Biyoterörizm Nedir? Biyolojik Silahların Özellikleri Nelerdir? Biyolojik Savaş ve Biyoterörizm Olaylarının Tarihçesi

Biyolojik terör, en önemli tehditini uygarlık ve demokrasi ile birlikte masum ve korunmasız insanlara yöneltmiş sinsi bir araçtır.

Biyoterörizm kişiler, gruplar veya hükümetler tarafından ideolojik, politik, dini veya ekonomik kazanç sağlamak amacıyla biyolojik ajanların insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık oluşturmak ve/veya ölüme neden olmak amacıyla kullanılması olarak tanımlanmaktadır.

Biyoterörizm saldırılarında mortaliteyi etkileyen en önemli etmenler, semptomların erken tanınması ve erken tedavisidir. Acil servis hekimlerinin de, biyoterorizmde kullanılan ajanlar ve neden olduğu semptomlar hakkında bilgili olmaları gerekmektedir.

Son yıllarda biyoterörizmde kullanılabilecek mikroorganizmaların sayısı artmaktadır. Biyolojik ajan olarak, sadece mikroorganizmalar değil, mikroorganizmaların toksinleri, bitkiler ve hayvanlar da kullanılabilmektedir. Biyolojik ajanlar su, gıdalar, vektörler ve aerosolizasyon aracılığıyla ile uygulanabilmektedir.

Biyoterörizm Nedir? Biyolojik Silahların Özellikleri Nelerdir? Biyolojik Savaş ve Biyoterörizm Olaylarının Tarihçesi

Biyolojik Silahların Özellikleri Nelerdir? Biyolojik silahlarda bulunması gereken özellikler şunlardır:

  1. Kolay bulunması ve kolay üretilebilir olması,
  2. Aerosol haline getirilebilmesi (partikül büyüklüğü: 1-10 μm),
  3. Geniş coğrafi alana yayılabilmesi,
  4. Güneş ışığı, kuruluk ve ısıya dayanıklı olması,
  5. Ağır hastalığa veya ölüme neden olması,
  6. İnsandan insana bulaşabilmesi,
  7. Etkili bir tedavi veya profilaksi yönteminin bulunmaması.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1970 yılında biyolojik ajanların etkilerini tahmini olarak hesaplamıştır. Beş milyon nufuslu bir şehir üzerine 50 kilogramlık şarbon basili aeresol olarak bırakılırsa, 250 bin kişinin hastalanacağı ve bunların 100’binin ölebileceğini bildirmiştir. Francisella tularensis için bu oranların sırasıyla 250 bin ve 19 bin olacağı ve Yersinia pestis‘in 150 bin pnömonik vebaya ve 36 bin ölüme neden olacağı tahmin edilmiştir.

ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), biyolojik ajanları hastalık oluşturma, yayılma ve öldürücü özelliklerini göz önüne alarak üç kategoride incelemektedir (Tablo 1). Kategori A içerisinde insandan insana bulaşabilen, kitlesel ölümlere neden olarak halk sağlığını önemli oranda etkileyen ve paniğe yol açan ajanlar yer almaktadır.

Biyolojik ajanların sınıflandırılması.
Tablo 1. Biyolojik ajanların sınıflandırılması.

Bu gruptaki ajanlar için surveyans, laboratuvar tanısı ve ilaç depolanması gibi geniş çaplı önlemlerin alınması gerekmektedir. Kategori B içinde yer alan bazı ajanların geniş yayılma potansiyeli olsa da, genellikle daha az hastalık ve ölüme neden olmaktadırlar. Halk sağlığı üzerine daha az etkileri olmakla birlikte, bu kategoride de surveyans ve laboratuvar tanı kapasitesinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak, kategori A’da tanımlanmış ilaç depolanması gibi ek önlemlere daha az ihtiyaç duyulmaktadır.

Kategori C’de yer alan ajanlar için ise, günümüz de yüksek biyoterörizm riski olmamakla birlikte, yayılımı ve üretimi kolay olan bu ajanların, gelecekte yüksek riske neden olabilecekleri düşünülmektedir.

