Şapka İnkılabı ve Kıyafette Değişiklik (25 Kasım 1925)

Osmanlı topraklarında yaşan halk ile Avrupa’da yaşayan insanlar arasındaki en belirgin fark, dış görünüş idi.

Türkler, tarih boyunca değişik kıyafetler giymişlerdi. Bu kıyafetlerin seçiminde zamanın, benimsenen kültürün ve yaşanılan çevredeki iklimin özellikleri etkili olmuştur. Atatürk, Türk milletinin her alanda olduğu gibi giyim konusunda da çağdaşlaşmasını istiyordu.

Kıyafet inkılabından önce İstanbul’da günlük yaşamda giyilen kıyafetler

Osmanlı Devleti’nde insanlar mensup oldukları dine ve millete, mesleğe, kentli ya da köylü oluşlarına göre giysi ve başlık giyerlerdi. Osmanlı hükümdarlarından II. Mahmut’un, memurların giysilerini değiştirerek fes,redingot (uzun ceket) ve pantolonu zorunlu kılması üzerine oldukça tepki almıştı.

Ancak zaman içinde fes kabul görmüştü. Fes, Türk milletine özgü bir başlık değildi. Osmanlı Devleti özellikle Avrupa’daki yenilikleri takip etmek için fesi Fransa’dan örnek almıştı.

Çağdaş giysi konusunda ilk adımı, Atatürk attı. Geri kalmışlık ve çağ dışılık göstergesi kabul edilen fesin yerine Batılı bir giyecek olan şapkanın kabulü için Atatürk şunları söylemiştir:

“Efendiler, halkımızın başından bilgisizlik, gaflet, bağnazlık, ilerleme ve uygarlaşma düşmanlığının simgesi gibi belirlenen fesi atarak onun yerine bütün uygar dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve böylece Türk ulusunun uygar toplumlardan, düşünce bakımından da hiçbir farkı olmadığını göstermek bir ödev idi…” (Arı İnan, Düşünceleriyle Atatürk, s. 255.)

Atatürk’ün Kastamonu gezisi dönüşünde halk tarafından Ankara’da karşılanışı (1925)

Bu mesajı iyi değerlendiren Türk halkının büyük bir bölümü fes, sarık ve diğer başlıkları terk ederek kendiliğinden şapka giymeye başladı. Atatürk’ü Kastamonu dönüşünde karşılayanların hepsi şapka giymişti. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 25 Kasım 1925’te kabul ettiği “Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun” ile şapka giyilmesi zorunlu hâle geldi.

Zaman içinde kadın ve erkek Türk halkı, Batılı giysileri kullanmaya ve giymeye başladı. 3 Aralık 1934’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” ile dinî görevlilerin, ibadet yerleri haricinde dinsel giysilerle dolaşmasını yasakladı.

Sadece Diyanet İşleri Başkanı, Rum ve Ermeni patrikleri gibi en yüksek din görevlileri, dinsel giysileri ile gezebileceklerdi. Şapka inkılabı ve giysilerde değişiklik, Türk insanını çağdaş bir görüntüye kavuşturmuştu. Kadın erkek herkes, uygar milletlerin giyim kuşamını benimsedi.

Kadın kıyafetleri konusunda herhangi bir yasal düzenleme yapılmadı. Daha sonra Türk kadını kendiliğinden modern kıyafeti benimseyerek uygar dünyada hak ettiği yeri aldı. Kıyafet alanında yapılan bu yenilik, Türk milletini çağdaş bir görüntüye kavuşturduğu gibi giyim kuşamdaki karmaşa sona erdi.

Zaman içinde kadın erkek bütün Türk halkının, Batılı giysileri kullanmaya başlamasıyla kıyafet alanındaki düzensizlik son bulurken aynı zamanda toplumdaki birlik ve beraberlik de güçlenmiş oldu.

Yorum yapın