Orta Çağ’da Coğrafya Kısaca

Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ve İlk Çağ kültürünün çökmesiyle beraber Orta Çağ’ın başından XIV. yüzyıla kadar diğer pek çok bilim gibi coğrafya da Batı dünyasında duraklama dönemine girmiştir. Bu duruma kilisenin baskısı da sebep olmuştur.

Orta Çağ’da coğrafya biliminin gelişmesinde Müslüman coğrafyacıların katkıları büyük olmuştur. Bu dönemde Müslüman coğrafyacılar, Herodot, Aristo, Strabon ve Batlamyus gibi Eski Çağ filozoflarının fikir ve düşüncelerinden yararlanırken diğer taraftan bu filozoflardan kalma fikir ve görüşlere kendi gezi ve gözlem sonuçlarını ekleyerek coğrafyanın gelişmesini sağlamışlardır.

Mekke ve Medine’ye yapılacak dinî ziyaretler için çeşitli bilgileri sağlama amacı, Müslüman coğrafyacıların eserleri üzerinde etkili olan temel faktör olmuştur. Bu sayede yapılacak yolculuklar ve kutsal yerler hakkında ayrıntılı bilgilerin olduğu çok sayıda rehber hazırlayabilmişlerdir. Diğer yandan İpek Yolu ile Baharat Yolu’nun büyük ölçüde Türk ve İslam ülkelerinden geçmesi Hristiyanlarla hem ticari ilişkilerin hem de bilimsel ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır.

Kıblenin tespit edilmesi, namaz vakitleri ve dinî günleri doğru bilme çabası Güneş’in ve Ay’ın değişen durumlarını belirlemeye yarayacak gözlemleri gerektirmiştir. Bu nedenle Müslüman coğrafyacılar, matematik coğrafya ve haritacılıkla ilgilenirken aynı zamanda astronomi çalışmaları da yapmışlardır.

Mesudi, Biruni (Görsel 1.9), İdrisi, İbni Batuta, İbni Haldun ve Uluğ Bey Orta Çağ’a damgasını vuran ünlü Müslüman coğrafyacılar arasındadır. İbni Haldun, çevresel faktörlerin insan toplulukları üzerindeki etkilerini incelemiş, beşerî coğrafya ve jeopolitik-siyasi coğrafya alanlarında görüşler ortaya koymuş; Biruni ise Dünya’nın çevresel uzunluğunu, yarıçapını ve 1 meridyen yayının uzunluğunu hesaplamıştır.

Görsel 1.9 Biruni
Görsel 1.9 Biruni

BİRUNİ (973-1048)

İbn-i Sina’nın çağdaşı Biruni; astronomi, fizik ve coğrafyaya orijinal katkılarda bulundu. Biruni, Dünya’nın şekli ve kâinattaki yeri konusunda doğru fikirlere sahipti. Dünya’nın küre şeklinde olduğunu, ancak bu kürenin üstündeki dağlarla çukurlar sebebiyle engebeli bir yüzeye sahip olduğunu fakat büyüklüğü karşısında bunların fark edilmediğini kaydetti.

Biruni’ye göre yeryüzündeki kara parçaları her taraftan okyanusla çevrili idi. Ancak okyanusun bazı kesimleri bilinmiyordu. Güney yarım küre su ile kaplanmıştı fakat bu denizlerde adalar bulunmaktaydı. Yaptığı tortul gözlemleriyle Biruni, şu anda Hindistan’ın olduğu yerde geçmişte denizin bulunduğunu ileri sürerek modern

jeoloji kavramı olan ‘Tethys’i (Tetis) önceden tanımlamış oluyordu. Ayrıca Biruni Dünya’nın çapı, çevresi, yüz ölçümü, hacmi gibi konularda ölçümler yapmış, ekliptik eğiminin değerini doğru olarak hesaplamıştır.

Biruni, küre şeklinde olduğunu kabul ettiği Dünya üzerindeki bilgileri, düzlem üzerine aktarırken ilk defa küresel trigonometriyi kullanmış ve yine ilk defa “ufuk derinliği” kavramını ortaya atmıştır. Biruni, yaptığı çalışmalar ile küre şeklindeki dünyanın çevresini de hesaplamış ve 41.297 km olarak bulmuştur.

(Kaynak: MEB Coğrafya 9 Ders Kitabı – Tarihî Coğrafya Prof. Dr. Osman GÜMÜŞÇÜ)

Yorum yapın