Bağlantısızlık Ne Demek? Sömürgeden Kurtulma ve Bağımsızlık… Barış İçinde Bir Arada Yaşama

II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgeciliğe karşı mücadele veren birçok yeni devlet, bağımsızlığını kazanarak dünya sahnesine çıktı.

Bu yeni devletlerin pek çoğu, Batılı devletlerde eğitim görmüş, Batılı bir ideoloji olan ulusçuluğu benimsemiş kişilerce kurulmuş ve yönetilmiştir.

Bu yöneticiler, kendilerine özgü ulusçu bir anlayışla yoksul ülkelerini Batılı ülkelerin yaşam standartlarına yükseltmek için modernleşme ve kalkınma politikaları uygulamaya çalıştılar. Bu ülkelere “üçüncü dünya ülkeleri” adı verildi.

Bu adı ilk kez 1952’de Fransız iktisatçı Alfred Souvy (Alfıret Suvi), Doğu ve Batı Bloklarına dâhil olmayan, az gelişmişlik gibi ortak özellikleri bulunan tüm ülkeler için kullanmıştır.

Bu ülkeler, siyasal yönden bağımsız olsalar da ekonomik anlamda dışa bağımlıydılar. Bu konuda, Jaques Berque (Jaküs Berkü) şunları şöylemiştir:

“Üçüncü dünyalı olmak, hem buradan çıkmayı istediği hâlde başaramamak hem de öteki ülkelerle mücadeleye devam etmek demektir.”

Bu ülkelerin geri kalmışlıktan kurtulmaya yönelik modernleşme ve kalkınma hedefleri, onları iki kutuplu dünyada iki kutuptan da bağımsız olmayı anlatan “Bağlantısızlar Hareketi”ni oluşturmaya yöneltti.

Nasır, Nehru ve Tito Bandung Konferansı’nda (1955)

Bağlantısızların öncülüğünü Hindistan lideri Nehru, Yugoslavya lideri Tito ve Mısır lideri Nasır yapmıştır. Bu üç devlet içinde de Hindistan öncü konumundadır. “Bağlantısızlık” terimi ilk kez 1946’da daha Soğuk Savaş başlamadan Nehru tarafından kullanıldı ancak sözcük Soğuk Savaş Dönemi’nde anlam kazandı.

Kore Savaşı sırasında üç farklı kıtada yer alan Yugoslavya, Mısır ve Hindistan bağlantısız olduklarını ilan ettiler. Böylece “Bağlantısızlık” politik bir durum olarak ortaya çıkmış oldu. Bu devletler, bağlantısız olmakla birlikte kendilerini uluslararası sistemden soyutlayacak türden bir yalnızlık politikası da izlemediler.

Jawaharlal Nehru (1899-1964)

1955’e gelindiğinde sayıca çoğalan ve güven kazanan Bağlantısızlar, Endonezya’nın Cava Adası’ndaki Bandung kentinde bir araya geldiler. Hindistan ve Çin’in aralarındaki Tibet sorunundan kaynaklanan savaşa son vermeleri ve 1954’te “barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi”ni ilan etmeleri Bağlantısız devletlere Bandung Konferansı’nı düzenlemek için uygun ortamı oluşturmuştu.

Konferansa yön verenler Hindistan lideri Nehru, Çin Başbakanı Çu En Lay ve Mısır lideri Nasır oldu. Bandung Konferansı’nı bağımsızlığını yeni kazanan beş Asya devleti (Endonezya, Hindistan, Birmanya, Pakistan ve Sri Lanka) düzenledi.

Asya’dan Çin, Vietnam, Kamboçya; Afrika’dan Mısır, Libya, Habeşistan (Etiyopya) gibi devletlerle birlikte yirmi dokuz devlet konferansa katıldı. Konferansın temel amacı, bağımsızlığına yeni kavuşan ülkelerin ABD ve SSCB gibi iki süper güç karşısında varlıklarını korumak için dayanışmalarını gerçekleştirmekti. Konferansta barış içinde yaşamanın beş ilkesi kabul edildi.

Konferansa yön veren bu ilkeler şunlardır: Siyasi bağımsızlık, kendi topraklarında başka devletlere askerî üs vermeme, askerî ittifaklara katılmama, ikili ittifaklara girmeme, ulusal kurtuluş savaşlarını destekleme. Bağlantısızlar, yeni konferanslarla ilkelerini geliştirdiler.

