Ruhun Ebedi Olduğuna Dair Felsefi Deliller

Ruhun ebedi olduğunu ispat için İsmail Fennîʼnin getirdiği deliller şunlardı:

a) Genel kabul delili: Ruhun ölümsüzlüğü üzerinde önemine binaen pek çok tetkik yapılmıştır. Bunun neticesinde bütün milletlerin ruhun bekasını kabul ettikleri anlaşılmıştır.

Zira ölülerinin ruhları için dua etmekte, sadaka vermekte, kabirlerini ziyaret etmektedirler. Bu kadar mühim bir meselede ruhun edebildiğini hep beraber kabul etmeleri ve ibadet, sadaka gibi nefsin arzularına aykırı bir takım teklifleri seçmeleri, ruhun ebediliğinin bir hakikat olduğuna delâlet eder.

b) İnsanın emellerinden çıkarılan delil: İnsanda mutluluk, hakikat, hürriyet için pek ziyade bir emel heves vardır. Halbuki bunlara şu dünya hayatında pek noksan, esassız ve çabucak kayboluveren bir şekilde nail olmaktadır. Bu arzu ve emellerin bizim tabiatımızdan doğduğu şüphesizdir.

Cenab-ı Allah faydasız ve hikmetsiz bir şey yapmaz. Şu halde bu alemde daima boşa çıktığı halde kalbimizden silinmesi mümkün olmayan bu ümit ve emellerin diğer bir hakikat olması icabeder.

c) İnsan ruhunun basitliğinden çıkarılan delil: Beden bir takım parçalardan mürekkeptir. Bir nehrin sularının daima yenilenip değişmekte olduğu gibi bu parçalar da daimi surette yenilenip değişmektedirler. Bunlar nihayet kayıplarını yerine getiremiyecek bir hale gelir ve bu yenilenme durur; ölüm vuku bulur, beden onu terkip eden unsurlara ayrılır. Lâkin ruh terkip halinde olmayıp, basit olduğundan yenilenme ve değişme olmaz, vahdetini daima muhafaza eder.

Cismin yok olmasını icabetittiren gıda alma imkânsızlığı ve yenilenme gibi sebepler ruhta mevcut değildir. Şu halde basit, bölünemez ve değişmez bir esasa ölüm tesir edemez. Ruh, tabiatının beden tabiatına aykırılığı dolayısiyle cisimle beraber yok olmayıp bâki kalması için lâzım gelen şarta sahiptir. Şu halde ruh ölümsüzdür.

d) İlâhî adaletten çıkarılan delil: İnsanda, adalet fikri vardır. Faziletin mükâfata ve kötülüğün de cezaya lâyık olduğunu aklı ve vicdanı kendisine haber veriyor. Halbuki bu dünyada fazilet sahipleri, daima mutlu olmadıkları gibi kötülük yapanlar da saadetten mahrum değildirler. Bilakis bazan kötülük cezasız kaldıktan başka galip de geliyor. Ve fazilet takdir edilmediği gibi ortadan kaldırılmağa çalışılıyor.

Halbuki adalet ve intizamın gerektirdiği şey faziletin mükafata mazhar olması ve kötülüğün cezaya çarptırılmasıdır. Şu halde bu dünyada vuku bulan bu haksızlıklardan dolayı, hakkı yerine getirmek üzere bir âhiret hayatının varlığı muhakkaktır.

(Süleyman Hayri BOLAY, Türkiyeʼde Ruhcu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi, sayfa 285-291.)

Yorum yapın