçten, tuğla mimarisine geçiş birdenbire olmamıştır. Buhara yakınlarındaki Kışlak Camii’nde kerpiç ve tuğla karışık olarak kullanılmıştır. XI. yüzyılda Merv’de yapılan camide ise malzeme olarak tamamen tuğla kullanılmıştır.

Karahanlılar, cami minarelerini tuğla kullanarak çok yüksek yapmışlardır. Bugün Türkistan’da ayakta kalabilen minarelerin pek çoğu Karahanlılara aittir.

Türbelerin de mimaride önemli yeri vardır. Türbeler; sultanlar, emirler, tarihi ulu kişiler için yapılan anıt mezarlardır. Karahanlılarda da türbeler yapılmıştır. Bunlar genellikle dört duvar üzerinde tek kubbeli olarak planlanmıştır. İlhamını Türk çadır tipinden alan kubbe, başta türbeler olmak üzere cami ve medrese gibi mimari eserlerde hâkim görünüm kazanmıştır. Özellikle, kubbe-eyvan birleşmesi de, daha önce görünmeyen Türklere özgü bir mimari stilidir. Birbiriyle güç kaynaşan unsurları bir araya getirip bunları bir senteze ulaştırmada son derece başarı gösteren Türkler, kubbelerle birleştirilmiş dört eyvanlı birçok medrese ve cami inşa etmişlerdir. Ayrıca, silindirik ve ince minareler de, Türk-İslam sanatının emsalsiz örnekleri olarak kabul edilmektedir. Karahanlılardaki en eski türbe örneği Arap Ata Türbesi’dir. Ayşe Bibi ve Balaca Hatun Türbeleri de günümüze kadar gelebilmiştir. Türbelerin duvarları XII. yüzyıl sonlarından itibaren bitki motifleriyle süslenmiştir.

Türk İslam Devletlerinde Mimari
Resim 03.20 Karahanlılar Dönemine Ait Bir Türbe ve Türbede Kullanılan Tuğla Süslemeler

Bu dönemde göze çarpan mimari eserlerden birisi de kervansaraylardır. Ticaret kervanlarının konaklaması ve ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan kervansaraya ribat adı da verilmiştir. Buhara-Semerkant yolu üzerindeki Ribat-ı Melik günümüze kadar gelebilmiştir. Yapının malzemesi kerpiç üzerine tuğladır. Köşelerde yuvarlak takviye kuleler de yapılmıştır. Karahanlı dönemine ait diğer kervansaray örnekleri  ise Akçakale Kervansarayı ile Dehistan Kervansarayı’dır.

Gazne Devleti’nin başkenti olan Gazne, Sultan Mahmut ve oğlu Mesut zamanında İslam dünyasının kültür ve sanat merkezi oldu. Fethedilen yerlerden getirilen hazinelerle bu şehirde saray, cami ve medrese gibi binalar yapıldı.

Gaznelilerden günümüze kadar ulaşabilen önemli mimari eserler arasında en ünlüleri Sultan Mahmut’un ve Sultan Mesut’un yaptırdığı Zafer Kuleleri’dir. Yapıldıklarında yükseklikleri 40-45 metreyi bulan bu kulelerin alt kısımları hâlen ayaktadır. Leşker-i Bâzar Ulu Camii ile Sultan Mahmut’un yaptırdığı Arusü’l-Felek Camii de Gazneliler döneminden kalan önemli yapılar arasındadır.

Sultan Mahmut zamanında Gazne şehri Türk-İslam ve Hint mimarisinin birleştiği önemli bir şehir hâline gelmişti. Yapılarda ana özellikleriyle, ağaç direkler kullanılması ve kemerlerin bunlar üzerine bina edilmesi, sonraki Selçuklu ve Anadolu mimarisine öncülük etmiştir. Gazneli Mesut Gazne’de köprü ve saray yaptırmıştır.

Yaptırdığı sarayın planını kendisi çizmiş ve inşaat sırasında bizzat bulunmuştur. Büst şehrinde ortaya çıkarılan saray harabesi Gazneli saraylarının zenginlik ve ihtişamını göstermesi açısından önemlidir. Sebuk Tekin ve Sultan Mahmud’un türbeleri zamanımıza kadar gelmiş önemli sanat eserlerindendir. Bunların yanında Gaznelilerin Tus Valisi Arslan Cazib’in türbesi en güzel mimari özellikleri taşımaktadır. Gazne saraylarının yanında ayrıca Sultan Mahmut Şehname yazarı Firdevsî anısına Serahs yolu üzerinde Ribât-ı Mâhî isminde bir kervansaray yaptırmıştır.

Selçuklular mimariye birçok yeni unsur getirmişlerdir. Bunların başlıcaları: Üst üste çift kubbe, köşeli çatı, sivri kemer, katlar hâlinde pencereler, kubbe yapımında Türk üçgenleri, demet sütun, baklavalı sütun başlığı, silindirik, bazen yivli yüksek ve ince minare, dikdörtgen veya beş köşeli mihraptır. Selçuklular bu unsurları en güzel biçimde bir arada kullanabilmişlerdir. Eyvanlar kubbeli mekanla birleştirilmiştir. Böylece dört eyvanlı cami ve medreseler yapılmıştır. Ortaya çıkan klAsik cami planı daha sonraki dönemlerde de cami mimarisine hâkim olmuştur. Selçuklu Dönemi’nin en önemli camilerinden biri Melikşah tarafından İsfahan’da yaptırılan Mescid-i Cuma (Ulu Cami) dır. Caminin orijinal tarafı mihrap önü kubbesidir. Gülpayegân Mescid-i Cuma’sı, Kazvin Mescid-i Cuma’sı Kazvin Haydariye Mescidi ve Sultan Sencer Cami’si Selçuklulara ait cami örneklerindendir.

