Pontus Meselesi Nedir? Rum Pontus Devleti Kurma Düşüncesi

Karadeniz Bölgesi’nde bir Rum Pontus Devleti kurma düşüncesi on dokuzuncu yüzyılda Avrupalı devletler tarafından gerçekleştirilmek istenen bir politikanın sonucunda oluştu.

Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girmesinden yararlanmak isteyen büyük devletler kendi çıkarlarına uygun politikalar izlemeye başladılar.

Etnikieterya Cemiyeti bir kısım Avrupalı devletin yardımı ile bölgede etkili olmaya çalışıyordu. Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Karadeniz Bölgesi’nde eğitim ve öğretim veren Merzifon Amerikan Koleji Müdürü’nün çabaları sonucunda 1904 yılında Pontus Rum Cemiyetinin kuruluşu gerçekleştirildi.

Hristiyan azınlıkların Osmanlı yönetiminden ayrılması gerektiğini ileri süren bu okulun yöneticileri, özellikle bölgedeki Rum çocuklarına Rum Pontus Devleti düşüncesini aşılamaya çalışıyorlardı. Karadeniz Bölgesi’nde çalışmalarını hızlandıran Pontus Rum Cemiyeti, 1910 yılından itibaren Pontus adında bir dergi çıkarmaya başladı.

Etnikieterya Cemiyeti ile siyasi ve askerî ilişkiler kuran Pontus Rum Cemiyetinin temel amacı, merkezi Samsun olmak üzere Batum’dan İnebolu’ya kadar olan bölgede bir Rum Pontus Devleti kurmaktı. Pontus Rum Cemiyetinin çalışmaları ile bölgede Rum nüfusunun artışını sağlamak için Kordos adıyla yeni bir Rum cemiyeti daha kuruldu.

Kordos Cemiyeti; Trakya, Doğu Karadeniz ve İzmir bölgelerinde Rumların sayısını artırmak ve Rum çetelerini göçmen gibi Doğu Karadeniz Bölgesi’ne göndermek için çalışmalar yapıyordu. Daha önce Samsun ve yöresinde Hristiyan nüfusu, Müslüman nüfusun onda birinden daha azdı. Bu örgüt, İstanbul’daki Rum Patrikhanesinin önerisi ve Yunanistan’ın yardımı ile Samsun ve çevresine dışarıdan Rum göçmenler getirdi. Buna rağmen bölgede 180 bin Müslümana karşı 60 bin Hristiyan vardı.

Bölgede yaşayan Rum ve Ermeniler günlük hayatlarında genellikle Türkçe konuşuyorlardı. Yunanistan’dan gelen papaz ve öğretmenler, Rumlara Türkçeyi yasaklayıp Rumca konuşma zorunluluğu getirdiler. Türk geleneklerine sahip ve Türkçe konuşan birçok Rum üzerinde baskı yapmaya başladılar.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti seferberlik ilan etti. Bu durumdan yararlanan Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumlar, Samsun ve yöresinde güven ve huzur ortamını bozarak Türklerin bölgeden göç etmeleri için faaliyetler yürütmeye başladılar.

Rum Pontus Çeteleri

1916 yılından itibaren Ruslar, Rum çetelerinin de yardımı ile Karadeniz Bölgesi’ni işgal ettiler. Ruslar, Rumlara silah, araç ve gereç vererek onları Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmeleri için kışkırtmaya başladılar. Rum çetelerine Rusların yanı sıra İtilaf Devletleri ve İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi de önemli destekler sağladılar.

1917 yılında Rusya’da meydana gelen Bolşevik İhtilali sonucunda Ruslar Karadeniz Bölgesi’nden çekilme kararı aldılar. Böylece bölgenin denetimi yeniden Osmanlı Devleti’nin eline geçmiş oldu. Bütün bu gelişmelere rağmen bölgedeki Rum çetelerinin çalışmaları bir türlü önlenemiyordu. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra bölgedeki Rum çeteleri faaliyetlerini daha da artırdılar. Yunanistan’ın ve İtilaf Devletlerinin desteği ile bölgenin savunmasını zayıflatmak ve işgal edilmesine zemin hazırlamak amacı ile bölgede karışıklıklar çıkarmaya ve halkı bölgeden göç ettirmeye çalışıyorlardı.

