İki Dünya Savaşı Arasında Türkiye’nin Dış Politikası Nasıldı?

Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk Dönemi’nde Lozan Antlaşması’ndan kalan sorunları çözmüş, komşularıyla ve Batılı ülkelerle eşitlik temeli üzerinde barışa dayalı ilişkiler kurmuştur.

Aşağıdaki etkinlikte de değinildiği gibi “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine dayalı bir dış politikanın kararlı bir şekilde izlenmesi, Türkiye’ye uluslararası ortamda saygınlık kazandırdı.

Lozan Antlaşması imza töreni (1923)

Barışa yönelik iş birliği çabaları gösteren Türkiye’nin politikaları iki döneme ayrılır: 1923-1932 arasındaki dönemde Türk dış politikası; Lozan’dan kalan sorunların etkisi altında, uluslararası ilişkilerin genel seyrinden çok tek tek devletlerin Türkiye’ye karşı izledikleri politikaya göre gelişmişti.

1932-1938 arasındaki dönemde ise Türk dış politikasında uluslararası ilişkiler daha belirleyicidir. Bu dönemde Türkiye’nin dış politikada temel amacı, büyük güçlüklerle elde edilen bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün, uluslararası statüko içinde korunması ve sürdürülmesidir.

1923’ten sonra Türkiye, dış politikada Lozan’dan kalan Musul, Hatay, dış borçlar, Suriye sınırı, nüfus değişimi ve Boğazlar sorunlarına öncelik verdi. 1932’ye kadar bu sorunları büyük ölçüde çözdü. 1930’larda ise komşuları ve Batı ile ilişkilerini geliştirmeye önem verdi.

Türkiye; Milletler Cemiyetine katılması, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı’nın imzalanmasında etkin rol oynaması ile Orta Doğu ve Balkanlarda barışın kurulmasında ve korunmasında etkin bir devlet konumuna gelmiştir. Aynı zamanda Avrupa’daki askerî ve siyasal gelişmeler (özellikle İtalya ve Almanya’da) üzerine Batılı ülkeler ile Sovyetler Birliği arasında hassas bir denge kurmaya çalıştı.

Ayrıca “savaşın bir uluslararası politika aracı olmaktan çıkartılmasını” öngören ve Briand-Kellogg Paktı diye anılan çok yanlı anlaşmanın bir an önce yürürlüğe girmesi için Sovyetler Birliği’nin önderliğinde hazırlanan Litvinov Protokolü’ne de ilk katılan devletlerden biri olmuştur.

Yorum yapın