Soğuk Savaş Döneminde Türkiye’nin Dış Politikası

Türkiye, II. Dünya Savaşı’nda her iki tarafın da baskılarına rağmen savaş dışında kalmış ancak savaşın sonunda kazanan taraf belli olduğunda, BM’nin kurucu üyesi olabilmek için son anda Almanya’ya sembolik olarak savaş ilan etmiştir.

Böylece Türkiye BM’nin kurulması için toplanan San Francisco Konferansı’na davet edilerek BM’nin kurucu üyelerinden biri olmuştur.

II. Dünya Savaşı sona erdiğinde Türkiye’nin belirlediği temel yönelim iki kutuplu dünyada Batı Bloku içinde yer almak, çok partili yaşama geçmek ve ekonomide devletçiliği yumuşatarak dünya ekonomisine eklemlenmek oldu.

Coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’nin bloklardan bağımsız hareket etmesi çok zordu. Sovyetler Birliği’nin Boğazlar’da üs ve Doğu Anadolu’da toprak talep etmesi Türkiye’yi ABD’ye yakınlaştırdı. Ayrıca yüzyıllardır yönünün Batıya dönük olması da Türkiye’nin Batı Bloku’nda yer almasında etkili olmuştur.

Türkiye, savaş döneminin yarattığı ekonomik durgunluktan çıkmak ve ABD’den gelecek ekonomik yardımlarla da gelişip dünya ekonomisinde önemli bir yer edinmek istiyordu. Demokrasinin gelişmesi için de Batı kurumlarına girmeyi kaçınılmaz görüyordu.

ABD de Sovyetler Birliği’ni “çevreleme politikası” gereği, coğrafi konumundan dolayı Türkiye’yi yanında görmek istiyordu. ABD, Türkiye’yi desteklediğini göstermek ve yanına çekmek için simgesel bir gösteride bulundu. Bu simgesel olay, Türkiye’nin ABD’de hayatını kaybeden Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşının ABD donanmasının en büyük zırhlılarından Missouri (Misori) ile Türkiye’ye getirilmesiydi.

ABD Başkanı Truman, Sovyet yayılmasını engellemek için kongreden Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon dolarlık yardım paketi çıkardı. Türkiye, ABD’nin Truman Doktrini’ne dâhil olduğu gibi ABD’nin Sovyetlere karşı Batı Avrupa devletlerine ekonomik yardım paketi olan Marshall Planı kapsamında 1948’de kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne (OECD) de üye oldu.

1949’da kurulan Avrupa Konseyi’ne de üye olan Türkiye’nin dış politikada Batı güvenlik sistemine dâhil olduğunun en belirgin kanıtı ise Kore Savaşı’na katılması ve daha sonra NATO’ya üye olmasıdır. Türkiye ayrıca Balkan ve Bağdat paktlarının kurulmasında önemli bir rol oynayarak bölgesinde de etkili bir güç olmaya çalışmıştır.

Molotov-Sarper Görüşmesi (7 Haziran 1945)

SSCB, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin değişmesi gerektiğini Şubat 1945’te toplanan Yalta Konferansı’nda ABD ve İngiltere’ye kabul ettirmişti. Temmuz 1945’te toplanan Potsdam Konferansı’ndan önce Boğazlarla ilgili Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov ile Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper arasında görüşme gerçekleşti. Bu görüşmede Molotov:

  • Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi ve SSCB’ye Boğazlar’da üs verilmesini,
  • Doğu’da Türk-Sovyet sınırında değişiklik yapılmasını, istedi. Türk Hükûmeti bu istekleri reddetti.

Aynı günlerde gazetelerde Gürcü profesörler, Kars, Ardahan ve Artvin’in kendi sınırlarına katılması gerektiğini yazdı.

Sovyetlerin bu talepleri, Türkiye’de güvenlik kaygısı oluşturmuş ve Türkiye’nin Batı Güvenlik Sistemi’ne dâhil olmasında etkili olmuştur.

Yorum yapın