Halkçılık Nedir?

Bir milleti meydana getiren çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde yer alan bütün insanlara “halk” denir.

Başka bir tanımla halk, belirli bir zamanda bir ülkede oturan, o ülkeyi vatan bilen; yazgısını, mutluluğunu o ülkeye bağlamış olan insanların bütünüdür.

Türk halkı denildiği zaman Türkiye’de yaşayan, devletini seven, mutluluğunu bu ülkenin mutluluğuna bağlı gören insan topluluğu anlaşılmaktadır.

Halkçılık ilkesi cumhuriyetçilik ve milliyetçilik anlayışını bütünleyen bir ilkedir. Atatürk, her zaman millet ve halk kavramlarını aynı anlamda ifade etmiş ve bir bütün olarak düşünmüştür.

Halkçılık; bireyler arasında hiçbir ayrım ve ayrılık gözetmemek, kişilerin yasalar karşısında eşitliğini benimsemek ve egemenliğin halka ait olduğunu kabul etmektir. Atatürk’ün halkçılık anlayışı, birleştirici ve bütünleştiricidir.

Atatürk, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü ile birlik ve beraberliğe vurgu yapmıştır. Atatürkçü düşünce sisteminde halkçılık ilkesi, adalet ve demokratik ilkelere dayanmaktadır.

Atatürk’ün halkçılık ilkesi ile cumhuriyetçilik ilkesi arasında ne tür benzerlikler vardır? Bu konuyu sınıfınızda arkadaşlarınızla tartışınız.

Atatürk’ün halkçılık ilkesi; Türk toplumunda birey, aile ve sınıf egemenliğine karşıdır. Milleti oluşturan bütün bireyler yasalar karşısında eşit haklara sahiptir. Atatürk’ün halkçılık anlayışı, millî egemenliği temel alır. Halkın kendi kendini yönetmesi demek olan demokratik bir sistemi öngörür. Atatürk, bu konuyla ilgili şunları söylemiştir:

“…Bizim görüşlerimiz-ki halkçılıktır-kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir! Yine şüphe yok ki bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir prensibidir.” (Prof. Dr. Yücel Özkaya, Genel Türk Tarihi, C 8, s. 600.)

Türk toplumunda bir sınıfın diğer sınıf veya sınıflar üzerinde egemenlik kurması, Atatürk’ün halkçılık ilkesi ile bağdaşmaz. Çünkü Atatürk’ün halkçılık anlayışı, bütün millet bireylerini ayrılık gözetmeksizin ülkenin öz evladı kabul eder. Onların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak devlet yönetimine eşit olarak katılımlarını sağlar. Atatürk, bu konuyu şöyle dile getirmiştir:

“Türkiye’de halk, ırk veya din ve kültürel yönden birleşmiş, diğerlerine karşı karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu ve kaderi, geleceği ve çıkarları ortak olan bir toplumdur.” (Mehmet Işık, Her Yönüyle Atatürk, s. 102.)

Atatürk, çobanlarla sohbet ederken (1921)

Atatürk’ün halkçılık anlayışı; sosyal adalete, sosyal güvenliğe, toplumun ekonomik bakımdan zayıf kesimlerinin korunmasına ve güçlendirilmesine, adaletli gelir dağılımına büyük önem vermekle beraber, sınıf mücadelesini reddeder. Atatürk, bu konuda aşağıdaki sözleri söylemiştir:

“Bizim görüşümüzde çiftçi, çoban, işçi, tüccar, sanatkâr, doktor, kısacası herhangi bir sosyal müessesede çalışan bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti eşittir. Devlete, bu anlayış ile azami yardımcı olmak ve milletin güven ve iradesini yerinde kullanabilmek bizce, bizim anladığımız manada halk hükûmeti idaresi ile mümkündür.” (Prof. Dr. Ergun Özbudun, Atatürkçülük, s. 58 – 59.)

Halkçılık ile millî egemenlik arasında çok yakın bir ilişki vardır. Atatürkçü düşünce sisteminde millî egemenliğin halkçılık ilkesi ile tamamlanması ona demokratik bir içerik kazandırmıştır. Atatürk, demokrasiye aykırı olan siyasi akımları memleketimiz ve halkımız için uygun görmemiştir.

