Osmanlı Sanatı | Sivil Mimarisi | Kervansaraylar, Hanlar, Bedesten ve Çarşılar, Çeşmeler ve Sebiller

1. Kervansaraylar:

Ticaret yolları üzerinde ve külliyelerde güvenlik içinde üzerinde kervanların konaklaması ve çeşitli gereksinimlerini karşılaması için inşa edilen kervansaraylar, Selçuklu Dönemindeki kadar yaygın değildir.

Osmanlılar, Selçuklu kervansaraylarının planlarını sürdürmemişler, daha farklı bir mimari tasarım içinde hareket etmişlerdir. Çoğu, kentlerin içinde veya yakınındadır. Osmanlı Döneminde inşa edilmiş şehirlerarası kervansaray çok az sayıdadır.

Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı(15571560): Mimar Sinan’a Rüstem Paşa’nın yaptırdığı kervansaray, külliyenin içindedir. (Resim 02.87) Birbirlerini bitişik dikdörtgen iki ayrı bölümden oluşmaktadır.

Resim. 02.87: Edirne Rüstem Paşa Kervansarayı

Bunlardan küçük olanı ahır, büyük olanı ise han odalarıdır. Kesme taş ve tuğladan yapılan kervansaray iki katlı olup avlunun önünde yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan sütunların oluşturduğu bir revak bulunmaktadır. Üst kattaki revakların üzerleri kubbelerle örtülüdür. Odaların içinde birer niş ve ocak vardır. Üst katın avluya bakan pencereleri tuğla bezemelidir.

KayseriÜrgüp arasında İncesu Kara Mustafa Paşa, Kuşadası Öküz Mehmet Paşa, Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Kervansarayları Osmanlı Döneminde inşa edilmiş öbür önemli kervansaraylardır.

2. Hanlar:

Kervansaraylar Osmanlılarda kentin önem kazanması ve ticaretin canlanmasıyla yerini hanlara bırakmıştır.

Osmanlı Döneminde özellikle kent içi hanlarına önem verilmiştir. Bursa’nın fethinden sonra yaygınlaşan hanlar, kent içinde yer alan ticaret ya da geçici konaklama yapıları olarak inşa edilmiştir. Hanlar genellikle iki katlı ve revaklarla çevrili bir avlu etrafındaki odalardan oluşur. Zemin katlarında depo, ahır ve onarım atölyeleri bulunur Osmanlı hanları haberleşme ve alışveriş gereksiniminin karşılanabileceği işlevsel yapılardır.

Hanlar, özellikle 18. yüzyılda kent merkezlerinin kalabalık noktalarına yapılıyordu. Han mimarisinin pek azı ayakta kalan büyük ahşap örneklerine eski seyahatnameleri süsleyen gravürlerde görülmektedir.

Bursa Emir Han: Orhan Bey zamanında yapılan han, iç avlu çevresine sıralanan iki katlı ve buraya açılan odalardan oluşur. Hanın ortasında bir şadırvan ve zamana meydan okuyan tarihî çınarlar vardır. Duvarları iki sıra tuğla, bir sıra taştan oluşan almaşık örgülüdür.

Hanın alt katı eşya deposu, üst kat ise yolcu odalarından meydana gelmiştir.

Her odada birer pencere ve ocak bulunmaktadır.

Bursa çarşısının çekirdeğini oluşturan Emir Han, Osmanlı hanlarının en erken örneklerinden biridir.

Ankara Kurşunlu Han: Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilen hanın planı, Osmanlı Dönemi yapılarındaki gibi ortada büyük bir avlu, revaklar ve onun etrafında yer alan odalardan oluşmuştur.

İki renkli kesme taştan inşa edilmiş Kurşunlu Han, günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin yönetim bölümü olarak kullanılmaktadır.

