Göl ve Bataklık Ekosistemleri

Göl ve bataklık ekosistemleri genel olarak tatlı sulardan meydana gelmektedir. Göller, tatlı yüzey sularının %87’sini oluşturur. Sularının sıcaklığı ve seviyesi mevsimden mevsime değişen göller; çevredeki ana materyalden çözünerek sulara karışan maddenin özelliğine göre tuzlu, acı ve sodalı olabilmektedir.

Bir gideğen yardımıyla fazla sularını dışarı boşaltabilen göllerin suları tatlıdır. Göl ekosistemleri genel olarak zengin ekosistemler arasında yer almaktadır (Görsel 1.34). Akarsuların getirmiş olduğu tortulların biriktiği gölün kıyı kesimleri tür itibarıyla daha zengindir.

Görsel 1.34 Göl ekosistemleri
Görsel 1.34 Göl ekosistemleri

Gölün özelliklerini bulunduğu ortamın iklim koşulları, bitki örtüsü, göle dökülen akarsuların debisi ve taşıdığı maddeler belirler. Göldeki besin maddelerinin miktarını ise önemli ölçüde çevreden gelen organik maddeler tayin eder. Göllerde ancak mikroskopla görülebilen son derece zengin ve bol miktarda fitoplankton ve zooplanktonlar bulunur.

Gölün yeşilimsi bir renkte olması, göl yüzeyindeki fitoplankton yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Akarsuların getirdiği killerin göl yüzeyinde yüzer duruma geçmesi, ışığın göldeki nüfuzunu azaltarak biyolojik faaliyetin düşmesine sebep olmaktadır.

Organik maddenin fazla olduğu gölün kıyı kesimi, canlı yaşamı açısından oldukça zengin bir alan hâline gelmiştir. Göl ekosisteminde yaşayan başlıca canlılar; saz, kamış, nilüfer gibi sucul bitkilerin yanı sıra algler, kurbağa, su yılanı, sazan ve karabataktır.

Bataklıklar, su döngüsünün devam etmesinde oldukça önemli bir işleve sahiptir. Bu alanlar; yeryüzü şekillerine bağlı olarak oluşan durgun, sığ, üzeri sazlarla kaplı ve akıntının yetersiz olduğu su birikintileridir (Görsel 1.35).

Görsel 1.35 Bataklık ekosistemleri
Görsel 1.35 Bataklık ekosistemleri

Bataklıkların da dâhil olduğu sulak alanlar (hidrobiyom), taban su seviyesinin yüksek olduğu kıyı kesimlerden başlayıp dağların yüksek kesimlerinde suyun birikmesine uygun olan çukur alanlara kadar devam eder. Sulak ekosistemler, kendilerine özgü bir flora ve faunaya sahip olduğu için karasal ekosistemler ile su ekosistemleri arasında geçiş özelliği gösterir.

Farklı iklim bölgelerinde görülebilen sulak alanlar, topoğrafya özelliklerine bağlı olarak da yerel özellikler sergiler. Ramsar Sözleşmesi‘ne göre sulak alanlar; çekilmiş hâlde ve derinliği 6 metreden az olan doğal ya da yapay, devamlı veya geçici; tatlı, acı veya tuzlu, durgun veya akıntılı bütün suların yanı sıra bataklık, sazlık ve turbalık alanlar ile denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikteki kısımlarını kapsamaktadır.

Göksu Deltası (Mersin) Akyatan Lagünü (Adana)
Burdur Gölü (Burdur) Uluabat Gölü (Bursa)
Seyfe Gölü (Kırşehir) Gediz Deltası (İzmir)
Manyas Gölü (Balıkesir) Meke Maarı (Konya)
Sultan Sazlığı (Kayseri) Yumurtalık Lagünleri (Adana)
Kızılırmak Deltası (Samsun) Kızören Obruğu (Konya)
Kuyucuk Gölü (Kars) Nemrut Kalderası (Bitlis)

Tablo 1.1: Türkiye’deki Ramsar Alanları (2018, T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı)

Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşme kapsamında sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı hedeflenmektedir. Bu hedeflerin gerçekleşmesine yönelik Türkiye’de 14 adet Ramsar alanı bulunmaktadır (Tablo 1.1).

BİLGİ HAVUZU

İran’ın Ramsar kentinde 2 Şubat 1971 yılında imzalanan ve sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını hedefleyen Ramsar Sözleşmesi’ne (Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) Türkiye 1994 yılında taraf olmuştur.

Sulak alanlarda hâkim bitki örtüsünü yosun, su zambağı ve nilüfer gibi yüzen bitkilerle saz ve kamış gibi su üstüne çıkan bitkiler oluşturmaktadır. Nehir kenarlarındaki sulak alanlarda akarsu boyu ağaçlıkları vardır. Biyolojik yönden tatlı sulardan oluşan sulak alanlar zengin ekosistemler arasındadır (Görsel 1.36).