Siyasal olaylara ve yönetime katılmada eşitliği temel alan halkçılık ilkesinde toplumun huzurunu bozucu çıkar çatışmalarına yer yoktur. Bu özelliği sürdürebilmek için hem vatandaşa hem de devlete bazı görevler düşmektedir. Devlet; bireylerin, sosyal dayanışma ve iş bölümü içinde çalışmasını sağlayacak önlemler almalıdır. Bireyler de iş bölümünün yapıldığı alanlarda çalışmasını esirgememeli, haksızlığa uğradığı zaman yasal yollarla hakkını aramalı, diğer meslektaşlarıyla birlikte yürüttüğü iş birliğini devam ettirmelidir. Toplumu kalkındıran ve gereksinimlerini karşılayan diğer kurumlarla birlikte uyum içinde işleyen bir ekonomik düzen ancak böyle gelişebilir.

Halk, toplumun ekonomik düzeyi ile yakından ilgilidir. Halkçılık ilkesinde her şeyden önce halkın tüm imkânları ile ekonomiye katılması, oluşturulan ekonomik ve sosyal değerlerden de hakkı olan payı alabilmesi son derece önemlidir. Dengeli ekonomik düzenin yaratılmasında halkın ve devletin birbirine güvenmesi, birbirlerine destek olması şarttır. Halkın devletten, devletin halktan kopması son derece tehlikelidir. Ekonomide adalete dayalı bir gelişme için halk, devletin ekonomik kamu düzeninde tekelci bir yapı oluşturmasını ve böylece ulusun bir kesiminin zarar görmesini önler. Atatürkçü düşüncede halkçılık anlayışı sosyal adalete, sosyal güvenliğe, ekonomik haksızlıkların giderilmesine yani adaletli gelir dağılımına önem verir.

Atatürk, Sivas’ta bir vatandaştan dilekçe alırken (1930)

Atatürk’ün halkçılık anlayışı, günümüzde adı “Halk Cumhuriyeti” olan sistemlerden ayrıdır. Çünkü bu cumhuriyetler halkın tamamını temsil etmediği, belli bir sınıfa dayandığı için gerçek anlamda bir halk devletinden farklıdır. Atatürk’ün halkçılık anlayışında devlete ayrıcalıksız, sınıfsız ve kaynaşmış bir toplum egemendir. Demokratik seçimlerle yönetimlerin belirlenmediği sistemlerde egemenlik bütünüyle millete ait değildir. Bu tür sistemlerin halkçılığı, sadece iktidarı ele geçiren sınıf için geçerlidir. Atatürk’ün halkçılık anlayışı, demokrasiye dayanan bir sistem olduğu için halkın bütünü yönetimde söz sahibidir.

Atatürk’ün halkçılık anlayışı, millî egemenliği temel alır. Halkın kendi kendini yönetmesi demek olan demokratik sistemi benimser.

Atatürk, demokrasiyi halkçılığın bir sonucu olarak gördüğünü şu sözleriyle belirtmiştir:

“Demokrasi (Halkçılık) esasına dayalı hükûmetlerde, egemenlik, halka, halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi, egemenliğin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını gerektirir. Bu şekilde, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve yasallığına temas etmektedir.” (Atatürkçülük 3, s. 38.)

Atatürk’ün halkçılık ilkesi demokrasi ile eş anlamlıdır. Ülkede demokrasinin tam olarak kurulabilmesi için halkın bütün kesimlerinin yönetime eşit şartlarda katılması gerekir. Halkçılık ilkesi demokrasiyi öngördüğünden Türk milletinin, seçme ve seçilme gibi haklarını elde etmesinde etkili olmuştur. Böylece Türk milleti, ülke yönetiminde söz söyleme ve karar verme yetkisine kavuşmuştur. Bu da ancak Atatürk’ün halkçılık ilkesinin halk yararına bir politika izlemesi ile gerçekleşmiştir.

Yorum yapın