Osmanlı Sanatı | Geç Dönem Osmanlı Dini Mimarisi | Lale Devri…

Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemine girmesiyle sosyal ve ekonomik yapıda çeşitli değişimler yaşanırken bu süreç “Batılılaşma” adı altında ülkenin sanatındaki yansımalarıyla da kendini göstermiştir.

Bu dönemde 1683’te Viyana bozgunu ve 1699 Karlofça Anlaşması ile Osmanlı Devleti, toprak yitirmiş ve Fransa’ya yakınlaşmıştır. III. Ahmet Döneminde Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi, Fransa’ya ilk kez büyükelçi olarak gönderilmişti.

Bütün bunlara paralel biçimde mimaride yeni yapı biçimlerinin yanı sıra süslemede de yabancı etkilerin belirginleştiği görülmektedir.

1. Lale Devri (1718-1730):

Bir çeşit sosyal ve entelektüel yenileşme hareketi özellikleri gösteren Lâle Devri’nin başlamasıyla Fatih Sultan Mehmet’ten beri Osmanlılar Avrupa kültürüne ilk kez ilgi duymaya başlamışlardır.

III. Ahmet’in saltanatına rastlayan Lâle Devri, dinî yapılardan çok sivil yapılarıyla dikkati çeker. Lâle Devri’nden başlayarak Osmanlı mimarisi, İstanbul’a gelen yabancı ressamların yaptıkları gravürlerinde görüldüğü gibi büyük bir sivil mimari geleneği yaratmışlardır. Haliç’teki Aynalıkavak Kasrı, 18. yüzyıl sivil mimarisinin III. Selim zamanının tek örneği sayılmaktadır.

Lâle Devri’nde III. Ahmet ve Vezir Damat İbrahim Paşa yönetiminde Osmanlı sanatı kökten değişimlere uğramıştır. Bu değişimlerin öncülüğünü Paris’e Türk elçisi olarak giden ve İstanbul’a yazdığı mektuplarında saray yaşamında sanatın ve mimarlığın yerini ve bahçe tasarımının Fransız Sarayı çevresi için öneminin altını çizen Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’dir. İstanbul’a döndüğünde yanında Rokoko çizimler, Fransız sanatını ve mimarisini gösteren gravürler getirmiş ve bilgi akışı bundan sonra kesilmiştir.

Haliç Kağıthane’de yapılan kanallar, havuzlar etrafında etkileyici konut alanları planlanmıştır. Kısa bir sürede güzel bahçeler içinde Boğaz ve Haliç kıyılarında yüzlerce yalı inşa edilmiş, çiçek tutkusu ve lâleye gösterilen özel ilgi, sonra da bu döneme adını vermiştir. Kısa süren bu dönemin en belirgin izlerini taşıyan eser, III. Ahmet Çeşmesi’dir.

Lâle Devri, bütün o güzel eserleri ortadan kaldıran kanlı Patrona Halil İsyanı ile son bulmuştur.

Nevşehirli İbrahim Paşa Külliyesi, Topkapı Sarayı, III. Ahmet Yemiş Odası (Resim 02.78), III. Ahmet Çeşmesi ve Kitaplığı, Sadâbad Köşkü ve kasırlar Lâle Devri’nin önemli eserleri arasındadır.

Resim. 02.78 İstanbul III. Ahmet Yemiş Odası

2. Türk Barok ve Rokoko Devri (1730-1808):

Bu  dönemde  klasik  Osman   lı yapı sanatının mimari ve süsleme ögeleri, yerlerini Avrupa mimarisinin Barok ve Rokoko sanatının ögelerine bırakmaya başlamıştır. Geleneksel süsleme anlayışı değişerek yapıların içinde ve dışında Barok ve Rokoko motifler kullanılmıştır. Akantus yapraklarıyla başlayıp deniz tarakları, stilize edilmiş bitkisel ögeler, yeni silmeler gibi bezeme ögeleri çeşmeleri, ahşap tavanları ve kapıları kaplamıştır.

İstanbul Nuruosmaniye Camisi (1748-1755): Büyük Selâtin camilerinin son halkası olan Nuruosmaniye Camisi, 18. yüzyılda Osmanlı mimarisine damgasını vuran Barok sanatının en dikkat çeken örneğidir. İnşasına I. Mahmut tarafından başlanıp III. Osman döneminde tamamlanan eserin mimarı, Simon Kalfa’dır. (Resim 79)

Resim. 02.79: İstanbul Nuruosmaniye Camisi

Osmanlı mimarlığının ve Barok sanatının en önemli anıtlarından olan Nuruosmaniye Camisi, mimari tarihinde evrensel yeri olan bir Osmanlı yapısıdır.