Bursa Koza Han: 1491’de Sultan II. Bayezıt tarafından Mimar Abdul Ula bin Şah’a İstanbul’daki eserlerine vakıf olarak yaptırılmıştır. Dikdörtgen bir avlunun çevresindeki iki katlı han, doksan beş odalıdır. Ortasında küçük bir mescidin altında şadırvan vardır. Anıtsal, mavi çinilerle süslü, portalli hanın doğusunda ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlulu bölüm bulunmaktadır.

Diyarbakır’da Hüsrev Paşa Deliler Hanı, Bursa’da İpek Han, İstanbul’da Kürkçü Han, Büyük Valide Hanı, Sivas’ta Yeni Han, Bilecik’te Vezirhan bu yapılara örnek olanlar arasındadır.

3. Bedesten ve Çarşılar:

Bedestenler, bu isim “bezzazistan”dan gelir, kumaş satan çarşılara verilen addır. Kubbeyle örtülü geniş dikdörtgen yapılar olan bedestenlerin etrafını çoğunlukla dükkânlar çevreler. 14. yüzyılda ortaya çıkan bedestenler, çeşitli eşya satışının yapıldığı, tüccarların değerli evraklarının saklandığı, korunduğu sağlam yapılmış taş yapılardır.

İstanbul’un fethinden sonra inşa edilen büyük bedestenler tek katlı ahşap dükkânların bulunduğu Kapalı Çarşı’nın merkezinde yer almıştır. Bedestenler kâgir yapılardır. Yalnız kesme taştan inşa edilen örnekler bulunduğu gibi taş-tuğla karışık örgüyle yapılanlar da vardır. Çatı örtüsü çoğunlukla kurşun kaplıdır. Pencere yüzeyleri küçüktür ve az sayıda düzenlenmiştir.

Bedestenlerin bu kadar sağlam ve kapalı olmalarının nedeni yangından korunma, içindeki eşyanın güvenliği, yapıların uzun ömürlü olmasıyla ilgilidir. Bedestenler genellikle kare ya da dikdörtgen planlı yapılardır. Fatih Döneminde İstanbul’da inşa edilen Eski Bedesten, Ankara’da Mahmut Paşa Bedesteni, Edirne Bedesteni, Amasya Bedesteni, Filibe Bedesteni, Saraybosna Bedesteni ve Selanik Bedesteni’dir.

İstanbul Sandal Bedesteni: Fatih Sultan  Mehmet  Döneminde  inşa  edilmiştir. Sandal denilen bir çeşit kumaşın satıldığı yer olması nedeniyle Sandal Bedesteni adını taşıyan yapı, yirmi kubbe ile örtülmüştür.

Çarşılar, özellikle Osmanlı Döneminde büyük kentlerin ticaret merkezleri olan kapalı çarşılar, günümüzde de işlevlerini sürdürmektedir. Büyük camilerin çevresine yapılan arastalarsa Osmanlı Döneminin gelişmiş bir başka tür çarşı yapısıdır.

Kentlerin ticari mekânları olan bedesten, han ve pazarlar arasında İstanbul’da Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı ve Edirne Ali Paşa Çarşısı önemli örnekler arasındadır.

4. Çeşmeler:

Osmanlılar 16. yüzyıldan sonra çok sayıda çeşme yapmıştır. Ana kaynaktan künkler aracılığıyla saraylara, konaklara ve halka ait konutlara ait su dağıtımı sağlanmış, ayrıca hemen hemen her sokaktaki çeşmeler “hayır” eseri olarak halkın kullanımına açılmıştır.

Çeşmelerin mimarlık tarihi açısından önemi, cephe tasarımındaki zenginliğidir. Klasik Dönemde sivri kemer, Lâle Devri’nde yuvarlak ve yassı kemer, Barok Döneminde “s” ve “c” kıvrımlı kemerlerin kullanılması gibi çeşme mimarisi iç ve dış mekânda olmak üzere iki grup oluşturmaktadır.

