Doğru Bilginin İmkânı Problemi

Doğa felsefesi örnekleriyle Antik İyonya felsefelerinin ilk döneminde beş duyu organı verilerine dayalı bir sorgulama yöntemiyle evreni ve onu oluşturan ana maddeyi (arkhe) anlamaya, bilmeye ve açıklamaya çalışıyorlardı.

Onların çağlar sonrasına kaynaklık eden bu çabalarına naiv empirizim (saf empirizm) denir. Nedeni sistemli ve disiplinli araştırma yöntemleri kullanmamış olmalarıdır. Mitolojik bilgilerin tecrübe, gözlem ve akıl üçgenindeki karışımı ile evrenin oluşumunu bilmeye, ana madde araştırmalarını yapmaya çalışıyorlardı.

Dönemin bütün filozoflarının aynı konuda uzlaşmaları imkânsızdı. Üstelik birbirleriyle de çelişik sonuçlara ulaşıyorlardı. Bu uzlaşmasız durum onları çok daha ciddi başka bir sorunla karşı karşıya getiriyordu. O da doğru ve güvenilir bilgiyi elde etmenin mümkün olup olmadığı fikriydi.

Doğru bilgiyi elde etmenin mümkün olmadığını, imkânsız olduğunu söyleyen düşünürlere septikler, düşüncelerine septisizm (şüphecilik); doğru bilgiyi elde etmek mümkündür diyen düşünürlere dogmatikler, düşüncelerine ise dogmatizm denir.

Septisizmi önceleyen düşünürlere bilgide rölativist (görececi) olduklarından sofistler, düşüncelerine de sofizm denir. Bilgeliği kullanma sanatı ustaları olarak da adlandırılırlar. Sofistlerin en ünlülerinden Protagoras (MÖ 480-410)ʼa göre “İnsan gerçeğin ölçüsüdür.” Bu ünlü söz bizlere sofistlerin penceresinden kişinin tecrübe ettiği bilginin göreceli oluşunu özetler.

Sofistlerin bir başka ünlü düşünürü Gorgias (Gorgias, MÖ 483-375) dir. Düşüncelerinin nihilizme kaynaklık ettiği iddia edilir. Ona göre hiçbir şey var değildir, var olsaydı bile bilinemezdi, bilinseydi bile başkalarına aktarılamazdı.

Septisizmin ortaya çıkışı Pyrrhon (Piron, MÖ 365-275) ile birlikte başlar. Pyrrhonʼa göre genelgeçer evrensel bir bilgiden söz edemeyiz. Biz hiçbir şeyin gerçeğini bilemeyiz ve yargıda bulunamayız. Varlıkların ne olduğuna dair yargılar doğru ya da yanlış değildir. Nesneler dünyasının kaynaklık ettiği, beş duyu organının verileriyle oluşan duyumlar ve algılar yer, durum veya kişiye göre değişir. Bu nedenle hiçbir şey bilemeyiz. Timon (MÖ 320-230)ʼa göre; “Nesneler nasıldır?”, “Nesneler karşısında nasıl tavır alırız?”, “Nesneler karşısında alınan tavırdan nasıl bir sonuç çıkar/ doğar?” sorularına verilecek cevap şudur: Nesneler değişme içindedir ve kesin olarak ayırt edilemezler. Bu sebeple hüküm vermekten kaçınmak gerekir. Bu tavır da bizi ruh sükûnetine götürür. Timon, septisizmi üç kavram ile özetler. Bunlar “kavranamazlık”, “hüküm vermeme” ve “ruh dinginliği” dir. Kavranamaz olan herhangi bir konuda hüküm vermezsek, yargıyı askıya alırsak ruh dinginliğine yani mutluluğa ulaşırız.

Şüphecilik, duyumcu ve akademi şüphecileri olmak üzere ikiye ayrılır.

Doğru bilginin imkânı konusunda genelgeçer bilginin elde edilebileceğini savunan düşünürlere dogmatikler denir. İnsan bilgisinin gerçeğe erişebileceğini, aklın mutlak bir değeri olduğunu, insanın bilgi ve varlık bakımından doğruya ulaşılabileceğini savunan felsefi akıma da dogmatizm denir. Dogmatizme göre varlık vardır ve bu varlık bilinebilir. “Varlığın bilgisini elde edebilir miyiz?”, “Bilgilerimizin kaynağı nedir?”, “Hangi tür şeyleri bilebiliriz?” soruların cevaplarını üç grupta toplayabiliriz: 1. Akılcılar (Rasyonalistler) 2. Deneyciler (Empiristler) 3. Eleştiriciler (Kritisistler).

İlk Çağ rasyonalistlerinden Sokratesʼe göre insan zihninde doğuştan gelen bilgiler vardır. Doğru bilgi akıldadır ve akılla elde edilir. Sokrates, doğru sorular sorarak bir köleye bile geometri problemini çözdürmüştür. Yöntemi ironi (alay) ile maiotik (fikir doğrutma)dır. Akıllıca sorgulamalar, mantığın ilkeleri, yerinde kullanıldıklarında çelişkiler içeren yanlış bilgiler fark edilir. Sofistlerin aksine Sokrates doğruyu bilmenin mümkün olduğunu ve doğru bilginin de insanı doğru davranışa götürdüğünü söyler. Bilgisizliğin sonucunda kötülük oluşur. Hiç kimse bilerek kötülük yapmaz.

J. Lockeʼa göre, genelgeçer doğru bilgi elde etmenin yolu deney ve tecrübedir. Zihindeki bilgilerimiz dış düyadan gelen duyumlarla oluşur. Duyu organlarından gelmeyen hiçbir bilgi yoktur. Zihin doğuştan boş bir levha (tabula rasa) gibidir. Bütün bilgilerimiz deneyden gelir.

I. Kantʼa göre zihindeki kategoriler doğuştandır ve duyumlar aracılığıyla oluşan algıların düzenlenme yeridir. Varlık sadece duyu organlarımızla algılayabildiğimizin sınırını oluşturmaz. Duyu organları fenomenler (görüngüler) evrenini algılar. Bir de numenler evreni vardır, duyu organlarımız bu alanı algılayamaz. Bununla beraber fenomenlere ait bilgilerimiz kesin ve doğrudur. Doğruluğundan kuşku duyulmayan bilgi elde edilebilir. Bunun için iki şey gerekir: doğuştan bilgi işleme yeteneğine sahip kategorilerle donatılmış zihin ve bu zihne duyu verilerini iletecek deneyimler. Sonuç olarak Kantʼta bilgi, akıl ve deneyin birlikte işlemesinden doğar.

Yorum yapın