Toplumsal Bir Yapı Olarak Aile

Aile kurumu toplumsal bir yapı olup zaman ve mekâna göre değişim gösterdiğinden aslında kesin bir tanım yapmak mümkün değildir (Öztan,2004:375). Dolayısıyla evrensel anlamda bir “aile” tanımı yapmak oldukça zordur.

Canatan, “aile” hakkında evrensel bir tanım yapabilmenin önünde iki büyük engelin varlığından bahsetmektedir. Bunlardan ilki, bu kurumun dünya çapında sergilediği çeşitliliktir.  Aile hakkında belirli bir topluma bakarak bir tanım yapmak kültür merkezci (etnosentrik) bir tanım olacaktır.

Toplumsal Bir Yapı Olarak Aile

Diğer bir  engel ise, aile kurumunun tarihsel süreç içerisinde sürekli olarak değişime maruz kalmasıdır. Ailenin yapısı, aile içi pozisyonlar ve ilişkiler, ailenin işlevleri vs. hususlar değiştiği gibi, daha önemlisi aile hakkındaki düşünceler de değişime uğramaktadır (Canatan, 2011: 60- 62).

Kurt’un tanımlamasına göre “aile, aralarında akrabalık bağı bulunan insanların oluşturduğu ve onların çeşitli (psikolojik, sosyal ve ekonomik) ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımların sağlandığı temel bir toplumsal kurumdur.” Akrabalık ilişkileri kan bağı yoluyla oluşabileceği gibi evlilik yoluyla da tesis edilebilir. Evlenme ile kadın ve erkek yeni bir aileyi kurmakla birlikte kendi akrabalarını da bir diğerinin akrabası haline getirmiş olur (Kurt, 2012:391). Bu durum evliliğin, çiftlerin de akrabalarını içine alan bir kurum olduğunu göstermektedir.

Giddens’a göre aile, akrabalık bağları ile doğrudan bağlanan, yetişkin üyelerin çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği bir insanlar topluluğudur (Giddens, 2008: 246- 247).

Aile Ansiklopedisine göre “aile” çok genel bir sözcüktür. Bu nedenle “insan” dışında kalan beraberlik ve ortaklıklar da aile sözcüğü ile ifade edilebilmektedir. (Aile Araştırma Kurumu, 1991: 22). Kandiyoti ise aileyi fizyolojik ihtiyaçları gideren ve neslin devamını sağlayan bir yapı olarak görür (Kandiyoti, 1984: 16-17).

“Aile toplumun çekirdeği ve temel birimidir, aynı zamanda en eski ve evrensel bir kurumdur” diyen  Ünal evlilik sözleşmesi ile tesis edilen aile kurumuna, tüm toplumların varlıklarının devamı için ihtiyaç duyduklarını ifade etmiştir. Ona göre aile müessesesinin devamlılığı, sağlıklı bir toplumun tesisi ve devamı için zorunludur. Devletlerin huzur ve güveni, kendisini meydana getiren aile kurumunun sağlıklı ve güçlü bir şekilde teşekkülü ile mümkündür (Ünal, 2013:589). Nitekim ailede yakalanamayan istikrar ve güven ortamının topluma ve devlete yansımaması düşünülemez.

16. Yüzyılın müderris ve devlet adamlarından Kınalızade Ali Efendi, Osmanlı kültür mirasının yansımalarının görüldüğü felsefe ve dinin iç içe geçtiği “Ahlak-ı Alai” isimli eserinde ahlak felsefesi anlayışını fert, aile ve devlet planında işlemiştir. Kınalızade bu eserde, insanların temel ihtiyaçlarının giderilmesi ve zürriyetin devamının sağlanması açısından ailenin zorunlu bir toplumsal yapı olduğu değerlendirmesini yapmıştır (Ali Efendi, 2010:9). Kınalızade’nin eserinde belirttiği gibi insanın tüm ihtiyaçlarının altından bireysel olarak kalkması düşünülemez. Zira insanların ihtiyaçları çeşitli olup karşılanmaları için toplumsal dayanışma elzemdir. Aile de ihtiyaçların giderilmesi için teşekkül eden en küçük toplumsal yapıdır.

