İslamda Otopsi, Ötenazi, Organ Nakli, Kan Bağışı, Haram Maddelerle Tedavi, İntihar

Hastalık insanın beden ve ruh halini olumsuz etkileyen bir durumdur. Tedavi ise bu durumun giderilmesidir.

İslam dini hastalıklara yakalanmamak için her türlü tedbiri almayı, hasta olunduğunda iyileşmek için çare aramayı tavsiye eder.

İslam'da sağlık emanettir.
İslam’da sağlık emanettir.

Tüm çabalara rağmen iyileştirilemeyen hastalıkları metanetle karşılamak, ardında büyük mükafatların gizli olduğu bir kapıyı açmaktır. Bu konu hakkında Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “…Sevabın çokluğu, belanın büyüklüğüyle beraberdir…”

Günümüzde tıp teknolojisi ve sağlık alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu durum olumlu gelişmelerin yanında dinî, hukuki ve ahlaki yönlerden de birçok sorunları beraberinde getirmiştir.

Sağlık gibi hastalığın da bir imtihan olarak var olduğu bilinciyle günümüz Müslümanları sağlıklarına Allah’ın (c.c.) razı olduğu yollardan kavuşmayı arzulamaktadır. Bu bağlamda otopsi, ötenazi, organ nakli, kan bağışı, haram maddelerle tedavi ve intihar konuları son zamanlarda yoğun olarak tartışılmaktadır.

Otopsi

Otopsi, ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı tıbbi bir incelemedir. Ölüm ve hastalık sebebinin  tespiti  için  bazen  cesedin  iç  organlarının  açılması ve hatta    incelenmek üzere vücudundan parça alınması yoluyla gerçekleştirilmektedir.

İslam’a göre insanların gerek hayatta ve gerekse vefatlarından sonra dokunulmazlıkları vardır. Ancak bu dokunulmazlığın sınırları vardır. Tıpkı ameliyat olmak gibi gerekli durumlarda bu dokunulmazlık kalkabilir. Otopsi sayesinde ölüm sebebi anlaşılmakta, bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilebilmektedir.

Ayrıca Hz. Peygamber otopsiyi değil yaşadığı toplumda intikam amaçlı ölüye yapılan saldırıyı yasaklamıştır. Gereklilik halinde ve zaruret ölçüsünde otopsi yapmanın caiz olduğu hükmünü açıklamıştır.

Ötenazi

Ötenazi sözlükte kolay ölüm, hızlı ölüm gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, tıbben tedavisi olmayan ve sürekli acı veren bir hastalığa yakalanmış kimsenin hayatına kendisinin ya da hukuki temsilcisinin izni ile son verilmesidir. Ötenazi, hastanın yaşamına kasıtlı olarak son vermektir.

Bugün ülkemizde yasak olan bu uygulamanın dinen haram ve hatta cinayet olduğu konusunda İslam âlimleri hemfikirdir. Çünkü İslam dininde “ölüm hakkı” değil, “yaşama hakkı” vardır. Ötenazi, kişinin hakkı olmayan bir şeyi talep etmesidir.

Hastanın aldığı tıbbi desteğin sona erdirilmesi konusu, beyin ölümü gerçekleşmiş kişiyle bitkisel hayattaki kişilerin tedavisinin durdurulması şeklinde iki kısımda değerlendirilir.

İslam âlimlerinin çoğuna göre, hastanın veya kanuni temsilcisinin izni ile bitkisel hayattaki kimse tıbben ölü sayılamayacağı için bu kimsenin aldığı tedaviyi durdurmak ötenazi kapsamında değerlendirilmektedir. Beyin ölümü gerçekleşmiş kimse ise artık ölüdür ve kendisinden yaşam destek ünitesinin çekilmesi ötenazi olarak değerlendirilmez.

Organ Nakli

Günümüzde organ nakli, bazı hastalıkların tedavisinde tek çaredir. Organı veren ve alan iki tarafın da insan olması ve insan organı üzerinde tasarruf yapılmasını gerektirmesi sebebiyle konu tıbbın dışında din, hukuk ve ahlak alanlarını da ilgilendirmektedir.

Kur’an ve sünnet, gerekli gördüğü bazı konularda ayrıntılı hükümler koymakla birlikte, her olay hakkında ayrıntıya inmeyip bütün dönemlerde ortaya çıkabilecek problemler için genel ilke ve kurallar bildirmekle yetinmiştir. Güncel bir mesele olması nedeniyle organ nakli hakkında klasik fıkıh kaynaklarında açık ifadelere rastlanmamaktadır.

Günümüzde organ naklinin İslam prensipleriyle ve amaçlarıyla ilişkisini kurarken farklı açılardan incelenip araştırılması gerekmektedir. Ayrıca İslam, ölüye önem vermekle birlikte hayata ve insana daha çok önem vermiş, hayatı korumayı beş temel esastan biri saymıştır. Bu nedenle günümüz İslam bilginleri ve fetva kuruluşları, tedavi maksatlı organ naklinin bazı şartlarla caiz olduğunu açıklamışlardır.