Türk milleti, Rum çetelerine imkânsızlıklar içinde karşı durmaya çalışıyordu. Pontus Rum Cemiyetinin çalışmaları sonucunda Yunanistan, Pontus iddialarını Paris Barış Konferansı’nda gündeme almayı başardı. Doğu Karadeniz’de yaşayan Rum nüfusunun Türklerden daha fazla olduğunu kabul ettirmek için konferans boyunca çalışmalar yapmaya başladı.

Yunanistan’ın savunduğu bu düşünceler konferansta sadece İngiltere tarafından kabul edildi. Çünkü İngiltere, bölgede kurulacak bir Rum Pontus Devleti aracılığıyla Doğu Karadeniz ve Kafkasları denetimi altında tutabilecekti. Yunanistan ise kurulacak olan bu devlet ile birleşerek büyük Yunanistan idealini gerçekleştirmek istiyordu.

Bu düşüncelerini Şubat 1919’da düzenlenen Pontus Kongresi’nde açıkça dile getirdiler. Bu kongrede önce bağımsız bir Rum Pontus Devleti’nin kurulması ve ardından Yunanistan ile birleşmesi için karar aldılar. Rum çetelerinin bü tün bu saldırılarına rağmen İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükûmetine “Karadeniz Bölgesi’nde Rumların can ve mal güvenliğinin kalmadığını, bölgede güven ortamının yeniden sağlanmaması hâlinde Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesine dayanarak, Samsun ve çevresine asker çıkartıp işgal edeceklerine” dair bir nota verdiler. Bu nota üzerine Osmanlı Hükûmeti tarafından bölgede inceleme yapmak üzere Mustafa Kemal Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak görevlendirildi.

Rum Pontus Çetesi

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldikten sonra Osmanlı Hükûmetine gönderdiği telgraflarda; Samsun ve çevresindeki huzur ve güven ortamının bozulmasına Rum çetelerinin neden olduğunu, bölge halkının ise bunlardan korunmak için silahlı mücadele etmeye başladığını belirtti.

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın uygulanmasıyla birlikte Pontus Rum Cemiyeti çalışmalarını daha da hızlandırdı. Yunan Başbakanı Venizelos’un desteği ile Trabzon Metropoliti Hrisantos, Ermenilerle iş birliği için Batum’a gitti. Yapılan gö rüşmeler sonucunda Ocak 1920 tarihinde Pontus-Ermeni Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya gö re İtilaf Devletlerinin işgallerine yardım edilecek, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’da yapılacak silahlı mü cadele ile Millî Mü cadele zor durumda bırakılacaktı. Hedeflenen asıl amaç ise Doğu Karadeniz’de bir Rum Pontus Devleti, Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise bir Ermeni Devleti kurmak idi. Alınan tüm tedbirlere rağmen 1920 yılının başlarından itibaren başta Samsun ve çevresi olmak üzere Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Pontus çetelerinin sayılarında önemli artışlar yaşandı.

Kurtuluş Savaşı’nda Pontus Ayaklanması: Batı Anadolu Bölgesi’nde Yunanlılarla savaş devam ederken Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum çeteleri de yıkıcı ve bölücü çalışmalarını;

  • Bizzat savaşa katılanlar,
  • Rum çetelerine araç-gereç ve yiyecek sağlayanlar,
  • Siyasal alanda destek sağlamak için propaganda yapanlar şeklinde üç grupta toplamıştı.

Bu planlı saldırılar, ayaklanma niteliği taşıyordu. BMM Hükûmeti, Rum çetelerinin saldırılarını engellemek için harekete geçti. Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğu konuşmasında Pontus Rum çeteleri ile mücadele edecek kuvvetlerin bir komuta altında toplanması gerektiğini açıkladı. Bu amaç doğrultusunda “Merkez Ordusu” adıyla BMM Hü kû metine bağlı yeni bir askerî birliğin kuruluşu gerçekleştirildi. Bu ordunun komutanlığına 9 Aralık 1920 tarihinde Nurettin Paşa atandı. Nurettin Paşa, Rum Ortodoks çetelerine karşı etkili bir mücadele başlattı. Ancak geniş bir bölgeye dağılmış olan bu çetelere karşı askerî tedbirler yeterli olmuyor, idari ve adli önlemlerin de alınması gerekiyordu. BMM Hükûmeti bir beyanname yayımlayarak dağlardaki çetelerin silahları ile birlikte teslim olmalarını istedi. Bu beyanamenin etkili olmaması üzerine daha köklü önlemler alarak sahil şeridinde yaşayan 15 ile 50 yaş arasında eli silah tutan Rumların Karadeniz Bölgesi’nin iç kısımlarına göç ettirilmesine karar verdi. Daha sonra yapılan mücadeleler sonucunda yakalanan Rumlar İstiklal Mahkemelerinde yargılandılar.

