İnsanlara Karşı Vazifelerimiz Nelerdir?

Dinimizde Allah’a(c.c.), Peygamber Efendimize(s.a.v.) ve Kur’an-ı Kerim’e karşı vazifelerimiz olduğu gibi birlikte yaşadığımız insanlara karşı da vazifelerimiz vardır. Dinimiz bizlerden sorumluluk sahibi insanlar olarak diğer insanlarla ilişkilerimizi hak, hukuk, emanet, dürüstlük, sevgi, saygı, adalet gibi temel ilkeler doğrultusunda sürdürmemizi ister.

İnsanlarla olan ilişkilerde gözetilmesi gereken hakların başında kul hakkı gelir. Kul hakkı insanların sahip olduğu hak anlamına gelir. İnsanlar arası ilişkilerden doğar. Kul hakkı yemek, insanın sahip olduğu hakların başkaları tarafından alınması, kullanılması, çiğnenmesi, ihlal edilmesi demektir.

Dinimizde kul hakkı yemek günahtır. Bu günahtan kurtulmak ancak hakkı yenen kişinin helallik vermesi ile olur. Eğer bir kişi kul hakkı ile ahirete giderse hakkını orada alacaktır. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Kimin yanında kardeşinin vakar ve onurunu sarsacak cinsten veya kıymeti bulunan bir şeyden zulüm ve haksızlık ile elde edilmiş bir hak varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı gün gelmeden önce bu gün, dünyada iken helalleşsin. Yoksa salih ameli varsa, haksızlığı kadar alınır, hak sahibine verilir. Şayet hasenatı yoksa hak sahibinin günahları alınır, onun üzerine yüklenir.” (Buhari, Mezalim, 10.)

Kul hakkı, bir Müslümanın insanlar arası ilişkilerinde gözetmesi gereken en önemli prensip olmalıdır. Bu konuda öncelikli olarak dikkat edilmesi gereken kul hakkı ise kişilerin can, mal ve namus emniyetleridir. Bir Müslüman diğer insanların canlarının, mallarının ve namuslarının dokunulmaz olduğu bilinciyle yaşar ve kesinlikle bu hakları ihlal edecek bir davranışta bulunmaz.

İslam dininde insanların yaşama hakkı dokunulmaz kabul edilmiştir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de “… Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın…” (İsra suresi, 33. ayet.) ayetiyle belirtilmiştir. Başka bir ayette ise “… Kim bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kimsenin yaşamasını sağlarsa bütün insanları yaşatmış gibi olur…” (Maide suresi, 32. ayet.) buyrularak cana kıymak en büyük günahlardan sayılmış ve bir insanın yaşamasına vesile olmak en faziletli davranışlardan biri olarak görülmüştür.

İnsanların canları dokunulmaz olduğu gibi malları ve namusları da dokunulmazdır. İslam dininde başkalarının mallarını hırsızlık, rüşvet, gasp gibi haksız yollarla ele geçirmek haram kabul edilmiş ve büyük günahlardan sayılmıştır. İnsanların namusuna dil uzatmak, şeref ve itibarlarını zedelemek, gıybetlerini yapmak, alay etmek, mahremiyetlerini araştırmak kul hakkı kapsamına giren yasaklanan davranışlardır.

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat suresi, 11-12.ayetler)

İnsanlar arası ilişkilerin nasıl olması gerektiği Peygamberimiz(s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle belirtir: “Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir.

Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. -Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular kiTakva buradadır. Müslüman kardeşini hor  ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka Müslümana haramdır.” (Buhârî, Edeb, 57.)

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”(Müslim, Birr 58.)

İnsanlara karşı vazifelerimiz arasında birbirimizi sevmek ve haklarımıza saygı göstermek de vardır. Toplumun diğer üyeleriyle uyumlu bir şekilde yaşayabilmek için karşılıklı sevgi ve saygı gerekir. Toplumsal yapımızın saygı ve sevgi temelli olması gerektiğini Peygamber Efendimiz(s.a.v.) “Büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet duymayan bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15.) hadisiyle vurgulamıştır.

İnsan toplumsal bir varlıktır. Toplum içinde doğar ve büyür. Hayatını devam ettirebilmek için doğumundan ölümüne kadar diğer insanlara ihtiyaç duyar. Bu nedenle insan, yaşamını bir toplumun üyesi olarak yardımlaşma ve paylaşma içerisinde sürdürmek zorundadır.

Yardımlaşma ve dayanışma, sevinçleri ve kederleri paylaşma, birlik ve beraberlik ruhuyla hareket etme gibi ahlaki tutumlar bir arada yaşamanın vazgeçilmez gereklerindendir. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v) Müslümanları bir bedenin organlarına benzetmiştir. Bu organlar arasındaki uyum bedenin sağlıklı çalışmasını sağlar. Toplumun birlik ve beraberliği için de bireyler arasındaki ilişkilerin güçlü ve uyumlu olması gerekir. Bundan dolayı İslam dini, insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı öğütler.

Bu konuda Peygamberimiz(s.a.v) şöyle  buyurmuştur;  “Müminler  birbirlerine   merhamet   etmekte, birbirlerini  sevmekte ve birbirlerini korumakta bir vücudun organları gibidir. Vücudun herhangi bir organı hastalandığında bütün vücut bundan rahatsız olur. Aynı şekilde bir mümin de sıkıntı içinde bulunduğunda, diğer müminler onun sıkıntısını, derdini ve üzüntüsünü paylaşırlar.” (Buharî, Edeb, 78.)

İnsanlar arası ilişkilerde en önemli ilkelerden biri de insanın kendisi için istediği bir şeyi diğer insanlar için de istemesidir. Peygamberimiz(s.a.v) bir hadisinde “Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşleri için de istemedikçe gerçek manada mü’min olamaz.” (Buhârî, İman, 7) buyurmuştur. Karşılıklı vazifelerimiz arasında selamlaşmak, davete icabet etmek, hastaları ziyaret etmek, cenazelere katılmak da vardır.

İnsanlara karşı vazifelerimiz dinimizin ahlaki ölçüler olarak ortaya koyduğu güzelliklerdir. Bu vazifelerin yerine getirilmesi insanların dünya hayatında mutlu ve huzurlu yaşamalarını sağlar. Ahirette de ebedi saadete vesile olur.

Yorum yapın