Bandung Konferansı ile Bağlantısızlık bir durum olmaktan çıkarak fiili bir harekete dönüştü. Bandung’a farklı siyasal yapılardan ve Soğuk Savaş’ın farklı taraflarıyla bağlantıları olan ülkelerin katılması, Doğu ve Batı Bloklarına karşı tam bir ortak karar çıkmasını engelledi.

Irak, Türkiye ve Pakistan’ın etkili olduğu Batı yanlısı grup ile Hindistan, Mısır ve Çin’in liderliğini üstlendiği Batı karşıtı bağlantısızlığı savunan grup arasında sert tartışmalar yaşandı. Ancak sonuç bildirgesine bakıldığında ikinci gruba dâhil ülkelerin konferansta belirleyici oldukları görülmektedir.

Bağlantısızlığın Gelişmesi

1955-1960 arasında birçok Afrika sömürgesi bağımsızlığını kazandı. Böylece BM üyesi Bağlantısızların sayısı, kurucu elli iki üyeyi geçti.

BM, 1960’ta “sömürge altındaki ülke ve halklara bağımsızlık verilmesine ilişkin bildiri”yi yayımladı. Bandung Konferansı’ndan sonra sayıları artan bağlantısız devletler, sadece Asya-Afrika hareketi olarak değil, daha geniş çapta, uluslararası politikada bir “Bağlantısızlık” (Non Aligment) akımını ortaya çıkardı.

Bağlantısızlar’ın bir hareket olmaktan öte resmen bir teşkilata dönüşmesi ise 1961’de Tito, Nehru ve Nasır’ın öncülüğünde toplanan Belgrat Konferansı’nda gerçekleşti. Yirmi beş devletin katıldığı konferansın sonunda yirmi yedi maddelik bir deklarasyon ile ABD ve SSCB’ye hitaben bir “Barış Çağrısı” yayımlandı.

Bu çağrıda her türlü sömürgeciliğe karşı çıkılıyor ve sömürge uluslarının bağımsızlık mücedelelerinin desteklenmesi isteniyordu. Ayrıca Güney Afrika’daki ırkçılığa karşı çıkılması, Çin’in BM’ye kabul edilmesi, Filistinlilerin haklarını alması ve bütün nükleer silahların yasaklanması da isteniyordu.

Bağlantısızlar’ın üçüncü konferansı 1964’te Kahire’de yapıldı. Yayımlanan 9500 kelimelik “Barış ve Milletlerarası İşbirliği Programı” ile bütün ülkelerin nükleer silahlardan vazgeçmesi, yabancı üslerin tasfiyesi, devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmaması, yeni sömürgecilik ve emperyalizme karşı çıkılması ve Kıbrıs’a self-determinasyon hakkının tanınması isteniyordu.

1955 Bandung Konferansı’nda Alınan Bazı Kararlar:
  • Barış içinde bir arada yaşamak kabul edilmiştir.
  • Temel insan haklarının bir çeşit kültürel baskı şeklinde (Tunus, Cezayir ve Fas gibi ülkelerde kendi dil ve kültürünün yasak olması gibi) çiğnenmesini kınar.
  • Birleşmiş Milletlerin halkların kaderlerini belirleme hakkına bağlı olunmalıdır.
  • Sömürgecilik bütün şekilleriyle en kısa sürede sona ermelidir.
  • Sömürge durumundaki halkların bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi desteklenecektir.
1961 Belgrat Konferansı’nda Alınan Bazı Kararlar:
  • Bir ülkenin Bağlantısızlar grubu içinde yer alabilmesi için;
    a) Barış içinde bir arada yaşamaya dayalı bağımsız politika izlemesi,
    b) NATO, Varşova Paktı, SEATO ve CENTO gibi çok taraflı askerî ittifaklara katılmaması,
    c) Toprakları üzerinde kendi rızası ile Soğuk Savaş’ın herhangi bir tarafına askerî üs vermemesi,
    ç) Özgürlük ve bağımsızlık hareketlerini desteklemesi,
    d) Büyük güçler ile askerî ittifaklara katılmaması
    ilkelerine uyması belirlenmiştir.
  • Emperyalizm düşüştedir, sömürgeci devletler Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki halklar üzerindeki egemenliğini yavaş yavaş kaybetmektedir.
  • Konferansa katılan devletler, Soğuk Savaş’ın kaçınılmaz olduğu tezini reddetmektedir.
  • Yaşadığımız dünyada farklı sosyal sistemler uygulanmaktadır. Katılımcı ülkeler, öteki halkların ve milletlerin iç işlerine karışılmaması koşuluyla bu farklılıkları barışa engel görmemektedir.
  • Konferansa katılan ülkeler, yeni bir blok kurmayı düşünmemektedir.
  • Bağlantısızlar, Güney Afrika Birliği’nde uygulanan apartheid (ırkçı) ve Orta Doğu’da sürdürülen emperyalist politikaları kınamakta ve Filistinlilerin, hakları için mücadelesini desteklemektedir.
1964 Kahire Konferansı