Merkez Ordusuna bağlı kuvvetler, Pontus Rum çetelerini ortadan kaldırmak için yoğun bir çalışma başlattı. Bölgede çıkarları olan yabancı devletlerin bütün uğraşlarına rağmen BMM Hükûmeti, Pontus Rum çetelerine karşı giriştiği etkin mücadeleyi, 1923 yılının ilk aylarına kadar sürdürerek Rum çetelerinin isyanlarını bastırmayı başardı. Türklerin Ermenileri yenilgiye uğratması üzerine Rum Pontus ve Ermeni çetelerinin iş birliği sonuçsuz kaldı.

1 Aralık 1922 tarihinde Lozan Barış Görüşmeleri sırasında kabul edilen bir kararla Türk-Yunan Ahali Mü badelesi (Değiş-Tokuş) Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Trabzon vilayetinde (o zaman Samsun’dan Rize’ye kadar olan bölgeyi içine alıyordu) yaşayan Rumlar, 1923 yılı başında deniz yolu ile Yunanistan’a göç ettiler. Bu değiş-tokuş sonucunda, Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan Rumlar, kendi istekleri ile bölgeden ayrıldılar. Kurtuluş Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Yunanlılar, yeniden Pontus Rum sorununu gündeme taşımaya başladılar.

Günümüzde Pontusçu Faaliyetler ve Yunanistan’ın İddiaları: Pontus meselesi, Lozan Barış Antlaşması ile ortadan kalkmasına rağmen Yunanistan tarafından yapay olarak yeniden gündeme taşındı. Bu çerçevede Yunanistan tarafından sözde “Pontus Soykırımı” iddiaları 1935 yılından itibaren uluslararası alanda yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Ancak bölgede yaşayan Rumların ve göç edenlerin sayısı dikkate alındığında soykırımdan söz etmenin tarihsel ve bilimsel gerçeklere aykırı olduğu açıkça görülmektedir.

Yunanistan son yıllarda, 1915 olaylarına ilişkin iddiaların dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırması ile birlikte “Pontus İddiaları”nı gündeme getirmekte ve dünyanın dört bir yanında yaşayan Rumların da desteğini sağlayarak bunu Türkiye aleyhine propaganda malzemesi olarak kullanmayı sürdürmektedir. Bütün tarihsel ve bilimsel gerçeklere rağmen Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi ulusal bir politika hâline getiren Yunanistan, 19 Mayıs gününü bu iddialar için “Anma Günü” olarak kabul eden bir yasa çıkarmıştır. 24 Şubat 1994 tarihinde Yunanistan Parlamentosunda oy birliği ile kabul edilen bu yasa, 7 Mart 1994 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

Yunanistan’ın ısrarla iddia ettiği Pontus Soykırımı’nın gerçekleşmesi tarihsel ve bilimsel açıdan da mümkün değildir. Çünkü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1948’de oy birliği ile kabul ettiği Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2.maddesinde, “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen suçlardan herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.” denilmektedir. Bu madde doğrultusunda da Yunanistan’ın iddialarının asılsız olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Dönemi’nde sivil Rumlara karşı herhangi bir katliam gerçekleştirilmemiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda Rumların Türklere katliamlar yaptıkları tespit edilmiştir. Bu tanıma göre Doğu Karadeniz’de bir soykırımdan söz etmek mümkün değildir. Çünkü bölgedeki çatışmalar sivil halkla değil eli silah tutan Rum çeteleri ile yapılmıştır.

Buna rağmen Yunanistan, Pontus Soykırımı iddialarını Türkiye’ye karşı kararlı bir şekilde kullanmaya devam etmektedir. Bunun yanı sıra hâlen Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde 400 bin Hristiyan kökenli gizli bir nüfusun bulunduğu tezini ileri sürmektedir. Yunanistan tarafından desteklenen ve sayıları iki yüzü bulan Pontus dernekleri bu asılsız iddiaları desteklemek için uluslararası alanda çalışmalarını sürdürmektedir.

Yorum yapın