Aile her ne kadar toplumsal yapıdaki en küçük teşekkül olmasına rağmen; siyaset, ekonomi, din ve eğitimle birlikte toplum yapısındaki temel kurumlardan biridir. Toplumda yer alan bireylerin psiko-sosyal yaşantılarına yön veren ilk sosyal çevre ailedir. İnanılan değerler, örf-adetler, gelenekler, ahlaki değerler gibi kültür mirasının korunması ve gelecek nesillere aktarılması aile kurumu ile mümkün olabilmektedir. Aile içinde sosyalleşmeyle başlayan çocukların sosyo-kültürel gelişimlerindeki en büyük pay aileye ait olurken, çocuklar aile içindeki gözlemlerine dayalı tavırları topluma yansıtırlar (Kurt, 2012:391). Zira çocuğun kişilik gelişiminde ailenin önemi yadsınamaz. Çocuklar aile içindeki bireyleri kendilerine örnek olarak aldıklarından aile içindeki bireylerin kurduğu sağlıklı ilişkiler arttıkça topluma faydalı bireyler olarak yetişecek çocukların sayısı da o denli artacaktır.

İnsanoğlu diğer canlıların aksine dünyaya geldikten sonra uzunca bir süre gelişimi için bakıma ihtiyaç duyar. Bu durum aile kurumunun varlığını ve devamlılığını kaçınılmaz kılar. Zira ailenin pek çok işlevi vardır. Aile, onu meydana getiren bireylere sağladığı psikolojik destek ile bireylerin aidiyet duygusunu sağlayarak sorunlar karşısında daha güçlü olmalarına yardım eder. Aile, bireyin sosyalleştiği bir çevre olarak yalnızlık duygusunun önüne geçer. Soyun sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi de aile kurumunda meşru bir

şekilde sağlanmış olur. Aile hem üretim hem de tüketim yapan bir kurumdur. Yardımlaşma, dayanışma ve koruyuculuk görevlerini yüklenen aile sosyal, kültürel ve dini değerlerin de sonraki kuşaklara iletilmesini sağlar. Özetle ifade edilirse ailenin temel fonksiyonları biyolojik,  psikolojik, eğitimsel, toplumsal, kültürel ve ekonomiktir (Ünal, 2013:590).

Toplumlarda tek bir aile tipinden söz etmek imkânsızken farklı değişkenlerin oluşumuna zemin hazırladığı pek çok farklı aile tipi olduğu görülecektir. Aile biriminin ve dokusunun oluşması toplumların hayat tarzlarına göre şekillenmektedir. Ailenin büyüklüğüne göre yapılan sınıflandırmada genel olarak geleneksel geniş aile ve  çekirdek aile olmak üzere ikili bir ayrım söz konusudur. Geniş aile, birden fazla kuşağın bir arada yaşadığı, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan, akrabalar arasında güçlü bağların olduğu ve aile reisinin baba olduğu aile modelidir. Bu aile yapısında toprağın mülkiyet hakkı tek kişiye aittir. Dar, modern ya da çekirdek aile olarak adlandırılan aile yapısı ise anne-baba ve çocukların bir araya gelmesinden teşekkül etmektedir. Bu aile modeline yaygın olarak çağdaş sanayi toplumlarında rastlanmaktadır. Çekirdek aile tarihsel sürecin hemen her aşamasında görülmekle birlikte içinde bulunulan dönemde sanayileşme ve kentleşmenin getirdiği bir aile modeli olarak değerlendirilmektedir (Ünal, 2013:590).

Türk toplumunun aile yapısı köy, gecekondu ve  kent ailesi olmak üzere üç farklı gruba ayrılabilir. Farklı özelliklerdeki bu çevreler ailenin şekillenmesi açısından  farklı sonuçlar doğurmuştur.

Kırsal aile; aslında kırsal alanlarda hâkim olan aile modeli, Türkiye’deki aile yapısının genel nitelikleriyle uyumlu olan çekirdek ailedir. Kırsal kesimde çekirdek aileyi, geleneksel geniş aile takip etmektedir. “Aynı çatı altında birden çok evli çiftin yaşadığı bu aile yapısında, babanın egemenliği ve babanın soy çizgisinde genişleme görülür. Bu nedenle aile ile birlikte yaşayanlar genellikle babanın akrabalarıdır” (Kongar, 2013:586).

Gecekondu ailesinde de egemen yapı çekirdek aile modelidir. Bu aile modelinde kadın ve çocuklar daha özgür olsalar da babanın rolü baskındır. Kırsal aile yapısından farklı olarak akrabalık bağları zayıflamış, daha yalnız bir aile yapısı söz konusudur (Kongar, 2013.590).

Kentsel aile Türkiye’de çekirdek bir yapıya sahiptir. Kentsel ailenin sanayileşmenin ileri boyutlara ulaştığı toplumlardaki çağdaş aileden farklı birtakım niteliklere sahip olduğu söylenebilir. Bu aile yapısında babanın otoritesi bağlayıcı olmakla birlikte tüketime yönelik harcama kararlarında kadın daha etkindir (Kongar, 2013:594).

Yorum yapın