Klasik çeşme cephesinde rumî, palmet ve lotuslar bulunur. Lale Devri’nde lale, meyveli kaseler, çiçekli sepetler en çok tercih edilen süslemelerdir. Bu dönemde meydan çeşmesi yapımı önem kazanmış, kentin geniş meydanlarında Ayasofya’nın arkasındaki III. Ahmet Çeşmesi (1728), Üsküdar’daki III. Ahmet Çeşmesi (1729) (Resim 02.88) ve Tophane Çeşmesi gibi anıt niteliğinde meydan çeşmeleri yapılmıştır.

Resim. 02.88: İstanbul Üsküdar III. Ahmet Çeşmesi

Lâle Devri’nden sonra Osmanlı, Rokoko ve Barok üsluplarında çeşme tasarımları ortaya çıkmıştır. Fındıklı, Zevkî Kadın Çeşmesi (1755) ) kıvrak çizgilerle oluşan az derin niş, doğal bitkisel süslemeler Rokoko üslubu içinde biçimlenmiştir. Maçka III. Osman Çeşmesi (1756) geniş saçağı ve istiridye kabuğu süslemesiyle Barok üslubundadır. 19. yüzyılın başında Osmanlı Ampir çeşme tasarımı gelişme göstermiştir. Cevri Kalfa Çeşmesi (1819 1820), Talimhane II. Mahmut Çeşmesi (1843) yeni üslubun çizgilerini taşır.

19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında Kuledibi’nde Lâleli Çeşme’deki gibi eklektik (seçmeci) üslupta özgün denemeler ortaya çıkar. 20. yüzyıl başında ise klasik Türk mimarlığına dönüş vardır. Rozetli, mukarnaslı ve kitabe biçimiyle Kısıklı Çeşmesi (1914) Yeni Klasikçilik akımının en belirgin eseridir.

5. Sebiller:

Sebiller çoğunlukla cami, mescit, türbe, sıbyan mektebi gibi yapıların yanında halka suyu karşılıksız dağıtmak için yapılmış eserlerdir. Pencerelerinde sürekli su dolu maşrapalar bulunan, çoğunlukla yerden bel düzeyine kadar bir duvar örülmüş, duvarla parmaklıklar arasındaysa maşrapaların geçebileceği küçük boşluklar bırakılmıştır.

İstanbul’da sebil yapımında asıl gelişme 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın ilk yarısında olmuştur. Sebiller; köşe sebilleri, cephe sebilleri, anıtsal sebiller ve pencere sebiller adları altında dört gruba ayrılır. Köşe sebilleri iki yöne bakan açıklıklarda düzenlenmiştir. Hüsrev Kethüda (1566), Gazanfer Ağa (1613-1614) ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1684) Sebilleri bu gruba ait sebil örnekleridir.

Cephe sebilleri külliyelerde, hayır kurumlarında, anıtsal yapılarda cepheyi zenginleştirmek amacıyla yapılmıştır. Koca Yusuf Paşa (1787), Sultanahmet Cevri Kalfa (1820) (Resim 02.89) cephe sebilleri içinde yer alır.

Resim. 02.89 İstanbul Sultanahmet Cevri Kalfa sebili

Anıtsal sebiller, sayıca en az olanlardır. En tanınmış olanı III. Ahmet Çeşmesi’dir.

Pencere sebiller ise bir duvara açılan boşlukta oluşturulmuştur. Sayıca çok ve yalın örneği Sultan Ahmet Külliyesi’nde (1609-1620) bulunmaktadır.

Osmanlı yapılarının içinde köşk veya yalı bahçelerinde bir tür çeşme sayılan, mermerden büyük bir taş üzerinden dökülen suların aşağıdaki havuz veya kurnaya toplandığı dekoratif amaçlı yapılardır. Osmanlılar, park ve bahçeleri süslemek, kuşların su gereksinimini gidermek için selsebil yapmışlardır.

Yorum yapın