İktisadi Hayatla İlgili Meseleler

Bir kimsenin sahip olup üzerinde her türlü tasarrufta bulunabildiği şeylere mülk denir. Mülk sahibine ise malik denir. Mülkiyet, malike malın kendisinden yahut kirasından yararlanma, bu malı devrettiği takdirde karşılığını alma yetki ve hakkını verir.

Mülkiyet insanın yaratılışına uygun olduğu gibi toplumda adalet ve dengeyi kurabilmek açısından da önemlidir. Bu nedenle İslam dini özel mülkiyeti kabul eder ve bu konuda emeğe öncelikli bir önem verir.

Allah'ın isimlerindendir
Allah’ın isimlerindendir

Diğer konularda olduğu gibi mülkiyet konusunda da İslam, helal ve meşru yollardan kazanca büyük önem verir. Temelinde emek olmayan mülkiyeti, hibe, hediye ve miras gibi durumlar dışında meşru saymaz. Dolayısıyla İslam’da hırsızlık, gasp, yağma, faiz, kumar, karaborsacılık gibi yollarla mülk edinmek yasaklanmıştır. Ayrıca başkasının mülküne zarar vermek de suç olarak görülmüştür.

Bu suçlulara yönelik cezai tedbirler öngörülmüştür. İslamda malın korunması temel esas olduğu gibi kişinin malını korumak uğruna mücadele etmesi de onurlu bir davranıştır. Diğer yandan kişinin sahip olduğu mal varlığı ile başkalarına zarar verecek girişimlerde bulunması da yasaklanmıştır. Bir kimsenin mülkiyet hakkının sınırı diğer insanların ve kamunun haklarının başladığı yerde sona erer. Bu gibi durumlarda devletin özel mülkiyete müdahale etme ve sınırlama getirme hakkı vardır.

İslam’a göre insanlar mal ve çocuklarla uğraşırken kulluk görevlerini terk etmemelidirler. Bu konuda Yüce Allah, “Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır.” buyurarak, insanlar için en hayırlı olanın mal edinme hırsına kapılmamak ve kulluk görevlerini ihmal etmemek olduğunu vurgulamıştır.

İslam meşru kazanca önem verir.
İslam meşru kazanca önem verir.

Dolayısıyla İslam dini her şeyin madde ile ölçüldüğü, her şeyin sadece parayla satın alınabildiği, ibadetlerin ihmal edildiği bir hayatı insana yaraşır görmez. Müslüman için mülk edinmenin bir amaç değil; paylaşma, yardımlaşma, birlik, beraberlik ve Allah’ın (c.c.) rızasına ulaşmak için sadece bir araç olması gerektiğini vurgular.

Bu konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Mallarını  gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.”

Allah Teâlâ, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” buyurarak  fakirliğin  bir   istismar aracı olarak kullanılmasını yasaklamıştır. Hz. Peygamber de,“Sizden birinizin sırtında odun küfesi taşıması dilenmesinden hayırlıdır.” sözleriyle insanları alın teri dökerek rızkını temin etmeye yönlendirmiştir. Alın teri, kazancı bereketli kılar.

Bunun yanında Allah Teâlâ, bazen varlığı ve yokluğu kulları için imtihan vesilesi kıldığını ve bu nedenle bazı kullarına dünya nimetlerini bol, bazılarına da az verdiğini bildirmektedir. Fakat dünyada bolluk içinde yaşamak, mal ve servet sahibi olmak; Allah (c.c.) katında üstün tutulmanın bir göstergesi değildir. Bu konuda üstünlük en erdemli davranışı sergileyenindir.

En hayırlı kazanç kişinin el emeğidir.
En hayırlı kazanç kişinin el emeğidir.

İslam dini, zengini daha zengin, fakiri daha da fakir yapan ve doyumsuzca mal elde etme hırsıyla güçlünün zayıfı ezmesine neden olan bir sisteme karşılık sosyal adaleti esas alır. Zenginlere paylaşmayı, yoksulu görüp gözetmeyi, helal kazanç elde etmeyi ve kazancı helal yolda harcamayı tavsiye edip; fakirlere çalışmayı, rızkı temin etmek için çaba sarf etmeyi tavsiye etmiştir.

Kişilerin sahip oldukları malları cimrilik ederek sırf kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaları ve yığmaları ağır ifadelerle eleştirilirken saçıp savurmalar da kınanmıştır. Cimrilikle ilgili Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir…” buyrulurken malı biriktirip yığanlar hakkında da şöyle buyrulur: “… Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.”

İslam’ın Müslümanlardan istediği, “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” ayetinde de belirtildiği gibi israfla cimrilik arasında dengeli bir yol tutmaları, her şeye sahip olma hırsına kapılarak insanlık ve kulluk görevlerini unutmamalarıdır. Cömertlikte israf derecesine varıp kendilerini ve ailelerini mağdur etmemeleridir.

İslam, mülkiyetkonusunda dengeyi gözetir. Bu nedenle fakirliği önleyecek çözüm yollarını üretmiş; faiz, rüşvet, karaborsa, emek sömürüsü ve israf yasaklanmıştır. İnfak ve cömertlik övülmüş; zekât, sadaka, infak, komşu hakkı gibi yollar sunmuştur.

Ayrıca, Hz. Peygamber’in “Kim insanların mallarını geri ödeme niyetiyle alırsa Allah onun ödemesini kolaylaştırır. Kim de bir malı tüketip (geri ödememek) niyetiyle alırsa Allah da onun malını telef eder.” hadisinde açıklandığı gibi borcunu ödemeyi geciktirmek de İslam’a göre malın korunması ilkesine aykırıdır. Dolayısıyla başkasının mal varlığına zarar vermek zulüm, israf, kul hakkı ve fakirlik sebebidir.

Yorum yapın