Bu konferans sonunda yayımlanan Barış ve Milletlerarası İşbirliği Programında;

  • Bütün ülkelerin nükleer silahlardan vazgeçmesi,
  • Bir ülkedeki bütün yabancı üslerin yok edilmesi,
  • Devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmaması,
  • Yeni sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı çıkılması,
  • Kıbrıs’a self-determinasyon (kendi geleceğini kendisinin belirlemesi) hakkının verilmesi kararları yer aldı.

Bağlantısızlar Hareketi, Doğu ve Batı Bloku dışında kalan birçok yeni oluşumun kurulmasında etkili olmuştur. 1963’te kurulan Afrika Birliği Örgütü (OAU) ve 1964’te kurulan BM Kalkınma Örgütü bunlardan bazılarıdır.

Bağlantısızlar Hareketi, sürekli bir yapıya dönüştürülmedi, farklı ülkelerde farklı aralıklarla yapılan konferanslarla varlığını sürdürdü.

Bunlar; 1970 Zambia’da Lusaka Konferansı, 1973 Cezayir Konferansı, 2006 Küba Konferansı ve 2012 Tahran Konferansı gibi günümüze kadar pek çok ülkede yapılan toplantılardır.

Bağlantısızlar Hareketi büyüdükçe coğrafi, siyasi, ekonomik ve ideolojik nedenlerden ötürü üye ülkeler arasında görüş ayrılıkları artıyordu.

Ayrıca Bağlantısızlık’ın ayrı bir dünya düzeni değil, var olan dünya düzeni içinde daha eşitlikçi koşullar istemekle sınırlı olan yapısı da süreç içinde bloklardan birine daha yakın olmalarına, kendi aralarındaki uyuşmazlık ve çatışmaların ortadan kaldırılmasının olanaksızlaşmasına yol açtı.

Bağlantısızlar’dan Küba, Gine, Gana, Irak ve Cezayir gibi ülkeler Sovyet yanlısı; Suudi Arabistan, Fas ve pek çok Latin Amerika ülkesi ABD yanlısı idi. 1966’da Küba’da Castro önderliğinde toplanan Üç Kıta Konferansı aralarındaki ayrılıkları daha görünür kıldı.

Daha çok Yumuşama Süreci’nde etkili olan Bağlantısızlar; Tito ve Nasır’ın ölmesi, Mısır lideri Enver Sedat’ın ABD taraftarlığına geçmesi, az gelişmiş ülkelerin IMF’ye bağlı duruma gelmesi, Doğu Bloku’nun dağılmasıyla dünyada iki kutupluluğun sona ermesi, AET ve AB gibi yeni merkezlerin oluşması sonucunda giderek etkisini yitirmiştir.

Bağlantısızlar’ın son toplantısı 2012’de 16. Bağlantısızlar Zirvesi adıyla İran’da yüz yirmiden fazla ülkenin katılımıyla yapıldı. Türkiye’nin gözlemci olarak katıldığı bu toplantı, Bağlantısızlar tarihinin en yüksek katılımlı zirvesi oldu.

Toplantının sonuç bildirgesinde “tek kutupluluğa”, “yayılmacılığa” ve “çıkarcılığa” karşı çıkılması, BM’de reforma gidilmesi, Filistin Sorununun çözülmesi, nükleer silahların imhası, terörizmle mücadele edilmesi, insan haklarına saygının yaşam bulması ve bir sonraki toplantının 2015’te Venezuella’da yapılması kararlaştırılmıştır.

 

Yorum yapın