Görsel 1.36 Sulak alan ekosistemleri
Görsel 1.36 Sulak alan ekosistemleri

Zengin bir türe sahip yaban hayatının oluşumunu sağlayan sulak alanlarda ördek, martı, balıkçıl, leylek, pelikan gibi çeşitli kuşlarla su aygırı, su samuru, su sıçanı, yengeç, kurbağa çeşitleri, su kaplumbağası, sürüngenler ve omurgasız canlılar yaşamaktadır. Aynı zamanda buralar; çeşitli kuşların yuva yaptığı, besinlerini temin ettiği ve göçmen kuşların barındığı alanlar olarak dikkat çekmektedir.

Sulak alanların gerek bulunduğu yere gerekse yakın çevreye ekolojik ve ekonomik açıdan büyük faydaları vardır. Yer altı suyunun beslenmesi, sellerin şiddetinin azaltılması, suyun filtre edilerek kalitesinin iyileştirilmesi ve zengin bir yaban hayatına barınak olması bu faydalara örnek verilebilir.

Tarımsal alanlardan, sanayi tesislerinden ve şehirlerden gelen ağır metal, aşırı azot ve fosfor birikimi sulak alanların kirlenmesine neden olmaktadır. Tuzlu bataklıkların bir kısmı ise yerleşme alanına dönüştürülerek ortadan kaybolmaktadır. Türkiye, Avrupa’da en fazla sulak alana sahip ülkeler arasındadır. Deniz kıyılarındaki sığ koylar, körfezler, lagün ve dalyanlar, delta alanları, taban su seviyesinin yüksek olduğu düzlükler ile göller ve çevresi sulak alanları oluşturur.

Türkiye’deki sulak alanlar; göçmen kuşların konakladığı, çok sayıda endemik türün bulunduğu ve nesilleri hızla tükenmekte olan çok sayıda bitki ve hayvan türlerinin barındığı yer olmasından dolayı uluslararası öneme sahiptir.

Türkiye farklı ekolojik karakterde, zengin ve çok çeşitli sulak alan habitatlarına sahiptir. Buna bağlı olarak Avrupa, Kuzey Afrika, Batı Asya ve Sibirya arasında bulunan 4 önemli kuş göç yolundan ikisi Türkiye üzerinden geçmektedir.

Görsel 1.37 Manyas Kuş Cenneti (Balıkesir)
Görsel 1.37 Manyas Kuş Cenneti (Balıkesir)

Kuşlar, ilkbaharda Türkiye’ye veya Türkiye üzerinden kuzeye; sonbaharda ise güneye doğru göç etmektedir. Bu göç esnasında Türkiye’ye uğrayan kuş türlerinden bazıları sadece sulak alanlarda konaklayıp göçmekte, bazıları kuluçkaya yatmakta, bazıları da kışı burada geçirmektedir. Türkiye’nin coğrafi konumu ve sahip olduğu sulak alanların zenginliği, bu kuşların göç esnasında ülkemizi tercih etmelerindeki temel sebeptir (Görsel 1.37).

BİLGİ HAVUZU

Ramsar Sözleşmesi kriterlerine göre Türkiye’de uluslararası öneme sahip 135 sulak alan belirlenmiştir. Bu alanların çoğu barındırdığı su kuşları ve balık türleri açısından uluslararası öneme sahiptir.

Türkiye’deki sulak alanlar birçok tehditle karşı karşıyadır. Bu tehditlerin başında kurutma faaliyetleri, kaçak avlanma ve tarım alanlarından gelen kimyasal maddelerle su kalitesindeki bozulmalar gelmektedir. Sulak alanların kirlenmesi veya kurutulması sonucu konaklayacak saha bulamayan göçmen kuşların popülasyonunda, kuluçkaya yatan kuş türlerinin miktarında ve çeşitliliğinde büyük azalmalar görülmüştür.

Ayrıca kuşlar dinlenmeden yollarına devam etmek zorunda kaldığından toplu kuş ölümleri de acı bir tablo olarak insanlığın karşısına çıkmaktadır. Sulak alanların drene edilerek tarıma açılması, tarım alanlarında bir artış sağlasa da buradaki yaban hayatının ortadan kalkmasına ve doğadaki besin zincirinin değişmesine yol açarak biyoçeşitliliği tehdit etmektedir.

Sulak alanların kurutularak tarım alanlarına dönüştürülmesiyle sadece Amik Gölü’nde yaşayan ve endemik bir tür olan yılanboyun kuşunun soyu tükenmiş (Görsel 1.38), Tarsus Aynaz’da ise nadir bir tür olan saz horozunun üreme alanı yok olmuştur (Görsel 1.39).

Görsel 1.38 Yılanboyun kuşu - Görsel 1.39 Saz horozu
Görsel 1.38 Yılanboyun kuşu – Görsel 1.39 Saz horozu

Su Ekosistemleri

Yorum yapın