Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat 1925)

Lozan Barış Antlaşması’nda çözüme kavuşturulmayan konulardan biri de Musul sorunu ve Irak sınırıydı.

Musul, Misakımillî sınırları içinde yer alıyor ve halkının büyük bir bölümünü Türkler oluşturuyordu. Bu nedenle Musul ve çevresinin Türkiye’ye katılması son derece doğal bir istekti. Ancak Musul ve Kerkük’te bulunan petrol yataklarından dolayı İngiltere, Musul’un Türkiye’ye bağlanmasına karşı çıkıyordu.

Çünkü Musul Irak’a bağlanırsa buraya egemen olan İngiltere, Musul petrolleri üzerinde tam bir denetim sağlayacaktı. 1925 yılında başlayan Musul görüşmeleri çıkmaza girince İngiltere, Musul üzerindeki haklarından vazgeçeceğini hesap ederek Türkiye’nin iç sorunlarıyla uğraşmaya başladı.

Buna bağlı olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının içine karışmış olan bazı hilafet taraftarları ve cumhuriyet düşmanlarının cumhuriyet aleyhine yaptığı propagandaya destek verdi. Bu destekle halkın temiz dinî duyguları kullanılarak cumhuriyete karşı bir isyan çıkarıldı (13 Şubat 1925).

Ergani’nin Piran köyünde Şeyh Sait adlı bir kişinin başlattığı bu ayaklanma, İngiltere’nin silah ve para desteği sonucu kısa sürede yayıldı.

Şeyh Sait ile birlikte isyan edenler yakalandıktan sonra (1925)

Şeyh Sait, padişahlığı ve hilafeti geri getireceği savı ve din elden gidiyor propagandası ile çevresine birçok insan topladı. Bu insanlar, dinlerine hizmet ettiklerini zannederken aslında İngiliz çıkarlarına hizmet ediyorlardı.

Kısa zamanda bütün doğu illerine yayılan bu ayaklanmayı bastırmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi, 4 Mart 1925 yılında Takririsükûn Kanunu’nu (Huzur ve Güvenliği Sağlama Yasası) çıkardı ve İstiklal Mahkemelerini tekrar kurdu. Bölgeye giriş ve çıkışları yasaklayıp seferberlik ilan etti. Türk ordusu isyancıların üzerine yürüdü.

Kısa bir süre sonra iç isyan bastırıldı (31 Mayıs 1925). Yakalanan suçlular ve Şeyh Sait, İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak çeşitli cezalara çarptırıldı. Ancak bu isyan İngiltere’nin işine çok yaradı, çünkü Şeyh Sait İsyanı ile uğraşan Türkiye, Musul üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kaldı.

Şeyh Sait İsyanı, cumhuriyet rejiminin ve Türk halkının ne kadar büyük bir tehdit altında olduğunu da göstermişti. Atatürk’ün, Gençliğe Hitabesi’nde de belirttiği gibi iç ve dış düşmanların ortak saldırısından Türk milleti kurtulmayı başarmış fakat Musul kaybedilmişti.

Atatürk’ün Şeyh Sait İsyanı ile ilgili aşağıdaki sözlerini okuyalım.

“… Efendiler, olaylar ve olup bitenler ortaya koydu ve ispat etti ki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının programı en hain kafaların eseridir. Bu parti, memlekette suikastçıların, gericilerin sığınağı ve ümitlerinin dayanağı oldu. Dış düşmanların, yeni Türk Devleti’ni, körpe Türk Cumhuriyeti’ni yıkmayı hedef alan planlarının kolaylıkla uygulanmasına yardım etmeye çalıştı. Tarih, (gizli maksatlarla hazırlanmış, genel ve gerici nitelikteki) Doğu İsyanı ’nın sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli sebepleri arasında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının dinî konularda verdiği sözleri, doğuya gönderdiği sorumlu sekreterinin kurduğu örgütü ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır.” (Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Nutuk, s.602.) (Düzenlenmiştir.)

Şeyh Sait İsyanı çıkış şekliyle bölgesel bir ayaklanma olarak algılanabilir. Ancak bu ayaklanmanın temel amacı farklı özellikleri de bünyesinde taşımaktadır. İsyanı çıkaranların esas hedefi bölgede başlayan ayaklanmayı Anadolu’nun tümüne yaymaktı.

Böylece çağdaşlaşmanın temeli olan inkılap hareketleri durdurulacaktı. Bu isyanın başarıya ulaşması hâlinde çağdaş ve demokratik devlet sistemi ortadan kalkacak, saltanat ve hilafet toplum hayatına yeniden egemen olacaktı. Şeyh Sait Ayaklanması sonucunda, ülkemizde yeni kurulan çok partili demokratik hayata ara verildi.

Yorum yapın