3. Türk Ampir Üslubu (1808-1860):

19. yüzyılda Osmanlı mimarlığı Fransa’daki gelişmelere ayak uydurmaya çalışmış ve Ampir üslup, II. Mahmut Dönemini etkilemiştir. Bu dönemi yansıtan eserlerde son cemaat yeri kaldırılmış, hünkâr dairelerine önem verilmiş, minareler ana yapıdan koparılmıştır. Bu üslup, eski Mısır mobilyalarının süslemelerinden de etkilenmiştir.

Türk Ampir üslubunda süsleme çiçek, yaprak ve bitki motiflerinden oluşmaktadır.

İstanbul Nusretiye Camisi (1822-1826): II. Mahmut’un Tophane’deki kışlalar arasına yaptırdığı eser, Ampir üslubun başarılı ilk denemesi sayılmaktadır. Mimarı Kirkor Amira Balyan’dır. (Resim 02.80)

Resim. 02.80 İstanbul Nusratiye Camisi

Caminin yazıları Mustafa Rakım Efendi ve Şakir Efendi’nindir. Kapının karşısında sebil vardır. Yapının iç süslemesinde çini ve mermer kullanılmıştır.

İstanbul Ortaköy Camisi (1854): Mimarı Amira Balyan olan cami, Sultan Abdülmecit zamanında Ampir üslup tarzında yenilenmiştir. (Resim 02.81)

Resim. 02.81: İstanbul Ortaköy Camisi

Bütün selâtin camilerindeki gibi harim ve hünkâr bölümlerinden oluşur. Merdivenle çıkılan yapının tek şerefeli iki minaresi vardır. Tek kubbeli, yivli gövdelidir. Kubbeyi taşıyan kemerlerde yuvarlak pencereler bulunmaktadır. Geniş ve yüksek pencereler, Boğaz’ın gün içindeki değişken ışıklarını caminin içine taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştır.

Bu dönemin önemli eserleri arasında Dolmabahçe Camisi, II. Mehmet Türbesi, Esat Efendi Kütüphanesi ve Alay Köşkü bulunmaktadır.

4. Seçmeci (Eklektik) Devir (1860-1900):

Bu dönemde Türk mimarisi, Avrupa’da doğup gelişen bütün sanat akımlarına açıktır. Yapılarda belirgin bir plan tipine rastlanmaz. Klasik dönem ile 19. yüzyıl sürecinde ortaya çıkmış ne kadar akım ve üslup varsa Osmanlı sanatı etkilenmiştir.

İstanbul Aksaray Valide Camisi (1871): Sultan II. Mahmut’un eşi ve Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Eserin mimarları Sarkis ve Agop Balyan’dır. Merkezî kubbesi onaltıgen kubbe kasnağına oturtulmuştur. Tek kubbeli caminin kuzeyinde hünkâr mahfili yer almaktadır. Tasarımıyla klasik Osmanlı camilerinden oldukça farklı bir mimariye sahip yapının iki tek şerefeli minareleri ana yapıdan ayrı tutulmuştur.

Seçmeci (Eklektik) Dönemi yansıtan eserler arasında Konya Aziziye Camisi (Resim 02.82), İstanbul Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayları bulunmaktadır.

Resim. 02.82: Konya Aziziye Camisi

5. Neoklasik Dönem (1900-1930):

Osmanlı ülkesinde 1900’den sonra giderek güçlenip yaygınlaşan ulusçuluk düşüncesinin Batıya tepki olarak gelişmesi sonucu Avrupa’dan uzaklaşmaya yol açmıştır. Böylece mimaride klasik Osmanlı ve Türk mimarisinin ögelerine dönüş başlamıştır.

Batılı sanat akımlarına karşı bir tepki olarak doğan Neoklasik Dönem mimaride geleneksel süsleme elemanlarına, eski eserlere ve özelliklerine dönerek geleneksel çizginin egemen olduğu yeni bir üslup oluşturmuşlar ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında da eser vermeyi sürdürmüşlerdir.

1908 yılından sonra yabancı etkisinden kurtulmayı amaçlayan bu hareketin öncülerinden olan Mimar Kemalettin (1870-1927), Mimar Vedat (1873-1942) ve Mimar Muzaffer (1881-1921) gibi sanatçılar eski Osmanlı klasik mimarisinin özlemine dayanan, sade mimarlık ögelerinin birinci planda olduğu, süsten arıtılmış yapılar inşa etmeye başlarlar.

Yani klasikçilik olarak adlandırılan bu yeni girişim, büyük bir ilgi ile karşılanır. Mimar Kemalettin, İstanbul’da “VI. Vakıfhanı, Bakırköy ve Bebek Camilerini, Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü binasını, Vakıf Apartmanlarını inşa eder. Mimar Vedat ise İstanbul Sirkeci’de Adliye Binası ve Yeni Postane’yi (Resim 02.83) Ankara’da Ankara Palas Oteli’ni ve eski Büyük Millet Meclisi binalarını yapar.

Resim. 02.83: İstanbul Yeni Postane, Mimar

Yorum yapın