Dengeleme – En Elverişli Yaşama Koşullarına Uyma

Canlı varlıkların yaşayabilmesi için organizmada beden ısısı, oksijen, su ve kandaki şeker oranı gibi ögelerin belli sınırlar içinde tutulması gerekir. Bunların oranının değişmesi hastalıklara hatta ölüme neden olabilir.

Dengelenme, organizmanın en elverişli yaşama koşullarının kendiliğinden devamını sağlayan mekanizmadır. Bu biyolojik mekanizma sonucu meydana gelen otomatik tepkiler, organizmada yaşamak için en uygun iç koşulların belli sınırlar içinde kalmasını sağlamaktadır.

İnsan, devamlı olarak içten ve dıştan gelen uyarıcılara tepkide bulunmak zorundadır. Bu uyarıcılar; açlık, susuzluk gibi fizyolojik dürtüler, başarılı olma isteği gibi toplumsal güdüler ya da dıştan gelen ani bir gürültü, toplumsal bir istek veya baskı olabilir. Bunlar aralıksız olarak organizmanın dengesini bozar.

Organizma, fizyolojik dengesini sağlamak için gösterdiği çabayı, ruhsal dengesini korumak için de gösterir. Kişi, çeşitli davranış şekilleriyle dengesini yeniden kurmaya çalışır. Örneğin insanın vücut ısısı, kalp atışı, tansiyonu değiştiğinde organizma uyumu sağlamak için çaba harcar. Üşüyünce titreriz, sıcakta terleriz, yorulduğumuzda dinleniriz veya uyuruz. Çünkü yaşamak için çevreyle uyum içinde olmalıyız.

Çevreye uyum sağladığımız gibi çevreyi de (evler yaparak, ısısını ayarlayarak) kendimize uydururuz.Denge durumunun bozulması, insanın içinde bir gerginlik ve stres yaratır. Stresi yaratan istek ya da gereksinim doyuruluncaya kadar gerginlik devam eder. Eğer bu yapılamazsa ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir.

Yorum yapın