Ahlak ve Etik

Bu deyimlerin çoğu gereksiz yere bir arada kullanılır (Hem ahlaki hem etik davrandı.).

İnsanlara bu deyimler arasındaki farkı sorsanız çoğu bilmez. Bu sözleri sırf ahenkli oldukları sırf kulağa hoş geldiği için tekrarlayıp durmuşlardır. Fakat biz ikisi arasında bir ayrım yapabiliriz.

Etik, neyin iyi ve buna paralel olarak neyin kötü olduğunu tarif eden bir kuram veya sistemden söz eder. Bugün çoğu kez felsefi sistemler daha fazla tartışılsa da mitoloji ve tanrı bilimi etiğin en eski kaynaklarıdır. Ahlak bize ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini söyleyen kurallardan bahseder. Ahlak, eylemleri doğru ve yanlış olarak ikiye böler.

Ahlak, kişisel yaşamımızla ilgilidir. Etik ise daha kuramsal odaklıdır. Ahlak, yaşarken uyduğumuz kurallardır, etik ise bu kurallara yol açan sistemlerdir.

Bu ikisini başarılı biçimde birleştirdiğinizde kişisel felsefi tavrınız en sağlam durumda olacaktır. Eğer neyin iyi, neyin kötü olduğunu biliyorsanız, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu hesaplayabilmeniz gerekir. Seçeneklerinizi bilmeniz, olumlu ve olumsuz taraflarını ölçüp biçmeniz ve karşı karşıya olduğunuz şey ve tasarladığınız tepki konusunda kendinizi savunulabilir şekilde haklı hissedeceğiniz bir ahlaki mantık yürütme yolu bulabilmeniz gerekir.

Kendinizi haklı hissetmiyorsanız, belki yapmayı düşündüğünüz şeyi yapmamanız lazımdır. Eğer yaptığınız şey doğruysa daima onu haklı çıkaracak bir yol bulunacaktır. Rasyonelleştirmenin tamamen farklı bir şey olduğuna dikkat edin. Herhangi bir fikri bir şekle sokarak veya yanlış aktararak her şeyi rasyonelleştirebilirsiniz (kimsenin haberi olmaz, hiç kimse mükemmel değil, bunu bana şeytan yaptırdı, Tanrı beni affeder, ben başkanım).

Haklı çıkma ise hak ve haklı ile aynı köktendir. Daha ağırlıklı düşünüp taşınma gerektirir ve karşılığında ayak basacak daha emin bir yer sağlar.

Önemli olan ahlaki ilkeler için bağlanabileceğiniz bir etik sistemi ayakta ve işler vaziyette tutmanızdır. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu tefekkür ederek işe başlamanız gerekecektir. Bu sorun filozofları çağlar boyunca yanıtsız bırakmıştır. Platon, “Cumhuriyet” adlı eserinde Sokratʼın ondan iyiliği tarif etmesini istediği bir diyaloğa yer verir: Platon “Bilgi mi, zevk mi, yoksa başka bir şey mi?” diye sorunca Sokrat daha önce, itidal ve adalet dahil bazı erdemleri saptamıştır fakat bu meydan okuma karşısında “Korkarım, bu beni aşar.” diye yanıtlar.

Yüzyıllar sonra, görüşümüz daha berrak hâle gelmiş değildir. Moore (Muur), “Bu yüzden ʻiyilikʼ kelimenin gerçek anlamında tarif edilmekten âcizdir.” diye yazmıştı. Nietzsche (Niçe), “İyilik ve kötülük denen çok eski zamanlardan kalma bir yanılsamadan” yakınırdı. Daha önce deneyenler gibi siz de bu bilmeceyi kesin olarak çözemeyebilirsiniz. Çözmeyi denemeniz yine de çok önemlidir. Sağlam bir temel oluşturmanın tek yolu budur.

Platon iyilik konusunda insanların sezgisel bir kavrayışı olduğuna, bununla birlikte gerçek dünyamızda, ideal olanın sadece kötü kopyalarının bulunduğuna inanırdı. “Bilginin en yüce amacı iyiliğin esas tabiatıdır. İyi ve doğru olan her şey bizim için değerini iyiliğin bu esas tabiatından alır.” diye yazmıştı. Fakat Platon, görmüş olduğumuz gibi kendi en yüce amacına erişemedi ve asla bir tanım saptamadı.

Hobbes farklı bir görüşe sahipti: “Herhangi bir insanın iştah veya arzusunun nesnesi her ne ise ona göre ʻiyilikʼ denen şey odur. İğrenme ve nefretinin nesnesi de ʻkötülüktür.ʼ Yani Hobbes, Platonʼa karşı çıkar ve iyiliğin evrensel bir özü olmadığını söyler. İyilik ve kötülük sadece sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler için kullandığımız etiketlerdir.

Tao ise iyiliği ancak kötülükle karşılaştırarak tanıyabileceğimizi öğretir fakat pratik bir tanım vermez.

“… Bilginin en yüce amacı iyiliğin esas tabiatıdır, iyi ve doğru olan her şey bizim için değerini iyiliğin bu esas tabiatından alır.” – Platon

“… Bu iyi ve kötü kelimeleri … hep onları kullanan kişiye bağlı olarak kullanılmıştır: Açıkça ve kesinlikle öyle olan hiçbir şey yoktur.” – Hobbes

Niye iyi veya ahlaklı veya etik olmalı? Doğru ve yanlış konusunda niye kaygılanmalı? Bunlardan bize ne? İyi ile kötüyü sizin için Tanrı otoritesiyle belirleyen bir dine girdiğinizde bütün bunlar daha kolaydır. Bütün büyük dinler tanrısal bir güçten kaynaklanan ahlaki rehberlik verirler. Kuralları Tanrı ʼya atfetmekle bir taşla iki kuş vurulmuş olur. Hem eylemlerinize yol gösterecek çok kesin bir ahlakınız hem de onu dayandırabileceğiniz mutlak bir etik sisteminiz olur. Doğru olmak demek Tanrıʼnın emirlerine uymak demektir. Kurallar Tanrıʼdan gelir, Tanrı da iyidir.

Eğer din sizin işinizi görüyorsa bu oyunda öne geçtiniz demektir. Bir dine inanmasanız bile, eski tanrı bilimcilerin sundukları bilgeliği, bir tanrısal varlığa sadakat borcunuz olmadan da kullanabilirsiniz. Bütün büyük dinlerin kutsal yazıları, ahlak konusunda herkesin yararlanabileceği derin kavrayışları içerir. Fakat, imanla veya imansız, yaşam meselelerinde çözümler elde etmek istiyorsanız, önemli ilkeleri arayıp bulmanız, kavramanız ve onları kendi kişisel dünya görüşünüze katmaya çalışmanız gerekecektir.

Mutlaka, “lafı konuşmak” kadar “yolu da yürümek” gerektiğini daha önce de duymuşsunuzdur. Bu iyi bir öğüt olmakla birlikte ben, yolu yürümek kadar lafı da konuşmak taraftarıyım. Eylemlerinizin ardındaki düşünüş ve mantık, yolunuza ne çıkarsa çıksın, onunla yüzleşmenin ve çözmenin anahtarıdır. (Prof. Dr. Lou Marinoff (Lui Marinof), Felsefe Terapisi, Sayfa 213-216)

Yorum yapın