İslam âlimlerine göre ölüden kalp nakli yapılabilir
İslam âlimlerine göre ölüden kalp nakli yapılabilir

Ülkemizin dinî görüş açıklama yetkisini taşıyan en üst kurumu olan Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu, Suudi Arabistan’ da bulunan Büyük Âlimler Kurulu, İslam Konferansı Örgütüne bağlı İslam Fıkıh Akademisinin kararı ve 1990 yılındaki altıncı dönem toplantılarına göre organ nakli konusunda ulaşılan bazı sonuçlar şöyledir:

  1. Organ naklinin zaruret olması ve naklin olumlu sonuç vereceği konusunda güçlü kanaatin olması durumunda, organ nakli caizdir.
  2. Dinen aranan şartların gerçekleşmiş ve organı alınacak kimsenin kendisinin veya kanuni temsilcisinin izninin olması hâlinde organ nakli caizdir
  3. Kalp gibi hayatın kendisine bağlı bulunduğu tek organların canlı bir insandan bir başkasına nakli haramdır.
  4. Canlı bir insandan, temel bir hayati fonksiyonunu devre dışı bırakan organ nakli haramdır.
  5. Açıklanan durumlarda organ naklinin ittifakla caiz görülmesi, organın satım konusu yapılmaması şartına bağlıdır.

Kan Bağışı

Tıbbi bir zaruret olan kan nakli dinen sakıncalı olmayan bir uygulamadır. Kişi başkası için kan bağışında bulunabileceği gibi kendi tedavisi için de kan aldırabilir. Konunun istismara ve mağduriyetlere sebebiyet vermemesi açısından kan bağışında bulunan kişinin insani ve ahlaki bir görev olarak bağışta bulunması ve ücret talep etmemesi en doğru olandır.

Kan Bağışı

Haram Maddelerle Tedavi

Hastalıklara çare aramak hem fıtri hem dinî bir gerekliliktir. Günümüzde sorulan sorulardan birisi de yenilmesi içilmesi haram olan maddelerin tedavi amaçlı kullanımıdır. İslam bilginleri, uzman ve dinine bağlı bir doktorun hayati tehlike arz eden bir hastalığın şifasının ancak bu maddeler olduğunu ve başka seçeneğin olmadığını bildirmesi hâlinde kullanımını caiz görmüşlerdir.

İntihar

İnsan dünyaya yaradanını tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme gayesiyle gönderilmiştir. Hayatta kalma insan için en güçlü güdüdür. İnsanın tüm eylemleri bu gayeye dönüktür. İntihar ise şiddet içeren kasıtlı bir fiille veya tedaviyi, yeme içmeyi kesmek gibi dolaylı eylemlerle kişinin hayatına son vermesidir. Fıtratta olan yaşama güdüsünün ve Allah’ın (c.c.) belirlediği yolda yürüme gayesinin yok olmasıdır.

Hayat, Allah’ın (c.c.) kullarına bahşettiği, korunmasını emrettiği bir emanettir. Ayet ve hadislerde insan canının korunması gereken büyük bir değer olduğu vurgulanmıştır. İnsana bahşedilen her nimet gibi en önemli emanet olan canın, Allah’ın takdiri dışında insanın kendi müdahelesi ile sonlandılması yasaklanmıştır.

Allah sabredenlerle beraberdir
“Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi, 153. ayet.)

Kur’an-ı Kerimde Allah Teâlâ, “… kendinizi öldürmeyiniz!…”, “…kendinizi tehlikeye atmayınız…” buyurarak, kullarına canları üzerinde tasarruf hakkı vermediğini bildirmiş  ve  intiharı  yasaklamıştır.   “… Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara peygamberlerimiz, apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” buyurarak da hayatı sonlandırmaya yönelik girişimlerin aşırılık olduğunu vurgulamıştır.

Yaşamak insanın en büyük hakkıdır ve dinen koruma altına alınmıştır. Cana yönelik her türlü saldırı dinen büyük bir günahtır ve ahirette çok çetin bir azabın habercisidir. İntihar, bir ‘hak’ değil ‘haksızlıktır’ ve aşırı gitmektir. Aynı zamanda sosyal bir suç olarak kabul edilir. Zira insan sadece kendisi için değil toplum için de yaşar; topluma faydalı olmak onun bir görevidir. Bu anlamda intihar görevden kaçmaktır. Dinen haramdır ve büyük günahlar arasındadır.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Kişinin hayatını sürdürecek ölçüde yeme ve içmesi farz olup, bundan kaçınarak “ölüm orucu” tutması intihar hükmünde görülmüştür. Çünkü ölüme yol açabilecek bir açlık tehlikesinde İslâm, haram gıdaların bile yenilip içilmesine müsaade ederek insan hayatını korumayı ve kurtarmayı esas almıştır. (TDV, İslam ve Toplum, C 2, s. 182-183.)

Yorum yapın