Türk İslam Devletlerinde Mimari
Resim 03.21 Cuma Camii, İran’da Hala Ayakta Kalan En Eski Camilerden Biridir.

Selçuklular camilere kendi zevklerine uygun ince uzun, silindirik minareler yapmışlardır. Bunların en eskisi Damgan Mescid-i Cumasındaki minaredir. Tuğrul Bey zamanından kalma Damgan Minaresi çinilerle süslüdür. Selçukluların ilk çinili mimari eseri olması bakımından önemlidir.

Türk İslam Devletlerinde Mimari
Resim 03.22 Tuğrul Bey’in Rey Kenti’ndeki Türbesi

Selçuklu türbeleri, içten kubbe ile dıştan şekillerine göre piramit veya koni biçimli külahla örtülüdür. Türbeler dönemin önemli mimari eserleri arasındadır. Selçuklu türbeleri genellikle dört köşeli, çok köşeli ve yuvarlak biçimde yapılmışlardır. Türbelerin çoğu da iki katlıdır. Merdivenle inilen bodrum, mezar mahzenidir. Yine merdivenli çıkılan ve çoğunda birer mihrap bulunan üst kat ise mescittir. Çok fazla olan Selçuklu türbelerinden bazıları:Rey’deki Tuğrul Bey, Merv’deki Sultan Sancar, Tus’daki İmam Gazzâli, Nahcivan’daki Mümine Hatun türbeleridir. Tus civarındaki Radkan’daki türbe ise çok güzel firuze renkli dikdörtgen çinilerle kaplıdır.

Medreseler, bina tipi olarak İslam’ın doğuşundan birkaç yüzyıl sonra şekil kazanan bir kurumdur. Başlangıçta, Hz. Peygamber, halifeler ve din âlimlerinin eğitici konuşmaları mescit içinde yapılırken, hoca etrafında toplanan ve adına halka denilen bu cami okulları daha sonra bağımsız binalara dönüşmüştür.

Medreseler,“ders okunan veya çalışılan yer” anlamında, çeşitli derecelerde eğitim veren kuruluşlardır. Dinî ilimler yanında bir çeşit mesleki eğitim de yapıldığından devlet memuru, elçi ve hakimler de burada yetiştirilmekteydi.

Selçuklular döneminde ilk medrese Tuğrul Bey zamanında Nişapur’da yapılmıştı. Alp Arslan’dan itibaren ise ülkede pek çok medrese açılmıştır. Ancak bunlardan zamanımıza harabe hâlinde sadece Melikşah döneminde yapılan iki medrese kalmıştır. Bunlar, Horasan’daki Hargird Medresesi ile Rey’deki küçük bir medresedir. Rey’deki medresenin duvarları motiflerle süslüdür.

Türk İslam Devletlerinde Mimari
Resim 03.22 İsfahan Medresesi

Karahanlı ve Gaznelilerde görülen kervansaray mimarisi Selçuklularla geliştirilmiştir. Onlar da ticaret yollarının güvenlik ve rahatlığına önem vermişlerdir. Bunun için ana yollar üzerinde mimari açıdan çok güzel konaklama yerleri yapmışlardır. Bunlardan biri olan Ribat-ı Anuşirvan Tuğrul Bey zamanında yapılmış olup, hâlen ayaktadır. Melikşah döneminde yapılan Ribat-ı Zafaranî ise tamamen yok olmuştur. Asıl adı bilinmediği için Ribat-ı Şerif olarak tanınan kervansaray da Meşhed -Serahs arasında yapılmıştır. Bu eser, Selçuklu kervansaray mimarisinin bütün zenginliğini ortaya koymaktadır.

Selçukluların başarıyla uyguladıkları cami, medrese ve kümbet gibi yapı tipleri, kendi devresi için klasik biçimler kazanmış, süsleme ve el sanatları bu devrede belirli ölçü ve esaslara kavuşmuştur. Moğol ve Timur istilalarının getirdiği yıkım ve Safevî Devri’nin yoğun yapı faaliyeti, Büyük Selçuklu eserlerini silememiştir. Bunda, seçilen malzemenin ve uygulanan sağlam tekniğin rolü büyüktür. Moğol ve Timur istilalarına rağmen, yalnızca İran’da yirmi beş kadar kümbet günümüze kadar ulaşabilmiştir. Diğer eserler; Afganistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Irak ve hatta Anadolu’ya kadar uzanan topraklar üzerine yayılmıştır. Eserlerin inşaatında tuğla malzemelerinin kullanılmış olması bölgedeki ham madde imkânlarıyla açıklanabilir.

Harezmşahlar Devleti’nin merkezi Gürgenç bir ilim ve kültür merkeziydi. Pek çok mimari esere sahipti. Ancak Moğol istilası ile devlet yıkıldığında Gürgenç ve diğer şehirlerdeki eserler de ortadan kaldırıldı. Pek az eser ayakta kalabildi. Güney Harezm’deki Aksaray-Ding Kümbeti, Gürgenç’teki Fahrü’ddin Razî ve Sultan Tekiş kümbetleri bunlar arasındadır.

Yorum yapın