Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)

İslam dininde ruhban sınıfı yoktur, Hristiyanlıkta olduğu gibi bir kilise hiyerarşisi de bulunmamaktadır.

İslam dininin özünde, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hadislerinin dışında yol gösterici yoktur. Ancak zamanla bazı İslam bilginleri Allah’a ulaşmak için çeşitli yollar denemişlerdir. Bunların hepsine yol anlamına gelen tarikat adı verilmiştir.

Bu tarikatların mensupları, kendi aralarında örgütlenip tekke ve zaviye denilen kurumlar oluşturarak İslam dinine hizmet etmişlerdir. Tarikat mensuplarının toplandıkları yerler tekke, bunların küçükleri ise zaviye olarak adlandırılmıştır.

Bu yerlerde, farz olan ibadetlerin dışında birtakım tören ve ayinlerle ibadet eden kişiler, halkın sempatisini ve saygısını kazanmıştır. Bunların yöneticilerine şeyh, mensuplarına derviş adı verilmiştir.

İslamiyet’in yayıldığı dönemlerde etkin olan bu kurumlar on dokuzuncu yüzyılda işsiz güçsüz bir kısım insanların doldurduğu, devletin aleyhinde birtakım planların tasarlandığı, halkın samimi dinsel duygularının istismar edildiği yerler hâline gelerek kuruluş amacından uzaklaşmışlardır.

Bu kurumlar, toplumun dinsel duygularını sömürerek, yoksul ve hasta insanlara muska yazarak halkı aldatan yerler durumuna dönüşmüşlerdir. Diğer yandan bazı kişiler din büyükleri ile evliyaların türbelerini ziyaret ederek sorunlarına çare aramaya yönelmişlerdir. Atatürk; türbe, tekke ve zaviyelerin İslam dininin özüne aykırı olduğunu belirterek kapatılmalarını istedi.

Atatürk’ün isteği doğrultusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30 Kasım 1925 tarihinde aldığı bir kararla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Aynı kararda tarikat ve türbeler ile ilgili unvanlar da yasaklandı. Atatürk, bu konuda şunları söylemiştir:

“Efendiler ve ey millet, biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” (Zübeyde Yalın Öktem, Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi, s. 191.)

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla uygar dünyada akılcılık ve bilimsellik metotlarını kullanarak kendisine yer arayan Türkiye Cumhuriyeti önemli bir aşama kaydetmişti. Bu kurumların liderlerinin ve hitap ettikleri kitlelerin anlayış, karakter ve davranışları modern devlet anlayışı ile uyuşmamaktaydı.

Kişi özgürlüğünü taassuba dayalı davranışları ile kısıtlayan, millî kimlik oluşturulmasını engelleyen kurumların varlığına son verildi. Atatürk, ekonomik ve sosyal alanda yapmış olduğu yeniliklerle Türk milletine millî kimlik kazandırma hedefi ni bu şekilde gerçekleştirdi.

Yorum yapın