Bir bölgede görülen salgının, doğal yolla mı yoksa biyolojik saldırı sonucu mu ortaya çıktığına karar verilmesi, büyük önem taşımaktadır. Biyolojik saldırı ile hastalıkların doğal ortaya çıkışları arasında, bazı ayırıcı özellikler bulunmaktadır;

  • Kısa bir periyodda, saatler-günler içinde, epidemik eğride hızlı yükseliş,
  • Doğal salgınlarda görülen yükselme ve alçalmalar yerine daha sabit bir yükseliş,
  • Benzer semptomlar görülen kişilerin sayısında orantısız artış,
  • Aynı coğrafi bölgeden gelen hastaların sayısında artış,
  • Hızlı gelişen fatal olguların sayısında artış,
  • Dışarıda yaşayanlar ile karşılaştırıldığında ev içinde yaşayanlarda daha düşük atak hızı,
  • Potansiyel biyoterörizm etkeni olan nadir görülen hastalıkların (şarbon, veba, tularemi, botulizm) görülmesi,
  • Hasta ya da ölen hayvanların sayısında artış,
  • 48-72 saat içinde olgu sayısında artış saldırının bakteriyel etkenle, birkaç saat içinde artış ise toksin ile yapıldığını göstermektedir.

Biyoterörizmin Tarihçesi

Geçmişte biyolojik ajanların silah  olarak  kullanılması  ile ilgili birçok olay yaşanmıştır. 12. yüzyılda İtalya’da içme sularının insan ve hayvan ölüleri ile kirletilmesi, tarihte bilinen ilk biyoterörizm denemesidir.

1346 yılında Ukrayna’da, Tatar askerleri vebadan ölmüş insan cesetlerini mancılıkla şehrin surlarından içeri atarak salgın oluşturmuşlardır. 1763 yılında Amerika’da İngiliz komutan, çiçek virüsü ile kontamine battaniyeleri kızılderililere vererek salgın başlatmış ve sonuçta çok sayıda kızılderilinin ölümüne neden olmuştur. Bakteriyel patojenlerin biyolojik savaş ve biyoterörizmde kullanılması ile ilgili kısa bir tarihçe Tablo 2’de gösterilmiştir.

Tablo 2. Biyolojik Savaş ve Biyoterörizm Olaylarinin Tarihçesi.

Tablo 2. Biyolojik Savaş ve Biyoterörizm Olaylarinin Tarihçesi.

Yirmibirinci yüzyıl, genetik biliminde, moleküler mikrobiyoloji ve gen mühendisliği alanlarında altın çağın yaşandığı bir süreç olarak kabul edilse de insanoğlunun doğası gereği, bu ilerlemeler barışçı olmayan amaçlarla da kullanılmış, saldırı ve kitle imha aracı olarak yeni biyoterör silahları üretilmiştir. Biyolojik araştırmalardaki hızlı gelişmeler insan yapımı biyolojik toksinler de dahil biyolojik silahlarda yeni ilgi alanları yaratmıştır. Ülkeler arası imzalanan yeni silah kontrol rejimleri, nükleer ve kimyasal silah geliştirilmesine sınırlama getirmiş, fakat biyolojik silahlara olan ilgiyi arttırmıştır.

1991 yılınında, Zaire’deki ebola virüsü salgınında hastalara yardım etmek için bu ülkeye giden Shinrikyo mezhebi mensubu 40 kişinin, planladıkları biyolojik saldırı için öldürücü ebola virüsünü almak üzere oraya gittikleri ortaya çıkmıştır. Tokyo’da metroya sarin gazı ile saldırı düzenleyen terörist örgütün aynı şehirde en az sekiz defa şarbon ve botulismus saldırısı düzenlediği, fakat bilinmeyen nedenlerle başarısız olduğu açıklanmıştır.

ABD’de 11 Eylül 2001 tarihindeki terörist saldırılarının hemen ardından değişik kuruluşlara gönderilen ve toz halinde şarbon sporları içeren mektuplar resmi olarak bilinen son biyoterörizm olayıdır. Bu saldırı, 10 tanesi inhalasyon, kalanı deri şarbonu olmak üzere toplam 15 kişide hastalık oluşmasına neden olmuştur.

Günümüzde yaklaşık 10.000 dolar harcanarak kurulabilecek küçük bir laboratuvarda biyolojik silah olarak kullanılabilecek çoğu mikroorganizmanın üretilmesinin mümkün olduğu bir ortamda bu tür istenmeyen gelişmelerin olması kaçınılmazdır. Biyoterörizmde kullanılan silahların, çok küçük miktarlarda bile etkili olmaları ve inkübasyon süresine bağlı olarak etkilerinin geç ortaya çıkması nedeniyle, saptanmaları güç ve hatta bazen imkansız olmaktadır.

Kaynak: Biyoterörizm ve Şarbon (Bioterrorism and anthrax), Türkiye Acil Tıp Dergisi Turk J Emerg Med 2009;9(4):185-190, Mustafa SERİNKEN,1 Selda Sayın KUTLU

Yorum yapın